Çocuklarla film izlemek çok zevkli; hele ki her iki tarafın, yetişkinin ve çocuğun seveceği film olursa. Kimi filmler vardır, sadece çocuklar sever, babalar da (artık ebeveyn ya da anne baba yerine “babalar” diyeceğim; babalara kıyak) görev icabı yan gözle bakar.

Sinema Dobişko’da sinemacılık mesleğiyle hasbihal olmuş ama iki de çocuk büyütmüş, büyütmekte olan bir baba olarak, sevdiğim ve doğru bulduğum filmleri paylaşacağım. Bunlar için bazı kişisel yaş grubu önerilerim olacak. IMDB’den aldığım yaş grubu önerisini pimpirikler için belirteceğim ama bunların çoğunlukla gerzek babalar için olduğunu düşündüğüm için çok da umursamayacağım.

Benim gibi boşanmış babaların, çocuklarıyla geçirecek zamanı sınırlı olduğunda, bir film izleyecekseniz onun da adam gibi olmasını istiyorsunuz. Ben şuna inanıyorum; “çocuklar için sinema” diye bir şey yoktur: İyi film vardır, bir de kötü film. Bazı iyi filmler çocuklara uygundur ve bunların sadece küçük bir kısmı birlikte izlenebilecek niteliktedir. Bu sınırlı liste kızımla ve oğlumla yaşadığımız özel deneyimlerin sonucu ortaya çıkmıştır; biz bunları birlikte sevmişizdir. Bazılarını şimdi artık bir yetişkin olan kızımla, bazılarını ergenlik kapısına gelmiş oğlumla.

Kimileri fantastik, kimileri romantik, kimileri çocuklar hiç düşünülmeden yapılmış. Mesela listede karşınıza “İyi, Kötü, Çirkin” çıkacak; şiddet mi öneriyorsun diye soracaksınız. Halbuki ben, önerdiğim filmleri sinema adına önemli bulduğum filmlerden seçmeye özen göstereceğim. “İyi, Kötü, Çirkin” bu listede yer alacak, çünkü Matrix’i seyredecek çocuğun önce spagetti western’i de tanıması lazım. Arada bazı “pazarlama teknikleri” anlatacağım. Keza eski bir filmi izlemeden önce, çocukları biraz doldurmak iyidir; “Bu filmi seyredeceğiz, çünkü ben senin yaşındayken sinemadan ağlayarak çıkmıştım” demek, çocukları filme karşı iştahlandırabiliyor.

İlk filme geçmeden önce, şunu özellikle belirtmek istiyorum. Siz ne yaparsanız, çocuklarınız onun üstüne koyar. Siz kitap okursanız, çocuklarınız kitap okur. Siz iyi filmler seyrederseniz, çocuklarınız da öyle. Ama siz eve kitap almaz, kitap okumaz ve bütün gün berbat televizyon dizilerini ve programlarını izlerseniz, çocuklarınız da elbette geri kalacak, hatta moron olacaktır. Çağımız moronlar çağı; bilgiyi hap biçiminde Google’dan kapan, magazinin felsefenin yerini kaptığı bu çağda, biraz insana benzeyen evlatlar yetiştireceksek, onları değil kendimizi eğitmemiz lazım. Televizyonun yayınladığı ile yetinmeyip, kendimiz izleme programı çıkartabiliriz. Çoğu zaman, çocukla birlikte bir program yapmak, film kötü çıksa bile sonuç kötü olmuyor.

“Where the Wild Things Are”
http://www.imdb.com/title/tt0386117/
IMDB puanı: 7.0
IMDB sınırlaması: PG (ebeveyn gözetiminde)
Bence: 7 yaş üzeri çocuklar için sorunsuz, biraz daha küçükler için yardım gerekebilir. 7-12 yaş arası için harika.

