Otizmli insanlar genelde ‘obsesyon’ları ile bilinir. Çamaşır makinelerine, elektrik süpürgelerine veya dinozorlara karşı bir obsesyon geliştirmek her daim otizmli bireyin sahip olduğu bir özellik olarak görülmektedir.

Bu tür obsesyonlara sahip insanlar genellikle takıntılı oldukları şeylerin neden onlara çekici geldiklerini anlatmak veya diğer kişilerin kendileriyle yakınlık kurması amacıyla bunun nedenlerini ifade etmek zorunda kalırlar.

İlgi ile saplantı arasındaki fark nedir?

Genel kanıyı göz önünde bulundurarak yorum yapmamız gerekirse, çoğu kişiye göre: Normal insanların ilgileri varken, otizmli insanların takıntıları vardır. Bunun nedeni bir otizmlinin algıladığı şeyleri diğer bireylere nazaran daha az “normal” karşılaması ve ifade etmesidir.

Mesela, yaklaşık yedi yaşlarındayken ilgi alanımın başında dinozorlar geliyordu. Küçükler nasıl dinozorlara olan sevgilerini kükreyerek ve ayaklarını yere vura vura yürüyerek yaptıkları taklitlerle gerçekleştiriyorlarsa, ben de bu sevgimi daha küçücük bir çocukken insanlara ileride paleontolog olacağımı söyleyerek, 91 farklı dinozor türünü ezberimde tutarak ve yazarak, jeolojik dönemlerin hepsini bilerek ve Latince öğrenmeye çalışıp dinozor isimlerinin ne anlama geldiğini dillendirerek ifade ederdim.

O dönemde öğretmenlerim otizm ile ilgili herhangi bir bilgiye sahip olsalardı, kesinlikle bu davranışımı basitçe bir ilgi yerine, bir “otizmli obsesyonu” olarak niteleyeceklerinden de eminim.

Örneğin, eğitimim sırasında altı farklı okulda 16 farklı satranç turnuvasına katıldım. Rekorum ise, iki okulla 32 rakiple birden oynamaktı. Tamamen bir delilikti ve aynı zamanda müthiş bir deneyimdi. Aspergerim hakkında pek bir şey bilmeyenler, satranç sevgimin beni bir satranç kurduna dönüştürdüğünü söylediler. Aspergerimi bilenler ise bu sevgimin herhangi bir insanın sahip olamayacağı bir otizmli obsesyonu olduğunu ifade etti.

Soldaki adam Magnus Carlsen, dünya satranç şampiyonu. Tutkulu, heyecanlı ve yetenekli. Otizmli değil.

Sağdaki adam ise Kaptan Quirk. Çoğu insanın deyimiyle, “Otizmli obsesyonları” olan bir birey. Otizmli. Umarım ne demek istediğimi ve insanların algıları arasındaki farkı anlamışsınızdır.

Açıkça ifade etmem gerekirse, satrancı seviyorum. Çünkü insanlarla konuşmadan onları zekamla alt edebiliyorum; satrancı seviyorum. Çünkü, ilk on hamleyi oynamanın trilyonlarca yolu var. Satrancı seviyorum. Evet, genelde kazandığım için de seviyorum. Yani, sırf otizmli olduğum için satrancı sevmiyorum.

13 yaşındayken, Kirpi Sonic karakterinin hayranıydım. Birilerine göre, bunun için ‘çok yaşlı’ olmama rağmen, hala Sonic çizgi romanları okuyorum. Sonic’i bırakmamı, artık çocuk olmadığımı ve büyümem gerektiğini söyleyen insanlarla karşılaşıyorum.

Ama… Neden bırakmak zorundayım?

Çocukken Kirpi Sonic’in hayatımı nasıl değiştirdiğini tam olarak ifade edemiyordum. Neyse ki şimdi bunu başarıyorum.

Kirpi Sonic beni yazmaya teşvik etti.

Nigel Kitching şu anda bu yazıyı okuyorsa, benim kahramanlarımdan biri olduğunu bilmesi gerekiyor. Nasıl İngilizce dersleri, bana yazma becerilerini öğrettiyse, Sonic Comic beni yazma konusunda yüreklendirdi.

Kirpi Sonic bana asla vazgeçmemeyi öğretti.

Sayesinde öğrendiğim ahlak ilkeleri, yetişkinliğimde de benimle birlikteydi.

Kirpi Sonic beni iyi bir kuzen yaptı.

Gençliğimde, Sonic ile büyüyen küçük bir kuzenim vardı. Bu olay bizi yakınlaştırmıştı. Onun için öyküler yazdığım zamanlar bizi birbirimize daha yakın hale getirdi. İnternetsiz günlerdi, bu yüzden birkaç ayda bir telefonla konuşuyorduk ve yılda sadece iki kez bir araya gelebiliyorduk, fakat bu sınırlı buluşmalarımız müthiş geçiyordu.

Kısmen Sonic’e dayalı oluşan bu dostluğu hiç unutmayacağım.

Lütfen, otizmli insanların “saplantıları” konusunda cesaretini kırmadan evvel, saplantı diye tabir ettiğiniz bu davranışların doğal ilgiler olup olmadığı konusunda emin olun.

Eğer saplantım olarak tabir edilen Sonic olmasaydı belki de Yaratıcı Yazarlık yüksek lisansına başlamamış, yerel veya uluslararası alanda bir şeyin nasıl keşfedildiğini bilmiyor ve haklının yanında durmaktan bihaber olacaktım.

Bir dahaki sefere dinozorlar konusunda takıntılı otizmli bir çocuk görüp bu durumdan hoşlanmadığınızda, lütfen o çocuğu paleontolog olamadığı ve hayallerini gerçekleştiremediği başka bir dünyada düşünerek hareket edin ve bu yazıyı hatırlayın.

Biz de herkes gibi bir şeyleri severiz. Sadece bunu biraz farklı ifade ederiz.

***

autisticnotweird.com