Çocuksuz bir kadın olarak, yakın bir zaman öncesine kadar, Noel benim için yoğun, şahsi bir acıydı. Sonuçta, bu apaçık bir mucize olan bebeğin kutlamasıydı.

Kalp kırıklığımın şimdi diğer tarafındayım: yaşanmamış bir hayatın matemini tutmuşum. Ama birçok kadın ve erkek için Noel, yetişkinliğin en son işareti olarak görülen kendi ailesini kurmada başarısız olduğunun yıllık hatırlatması olarak yerini korumakta.

Toplum olarak, içimizdeki çocuksuzları düşünmekte yeni yollar bulmalıyız.

Geçen hafta, Ulusal İstatistik Ofisi (UİO), en son kohort (aynı yaştaki kişilerin içinde bulunduğu grup) doğurganlık rakamlarını açıkladı. Ofis, 1920’lere kadar geri giden verilere sahip ve yeni rakamlar, o yıllarda doğan kadınlara ait doğurganlık verileri ve çocuksuzluk düzeyinin düzenli bir biçimde arttığı gösteriyor.

1940’larda, İngiltere ve Galler’de, 45 yaşındaki her dokuz kadından biri çocuksuzken, benim jenerasyonumda, 1967’de doğanlarda bu oran her beş kadından biri olarak karşımıza çıkıyor. Belirtiler, 1970’lerde doğan kadınlarda bu oranın her dört kadından birinin çocuksuz olması şeklinde seyir edeceğini gösteriyor.

UİO’nun kadınlara odaklanması gayet mantıklı: Erkekler de kadınlar kadar hevesle bir çocuğun eksikliğini hissetseler de çocuksuz yetişkinlere yönelik önyargı çok daha sert bir biçimde kadınların üzerinde. Çocuksuz erkeklerin genel olarak nasıl basitçe “henüz baba olmamış” diye değerlendirildiklerini, sadece “bekar” ve “kız kurusu” kelimelerinin arasındaki farkı tartarak görebiliriz.

15 yıl süren umut etme, planlama, deneme ve hayal kurmanın ardından, son beş yıldır anne olmayacağımı kabul etmiş durumdayım. Anneliğe umutla baktığım dönemlerde, toplum içinde kabul edilen bir kimliğim vardı, fakat kesin suretle çocuksuz bir kadın olduğumda, kendimi toplumdan dışlanmış hissettim. Kimse nasıl hissettiğimi duymak istemedi. Benimle sadece mucizevi bir bebek hikayesi paylaşmak istiyor veya beni “Her zaman evlat edinebilirsin” diye teselli etmeye çalışıyorlardı (Çalışan, bekar bir kadının evlat edinmesi özellikle zordur, bir sonraki adım her zaman garanti değildir).

UİO verileri tamamen nicel. 45 yaşına kadarki canlı doğumlar. Çocuksuz olmayı seçen kadınların sayısı ve benim gibi durumu gereği çocuk sahibi olmayan kadınların sayısı burada görülmüyor. Geniş kültürde de bu duruma karşı sınırlı bir anlayış var. Bu gruptan çoğu insan, orta yaşlı bir kadının veya çocuksuz bir çiftin ya çocuk sahibi olmak istemediğini veya olamadığını zannediyor. Ama gerçek biraz daha karmaşık. Bazı çocuksuz kişiler, zaten çocuğu olan ve daha fazla çocuk istemeyen partnerlere sahiptirler. Diğerleri, çocuk sahibi olacak uygun partnerleri bulamamaktadırlar.

Çocuksuz olmanın kendileri için muhtemelen en zor şey olduğu konusunda uzlaşarak bu ikinci gruptakilerin çoğu, kendileri “çifte nazaran maruz kalanlar” olarak tanımlamaktadırlar. Bir Noel gününde çifte nazar nerede? Ailesinin evinde, kız kardeşlerinin ve onun çocuklarının ilgi odağı olmasını seyrederken, kendisinin evdeki en kötü odaya sürgün edilmesi mi? Veya arkadaşlarının evlerinde çiftlerin arasında tek olmak? Çifte nazarlar, genelde çözülmesi gereken bir problem olarak görülürler ve eğer düzeltilemezlerse, kaçınılmalıdırlar.