“Arkadaşım Canavar” adıyla 2009’da gösterime çıkan “Where the Wild Things Are” (Vahşi Şeylerin Olduğu Yerde) benim tüm arkadaşlarıma zevkle önerdiğim bir film. Alice Harikalar Diyarında‘nın modern bir yorumu. Hatta bence Alice’in sinema uyarlamalarından daha keyifle izlenebiliyor. Keza Tim Burton’ın Alice’i bile tam olarak eğlenceli bir film olamadı. Çünkü Alice, bana göre çok başarılı bir edebiyat örneği, oradaki imgeleri gerçekleştirmeye çalışmak da boşuna. Çünkü imge, kafada oluşan bir şeydir ve bir yönetmenin (Burton bile olsa) kafasındakileri izlemek aynı tadı her zaman vermez. O yüzden, Alice bu listeye girmeyecek; bebenize kitabını alın, daha hayırlı bir iş yapmış olursunuz.

Neyse, gelelim filme. Arkadaşım Canavar’ın yönetmeni, John Malkovich Olmak (Being John Malkovich) filmiyle gösterime çıktığı vakit bizleri şaşkına çeviren Spike Jonze. Bu amca çok fazla film yapmamış; adına kayıtlı epitopu 4 uzun film var ki, bunlardan biri, bir MTV eşekliği olan Jackass. Beatsie Boys, Fat Boy Slim, Björk gibi şarkıcılara kışkırtıcı klipler çekmiş. Youtube’da pek çoğunu bulmak mümkün, hatta listelerden biri burada. Müzik videolarına bakınca, çocuğuma bu manyağın filmini mi izleteceğim demeniz mümkün. İzletmeyin efendim, beni germeyin.

Arkadaşım Canavar’ın hikayesi, filmin 7 yaşındaki kahramanı (ve gerçek adı da aynı olan) Max’in, ergen ablasının kayıtsızlığına ve arkadaşlarının zalim tavırlarına gıcık kapıp evden kaçmasıyla başlıyor. Max’ın bindiği kayıkla tuhaf yaratıkların olduğu bir adaya varması ile başlayan hayali yolculuğu hikayenin asıl bölümünü oluşturuyor. Max adadaki tuhaf yaratıkların arasında cesareti ile kendisine bir yer ediniyor ve amaçsız yaşayan sıkıntılı yaratıkların hayatını değiştiriyor. Metaforik düzeyde film, hayatımızda karşımıza çıkan sorunlarla baş etmeyi, cesareti ve alçak gönüllülüğü, “öteki”leri dışlamanın insanı nasıl yalnızlaştırdığını, zayıfları ezmenin kötü ve sevmenin ve güvenmenin ne kadar güzel olduğunu anlatıyor. Nitekim, Max, adadaki macerası bitip evine döndüğünde, hayatında büyük bir eşik atlamış oluyor. Son bir küçücük nokta; Max’in annesi de eşinden boşanmış ve hayat mücadelesinde yorulmuş bir kadın. Max’ın masal kahramanları, gerçek hayattaki insanların izdüşümleri.

Filmi çocukların merakla izlediğini belirteyim. Biraz daha küçükler için, Max’ın adaya çıktığı ilk beş dakika biraz ürkütücü. Okul öncesi bebeler biraz tırsabilir, ama az gıdıklayınca durumu kavrayabiliyorlar. Zorlamaya da gerek yok, iki sene sonra izlesinler. Filmde kullanılan kuklalar jenerikten öğrenebildiğim kadarıyla kukla ustası Jim Henson’ın dükkanından alınmış. Hani Muppet Show vardı ya, o Henson. Gidip dükkandan kredi kartıyla mı aldılar, onu bilemeyeceğim.

Filmin yapım süreci yönetmeni epey zorlamış. Ben arka jeneriği izlerken, akıl verdikleri için teşekkür ettiklerini görünce “oha canım” demiştim (içimden tabi, çocukların yanında öyle konuşmam) : Benicio Del Toro, David Fincher, Sean Penn, Brad Pitt ve Steven Soderbergh. Bunlar bana da akıl verseler, benim de sırtım yere gelmez bu hayatta.
———————–
“En baba sinema koltuğu babaların göbeğidir”
“Her hafta bir DVD alacak parası olmayanlar içinse, yaşasın torrent, yaşasın copyleft, diyorum. Kısa bir Google turu anlamayanlara yardımcı olur sanırım.”