Tanıl Bora çok iyi bir iş yapıp Ernst Bloch‘un iki ciltlik Umut İlkesi‘ni çevirdi (İletişim Yayınları). Gözümüz gönlümüz aydınlandı. Çocukları ilgilendiren birkaç alıntıyla kitabı size sunalım istedik. Daha doğrusu tadımlık birkaç paragrafla Umut İlkesi’nin peşine düşmenize yardım ve yataklık yapmayı arzu ettik… Buyrun…
Daha küçükten kendine ulaşmak ister insan. Ama kim olduğumuzu bilmeyiz. Yalnızca, olmak istediği veya olabileceği gibi birisinin hiç olmadığı, açık görünür insanın gözüne. Hissesine düşeni almış, evet, olacağını olmuş görünene yönelen genel kıskançlık, bundandır. Bizimle beraber başlayan yeni bir şeye başlamanın hazzı da bundandır ama. İnsan hep kendiyle mütenasip yaşamanın yolunu aramıştır.
Ne olabileceğimiz, içimizde saklıdır; yeterince belirlenmemiş olmanın huzursuzluğunda duyurur kendini. Gençlik bu duygunun en aşikar görünüşüdür ama yegane görünüşü değildir. Tanımadığı, bilmediği en iyi oğlan için süslenen kız işte o huzursuzluğun içindedir.
…İçerisi harekete geçmeye çabalar, dışa dönük sahici eylemi arar. Ama gençlik sadece gevezelik eder, insanın kemale ermediği her durumda geçerlidir bu. Erişkin adam da, şayet aciz veya adi değilse, yaşamını yuvarlayacak, çemberi kapatmayacaktır; ne ister, ne de muktedirdir buna. Bize mahsus olanı içimizdeki karanlıktan çıkarmayı arzular ve çıkarttığımızı, ona sahip olduğumuzu düşünürüz… Ama herkes kendi derisinden çıkabilir, çünkü kimse taşımıyordur zaten onu.
Ev ve okul gösterir yolu
Bir şey olmalıdır çocuktan, bir şey yapmalıdır onu. Gençlik terbiye edilir, çiğ et tat vermez. Et, kıyma yapılır veya pişirilir, sonra yemek listesinde yer alan adlara dönüştürülür. Namuslu bir adam, düzgün bir insan; kimse kötü konuşmaz onun hakkında, herkes iyi konuşur. Yoksa hiçbir kamusal varlık ayakta kalamaz, güvenilir bir çalışkanlık olmalıdır.
…İrade nezaketle saptırılır veya sertçe kırılır, gülümsemeye ve baş sallamaya evrilene dek. Zihin, yaşamın memuru bekleyen sözleşilmiş soru ve cevaplarının asla dışına çıkmaması için talimden geçirilir… Genel olarak, öğrencinin içine doğduğu çağın ortak paydasına getirilmesidir hedeflenen. Özel olarak da, ebeveyni üzerinden ait olduğu zümrenin ortak paydasına. …Okul görmüş işgücüne feodal toplumdan daha fazla ihtiyaç duyan burjuva toplumunun okuma-yazma-hesapta koyduğu ortak temel de, işçi okul sırasında kalırken efendinin söz alacağı ve daha ileri gideceği bir temeldir.
…Oysa bir insan, diyebiliriz ki, her şey olabilir tamamlanmamışlığıyla. Karanlık ve belirlenmemiş, kat yerleriyle. Kötü hissedenbir kadın, yalnız bırakıldığında, neredeyse her şeye muktedir olur. Müşkül duruma düşürülen veya o zamana kadarki konumundan uzaklaştırılan bir adam, duraksamadan ejderhaların üzerine atılabilir.
Mutluluk macerası
…Haddinden fazla eğlenceli şeyler, işin sonunda, hüzünlü görünürler. Ama bunun sebepleri mutlulukta değil, onu karşılayan insandadır. Hiçbir şey yapmamanın tadına artık varamazolmuş iş hayvanındadır; tıpkı çekilmiş dişin bıraktığı boşluğun o dişin biçimine tekabül etmesi gibi…
…Yalnız hiç unutmamalı: Mutluluk, sarhoşluktan farklı olarak, bir insanın kendinin dışına çıkmış olduğunun değil, kendine döndüğünün ve kendine ait olana, şimdimize ve bugünümüze yöneldiğinin işaretidir.
Ernst Bloch kimdir?
1885’te Yahudi bir küçük memur ailesinin çocuğu olarak Ludwigshafen’de doğdu. Münih’te, fizik ve müzik yan dallarıyla destekleyerek, felsefe doktorası yaptı. “Emperyalist işgal savaşı” olarak gördüğü Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine İsviçre’ye iltica etti. 1920’lerde Berlin’de bulunduğu yıllarda, Marksist tiyatrocu-yazar Brecht ve düşünür Benjamin’le yakın ilişkisi vardı. Nazilerin iktidara gelmesi üzerine tekrar ülke dışıa çıktı. Son olarak gittiği Prag’ın d Nazi işgaline uğraması arefesinde, ABD’ye göç etti. 1949’da, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Sovyetler Birliği himayesinde kurulan Demokratik Almanya Cumhuriyeti’ne taşındı. Leipzig Üniversitesi’nde çalıştı ve bir süre “devlet filozofu” muamelesi gördü. 1956’da Sovyetler Birliği’nin Macaristan’daki liberalqsosyalist rejime müdahalesini eleştirmesi ve derslerinde bu eleştirisi doğrultusunda “özgürlük ideali”ni işlemesi üzerine, zorunlu emekliliğe sevk edildi. 1961’de Batı Almanya’ya geçti ve Tübingen Üniversitesi’nde ders vermeye başladı. 1968 öğrenci hareketine eleştirel ama hararetli bir destek verdi. 1977’de Tübingen’de öldü. Üç bine yakın öğrencenin meşaleli yürüyüşüyle uğurlandı.