29 hafta bitti. Sıkıcı hamileliğin kalan günleri şükür azalıyor.

Geçen cuma doktor kontrolü vardı, her şey yolunda.

Bebek 1,5 kiloya yaklaşmış, ben de 8 kilo almışım. Son bir buçuk ayda dikkatliyim diye sadece yarım kilo almışım. Demek ki ilk aylarda şımarmasam iyi olurmuş.

Amaaaan, neyse sonra emzirince ve koşturmaktan kaditi çıkıyor zaten insanın diyerek rahatlatıyoruz kendimizi, hatta bir gofret mi yesem şimdi?

İlyas’a hamileyken virütik bir sebep yüzünden normal doğum yapamamıştım. HPV zaman zaman özellikle bağışıklık sistemi güçsüzleştiğinde ortaya çıkabilen bir virüs. Bazen atlatıyor vücut, bazen de kalıyor ve tekrarlıyor.

Bende hamilelik sonrasında bir daha ortaya çıkmadı. Bu hamilelikte de çıkmadı. Kadına bir zararı olmayan (bu çeşidinin zararı yok, bir çeşidi rahim ağzı kanserine yol açan virüs) ama bebek kanaldan geçerse solunum yollarına buluşabileceği için ona çok ciddi zararlar verebilecek bir virüs olduğu için doğum epidural sezaryenle olmuştu. Kese patlamasın, bebek su yoluyla bile temasa geçmesin diye tahmin edilen zamandan 10 gün evvel olmuştu operasyon ve bu yüzden ben sancı nedir onu bile bilmiyorum.

Tüm bunlar beni çok üzmüş ve hayal kırıklığına uğratmıştı. Çünkü hamileliğin en güzel tarafı doğum olmalı bence. Kalanı sıkıcı hamallık, içerde tepişmesi eğlenceli bir de ama o da bir süre sonra rutin oluyor.

Daha önce sezaryen olunca diğer doğumun normal olma ihtimali var. Buna SSVD (sezaryen sonrası vajinal -evet vajinal ne diyek Mahmut mu?- doğum) deniyor. Bazı doktorlar yapıyorlar ama benim doktorum şimdiye kadar yapmadığını ve yapmayacağını söylüyor ki normal koşullarda sezaryen fanatiklerinden değil. Riski yüzde 1-2 filan ama kötü gidiş yani eski dikişlerin patlaması sonucunda bebek karın boşluğuna çıkıyor, kanama vs. ile doğum annenin ve bebeğin ölümü gibi bir felaketle sonuçlanıyor.

Aslında bir sürü böyle doğum yapan var ama bizden kimse bu olasılıkları göze alamıyor. Bu yüzden sadece doğum sancısına razı olacağım.

Polyannacılık oynayalım, bu sefer en azından bunu hissedebileceğim diye, sonra gene kesip biçmece… O iyileşme sürecinden de tiksiniyorum. Ortadan yarılıp dikilmiş olduğun için yatsan kalkamazsın, eğilsen doğrulamazsın.

Sezaryenin bir dezavantajı var o da üçten fazla doğum önerilmiyor olması ki zaten daha neler! Daha önce de yazdığım gibi çok çocuk fikri güzel gelse de zor iş olduğu muhakkak. Devam etme ihtimalimiz bu bebeğin ağzımızı ne kadar yakacağına bağlı. Ama her halükârda devamını benim doğurasım yok. Gebeliğin sıkıcı olması dışında en az iki sene rakı sofrası yok kardeşim!

Çay, şalgam, soda, ayran ile eşlik etmekten bıktım.

Bir gülüp bir ağladığımız manik depresif kadın masalarını, sevgilimle çakırkeyf muhabbet etmeyi, kızlı erkekli gürültülü masalarımızı özledim. Üfff, gofreti yerim de gidip bi kadeh içemem işte. Zaten bebek de dönmemiş. Hıh!