Taksim Dayanışması,17 Ağustos Depremi’nin 14. yıldönümünü dolayısıyla yaptığı açıklamada “16 Ağustos’u 17 Ağustos gününe bağlayan gece “unutmadık, unutturmayacağız” demek ve kaybettiğimiz canları anmak için parklarımızdayız.

Bu gece her yer Gölcük, her yer Düzce, her yer Van. Unutmadık, unutturmayacağız” dedi.

Açıklamada, Taksim Dayanışması’nın farklılıkları kucaklayan barışçıl demokratik yöntemlerle taleplerini dile getiren 124’ü aşkın meslek odası, sendika, siyasi parti, mahalle derneği, taraftar grubu ve inisiyatiften oluştuğu belirtilerek şu görüşlere yer verildi:

“Bu gece 17 Ağustos 1999 büyük Marmara Depreminin 14. Yıldönümü. Ancak aradan koskoca 14 yıl geçmesine karşın henüz etkilerini silemediğimiz 17 Ağustos 1999 depreminin hemen ardından yaşadığımız 12 Kasım 1999 Düzce depremini tekrar yaşatırcasına Van bölgemiz 9 Kasım 2011 de 5,6 büyüklüğünde bir depremle tekrar sarsılmış ve bu depremde 32 insanımız daha yaşamını kaybetmiştir. Felaket kapitalizminin kuşatması altında, yağmurların bile felakete dönüşebildiği yurdumuzda yapılan bütün bilimsel ve mesleki uyarılara rağmen, yerel ve merkezi iktidarlar, kendi siyasal ve ekonomik çıkarlarını korumak ve egemenliklerini sürdürmek adına, yüz binlerce insanı tehlikeye atmaktan hala çekinmiyorlar. Nükleer tehdidin çok acı sonuçları yaşanan bir dünyada hala nükleer santraller kurmak için inat ediyorlar. Parklarımız, bostanlarımız, tarım alanlarımız, ormanlarımız, derelerimiz, tepelerimiz yağmaya açılıyor, otopark çatı katlarına ve AVM alanlarına dönüştürülmeye çalışılıyor. Bu da yetmezmiş gibi fırsat bu fırsattır denilerek deprem olgusu ile insanlar korkutularak dönüşüm projeleriyle yerlerinden ediliyor. Okullarımız, hastanelerimiz, mezarlarımız özelleştiriliyor, rant alanı ilan ediliyor.”

Taksim Dayanışması’nın açıklamasında, kıyılarda yapılan dolgu çalışmalarına ve deprem gibi doğal afetlerde parkların toplanma alanı olarak önemine de değindi.

“1999 yılındaki Değirmendere denizin dibinde dururken, kıyı alanlarımız milyonlarca kare dolgu alanı ilan edilerek, halkımıza kamusal alan, toplumsal alan olarak gösterilmeye çalışılıyor.Tarihi stadyumlar, sinemalar yıkılıp yerine AVM’ler, oteller, rezidanslar, kışla ve saray bozuntuları inşa edilmeye çalışıyor.Üstelikle yaşam hakkı kadar kutsal bir hakkı savunan insanların üzerine polisler salınıyor, insanlar öldürülüyor, sakat bırakılıyor, tutuklanıyor, gözaltına alınıyor. Beyoğlu bölgesinin yegane toplanma ve çadır alanı olan Taksim Gezi Parkı vali emri ile keyfi bir şekilde bir açılıyor bir kapatılıyor.Bu durum hiç bir demokratik ve uygar ülkede kabul edilemez ve etmiyoruz. Yüzde 98’i deprem bölgesinde bulunan ve yakın geçmişte on binlerce canını kısa süreli ekonomik ve siyasal çıkarları esas alan kent politikaları nedeniyle kaybetmiş olmanın acısını hâlâ taşıyan bir coğrafyanın insanları olarak bugün özellikle deprem gibi doğal afet ve insan kaynaklı olarak yaratılan afetler sırasında sığınabileceğimiz tek alanlardır parklar ve meydanlarımız.Ayrıca parklarımız Haziran’dan beri hep beraber yeni bir yaşamı kurmak için filizlenen demokrasi çiçeği forum alanlarımızdır da artık.”

soL