Genetik mi yoksa çevre mi bir insanın yaşam süresini belirler? İşte bu soru, yüzyıllardır çözülemeyen bir bilmece gibi karşımıza çıkmaya devam ediyor.
1940 ve 1967 yılları arasında doğan 21,000 İsveçli evlatlık bireyden edinilen verilerle yapılan araştırma yanıtlanması güç olan bu soruya cevap aradı. Evlat edinilen çocukların bu araştırmada genetik mi, çevre mi sorusuna en doğru cevabı verebileceği düşünüldü. Genetik ve çevre ayrımının belirginleştiği bu çocukların araştırmanın önemli bir parçasını oluşturmasında, genetik mirasını taşıdıkları ebeveynlerden uzakta başka bir çevrede gelişimini sürdürmesi etkili oldu. Bu çalışmada, 21,000 vakanın tümünde biyolojik ebeveynlerin sağlık bilgisinin yanı sıra evlat edinen ailelerin de sağlık bilgisine başvuruldu.
İlk sonuç herkesin beklediği gibiydi:
Evlat edinilen çocukların sağlığını büyük ölçüde biyolojik ebeveynleri belirliyordu. Doğal olarak bireyde gözlenen alerji, belirli rahatsızlıklar, saç tipi ve cilt hastalıkları gibi genetik sağlık durumları biyolojik ebeveynden miras alınıyordu. Araştırmacılar, yaşam süresi ile ilgili önemli ipuçlarına da rastladı. Sonuç ise hiç şaşırtıcı değil: Biyolojik annenin yaşam süresinin uzunluğu çocuğun ölüm riskini azaltıyor.
Evlat edinen ebeveynlerin çocuğun yaşam süresine etkisi ise oldukça ilginç görünüyor. Evlat edinilen çocuğun biyolojik ebeveynlerinin eğitimindeki her ek yıl çocuğun yaşam süresinde bir etki yaratmazken, evlat edinen annenin eğitimindeki her ek yıl evlat edinilen çocuğun ölüm riskini yüzde üç oranında düşürüyor.
Eğitimli ebeveynlerin evlat edindiği çocukların yaşam süreleri araştırmaya göre daha uzun. Aslında evlat edinme işleminden bağımsız olarak düşünüldüğünde, iyi eğitimli bir annenin çocuğun gelişim sürecinde daha çok kaynağa başvurduğu ve daha iyi yaşam koşullarıyla çocuğunu yetiştirerek sağlık problemlerini azalttığı biliniyor; böylece çocuk evlatlık olsun veya olmasın daha uzun ömürlü olabiliyor.
nber.org