Ebeveynler de, çocuksuz çocukları ile nasıl başa çıkmaları gerektiği konusunda ne yapacaklarını bilemeyebilirler. Kişisel düzeyde, tek istediğimiz biraz empati (acıma değil, artık acıma olmasın) ve çocuksuz kadınlar olarak toplumun sınırları içinde bir hayat sürdüğümüz ve kendi seçmeden çocuksuz olan kadınların, kararsız bir acının ve tüp bebek masraflarının altında ezilmiş oldukları gerçeğine karşı bilinç geliştirmektir.

Siyasi düzlemde ise, mevcut çocuksuzluk düzeyinin altında yatan nedenler üzerine bir tartışma açmak isteriz. Bu rakam, bir jenerasyon kadının potansiyel partnerleri Birinci Dünya Savaşı sırasında ellerinden alındığından ve akabinde, Büyük Buhran tarafından sarsıldığından ve dolayısıyla çoğu insanın maddi yetersizliklerden çocuk sahibi olamadığı zamandan beri hiç bu kadar yükselmemişti Bu sefer sebepler nelerdir?

60’larda ve 70’lerde doğanlar, kadın-erkek ilişkilerindeki darbeleri sismik değişiklik olarak kabul etmiş şoka karşı dayanıklı bir nesildi. Bir neslin sahasında, kadınlar, 20’li ve 30’lu yaşlarında, 40’larına varıp “düzenlerini kurmadan” çok çalışan ”erkek” örgüsü üzerine kurulu olan emek piyasasının içine girdiler. Bu düzen kadın doğurganlığının aksine işleyen bir düzendi.

Hep beraber çalışmanın doğası ile yüzleşmeliyiz. Burada cinsel eğitime de bakabiliriz. Benim jenerasyonumdan çoğu kadına hamileliğin ezik kadınlar için ve hamileliğin çok kolay olduğu fikri aşılandı. Öğretmenlerimiz iyi niyetli idi ama mesaj yanlış yönlendiriciydi. Benim jenerasyonum da tüp bebeği bir “destek” olarak değerlendiren ilk nesildi ve sahte bir güven duygusu ile uyutuldu. Biz de mutlu bir şekilde, %75 başarısız olma ihtimaline karşı bihaberdik. Tüm bunlara, bebek bakım masraflarını ve anneliğin getirdiği kariyer kayıplarını ekleyin. Bu faktörler, 1970’lerde doğan kadınları orantısız bir biçimde etkileyen faktörlerdir.- ekonomik kriz ile bebeğin ilk bakım yıllarının tesadüf ettiği kadınlar. Şu anda da, bir çocuk büyütmek için iki gelire ihtiyaç var ve yapısal faktörler de aynı derece önemlidir.

Çocuksuz insanların toplumda oynadıkların önemli rolü kabullenmenin de vakti gelmiştir. “Köyün” çocuk yetiştirmeye ihtiyacı vardır, biz de bunun bir parçasıyız. Gelecek kuşakları yetiştirmede ve onları şekillendirmede, ebeveynlerinde olmayan iç görüyü onlara sağlamaya hakkımız vardır.

Çocuksuz insanlar, daha az kaynak kullanırlar ve çocukların ihtiyacı olan kaynaklar için ödeme yapma konusunda yardımcı olurlar, çoğunlukla da istekli bir biçimde. Evet, yaşlanınca biraz desteğe ihtiyacımız olacak ama o zamana kadar çok fazlaca da katkıda bulunmuş olacağız. Eğer olgun kadınların yüksek yüzdesini susturur, mahcup eder ve görmezden gelirsek, daha adil ve şefkatli bir toplum yaratma şansını kaçırırız. Toplumun, bekar çocuksuz kadınlar için içinde yanlış, bozuk bir şeyler olduğuna dair geliştirdiği bakış açısına katılmamayı seçtim. Anne olarak özlenen kimliğimin kaybına üzülmek yerine, yeni kimliğimin gelişmesi için kendime şans tanıdım.

Yazıyı Ayşegül Uysal Türkçeleştirmiştir.

Yazı, daha önce ucansupurge.org sitesinde yayımlanmıştır.