Kabul edelim, hayat herkes için zor, bahaneler ise hepimiz için var. Şehir hayatının zorluklarına değinen bir nutuk çekmeyeceğim, şu yazıyı okuyan kaç kişi bir bağ evinde yaşıyor, geniş bir terastan yemyeşil bahçeleri, Hes’lerin bulaşamadığı dereleri seyrediyor, kaç kişinin evinin bahçesi, bahçesinde tavukları, o tavukları kovalayan çocukları var? Hayallerimiz kadar yaşadığımız dünya da benzerlikler gösteriyor. Güzel, demek ki anlaşabiliyoruz. Bahaneler bulmaktan vazgeçin büyükler! Oyun sokakta, parkta oynanır!
Ağzımdaki baklaya gelince; bir ‘anne bebek festivali’ düşünün. Bebek bekleyen ve yeni bebek sahibi olan aileleri bir araya getirerek; hamilelik, bebek bakımı, bebek sağlığı ve beslenmesi gibi konularda bilgilendirerek, yarışma ve aktivitelerle de keyifli bir gün haline getirecek. Kocaman bir örtü serilip dost meclisi kurulacak, etrafında toplanan anne babaların bebelerin ayakları toprağa, çimene değecek. Abiler, ablalar oyun parkında kendilerinden geçercesine çığlık çığlığa oynayacak, su tabancası birilerini hedef alacak, birisi şapkasını kaybedecek, biri terleyince hızlıca üstü değişecek, bir başkası düşüp dizini kanatacak. Bebelerin ak yüzünü biraz güneş biraz rüzgâr okşayacak. Pişşş, pişşş pişşşş seslerine kuş sesleri karışacak. Bir uç uç böceği ufacık bir parmağın üzerinden havalanacak. Dallardan sarkan erikler afiyetle yenerken, mangal kokusuna karışan gizli saklı rakı kokusu anneleri bir araya getirip isyan ettirecek. Bir bebek başka bir bebeğe dokunacak, hafif bir öğle uykusunun ardından gözünü açtığında gördüğü ilk şey parmağından havalanan uç uç böceği ve bembeyaz bulutlar olacak. Pusetine bağlanmak yerine yeşilliklerin içinde debelenecek, bu arada büyük ihtimalle çimenlerin tadına bakmak isteyecek. Günün sonunda çocuklarda gaz denen şeyin normal olduğunu anlayacak yeni anneler, feber yöntemine ikna olanlar ve olmayanlar olacak, doktorunu tavsiye edenler bir adım öne çıkacak, yemek tarifleri, oyuncak isimleri havalarda uçuşacak, tatil deneyimleri ve verilen kilolar dikkatle dinlenecek, araya kaynamış çocuksuz çiftlere hadi hadi siz ne zaman yapıyorsunuz diye bulaşılacak, muhabbet ilerleyip kreş günlerine kadar geldiğinde biz ne yapıyoruz yavaş yahu diyen ebeveynler bir daha buluşmak üzere keyifle ayrılacaklar etkinlikten.
Çok mu belli ettim gerçek olmadığını? Bir hayal değil, biliyorum… Buyrun bu da 9-10 haziran tarihleri arasında Ümraniye Meydan AVM’de ikincisi gerçekleşecek olan ve ballandıra ballandıra anlatılan anne bebek festivali…
İçi neden orada olduğunu bilmeyen bir insan kalabalığıyla hınca hınç dolu bir AVM, kuş sesleri yerine ağlayan, mızmızlanan çocuklar var. Çoğu pusetinden inmek ya da yürümek istiyor. Ağaçların, dallardan sarkan meyvelerin yerine mağazaların neonları var. İçeride klimalar çalışıyor, dışarısı sıcaktan yanıyor, her mağazadan ayrı bir müzik sesi geliyor. Üç beş oyuncağı bir araya getirerek bir oyun alanı kurulmuş, o kapalı, karanlık ve havasız mekânlarda koşmadan, terlemeden oynayan çocuklar var, çocuklarının terlemediğine sevinen anne babalar var. Bir oyuncağın parçası gibi haraketsiz, duygusuz dönen, zıplayan, ayakkabılarını çıkarıp kendileriyle ilgilenmediği her halinden belli ablalara teslim edilen çocuklar var. Sonra geniş bir salonda mikrofonla uzaktan konuşan birileri bir şeyler anlatıyor, çok da yararlı şeyler anlatıyor aslında. Ama biran önce bitse de promosyonları dağıtsalar artık değil mi? Zaten bu etkinliğe katılanlara şu mağazada yüzde yirmi beş indirim vardır kesin. Gelmişken onu da kullanır gideriz. Bebekler üşümüyor, gözlerini açtıklarında görüp duydukları şey rengârenk ışıklar, kalabalık insanlar ve anlamsız bir gürültü. Diğer ailelelerle uzaktan bir selamlaşma. Etrafta gezen en güzel bebek arabası kimde bakışları. Yarışan anne babalar, en güzel, en şirin en bilmem ne bebek yarışmaları, ortada dolaşan ve herkese el sallayan kocaman tavşanlar, ayıcıklar. Balon şişirip sakız dağıtan, yüz boyama yapan melek kanatlı kızlar… Hayal gücünüzü kullanmaya gerek yok, her yerde aynı değil mi nasılsa? Günün sonunda indirimlere aldanıp ihtiyacı olsun olmasın onlarca lira harcayarak alış veriş yapan anne babalar, ayağı toğrağa değmemiş insanlar, düşmeyen dizleri kanamayan, çimen yemeye kalkmayan “korunan” çocuklar var.
Bir de o bildik ezginin yeni versiyonu; “müşteriyi soydum, baş ucuma koydum, ben bir yalan uydurdum, duma duma dum!”