Sabahattin Zaim Üniversitesi adına ilk kez geçen yılın Ekim ayında rast geldim. Üniversite açılış seremonisi ve düzenlediği Mehmet Akif’i anma günü için Beşiktaş’taki billboardlara reklam astırmıştı. Mehmet Akif adına bir sempozyum hazırlamış başlığını da “Uluslararası Milli Birlik ve Beraberlik Sempozyumu” koymuşlardı. Üç arkadaş gecenin bir vakti bir yandan yürüyor, bir yandan sohbet ediyor, yazdan kalma bir gecenin tadını çıkartıyorduk. Sohbetin konusu hayal ettiğimiz Dubai yolculuğuydu. Ne de olsa İstanbul Dubai olacaktı, gidip önceden vaziyeti bir kolaçan edelim istemiştik. Billboard’u okudum, okuduğumu anlamayıp başımı yere eğdim. Sonra şaşkın şaşkın bir daha baktım… Arkadaşlarımı durdurup “Ya kızlar bu işte bir yanlışlık mı var?” diye sordum. Kızlar durup baktılar hep birlikte gülmeye başladık. Karınlarımızı tuta tuta hem de. Günahını almayalım, zaten gülesimiz vardı. Önünde fotoğraf çektirmeyi de ihmal etmedik. Uluslararası Milli Birlik ve Beraberlik fikri pek hoşumuza gitmişti. Ne yazık ki bu fevkalade bilimsel sempozyumu dinlemek için vaktimiz yoktu, aydınlanamadık. Sabahattin Zaim Üniversitesi ile ilişkimiz gecenin karanlığında kalakaldı…

Aradan tam bir yıl geçti. Sabahattin Zaim Üniversitesi’nin adını bir kez daha duyduk. ODTÜ’lü öğrencileri, başbakanı protesto ettikleri için kınayan rektörler arasında yer alıyordu üniversitenin rektörü Adem Esen… Çok güldük gene. Sabahattin Zaim Üniversitesi’nin ODTÜ’lü öğrencileri kınamasında traji-komik bir yan vardı. Seçkinciliğimizden değil vallahi. Sabahattin Zaim Üniversitesi’nin ODTÜ’yü kınaması “Uluslararası Milli Birlik ve Beraberlik” fikri gibi bir şeydi işte… Bir tür oximoron, sessiz sinema dönemine yaraşır türden bir gag’dı…

Ama sonra iş ciddiye bindi. Sosyal medyanın meraklıları sağolsunlar, hafızamızı tazelediler. Sabahattin Zaim Üniversitesi’nin (her kimlerse rektörlerinin izinden gitmeyen öğrencileri ve hocaları tenzih edelim) değil ama üniversitenin ODTÜ’yü kınayan rektörünün siciline baktılar. O sicilde bir katliamın izleri vardı. Zümrüt Apartmanı Katliamı diye geçmişti kayıtlara.

2002 yılında Konya’nın Selçuklu ilçesinde Zümrüt Sitesi’ni oluşturan bloklardan biri yıkılmış, altında tam 92 kişi can vermişti. ODTÜ’lü hocalar mahkemeye sunulmak üzere bir rapor hazırlamışlar, yıkılan Zümrüt Apartmanı’nın baştan kara yapıldığını ortaya koymuşlardı. Onlara göre “İmalat ve projeyle ilgili belediyenin denetim mekanizmaları bir formaliteden ibaret kalmıştı”. (Kaynak: http://www.muhalifgazete.com/56307-ODTuye-intikam-bildirisi.htm)

Birazcık deşince geçen yıl yayınlanmış bir başka haber daha çarptı gözüme… ANKA’nın haberine göre Selçuklu Belediyesi İmar Müdürlüğü’nde sözleşmeli olarak çalışan bir jeoloji mühendisi ve binaların inşasından önce gereken zemin etütlerini hazırlayan firma sahibinin verdikleri usulsüz raporlar nedeniyle bu ilçede binlerce konut eksik malzemeyle inşa edilmişti. (Kaynak: http://haber.mynet.com/konyada-ikinci-zumrut-apartmani-vakasi-569582-yasam/) O kadar gözü karaydı ki bu arkadaşlar, Selçuklu Belediyesi’nin hizmet binalarından birinde de aynı usulsüzlüğü yapmışlardı. Konya Cumhuriyet Başsavcılığı mevzuyu araştırmış, konu Konya İkinci Ağır Ceza Mahkemesi’ne intikal etmişti. Olay Konya’da zemin etüdü çalışmaları yapan bir başka özel şirketin jeoloji mühendisleri tarafından savcılığa verilen bir şikayet dilekçesiyle ortaya çıkmıştı. Belediye çalışanı zemin etüdü için başvuran herkesi belirli bir şirkete yönlendiriyor, şirket etüdü usulsüz düzenliyor, tekrar belediyeye gelen rapor incelenmeksizin yerindelik onayı alıyordu. Savcılık söz konusu şirketin telefon kayıtlarından yola çıkarak şirketin herhangi bir analiz yapmaksızın rapor hazırladığını ispatladı. Ayrıca tanıklar da iddiaları doğrulayarak, arka plandaki rüşvet bağlantısını ortaya çıkarttılar. Tanıklardan biri şunları söylüyordu: “Yasal olarak yapılacak kat sayısına göre en düşük kuyu derinliğinin 10 metre kazılması zorunlu olduğu halde biz buna uymazdık. Bunun nedeni ise işyeri sahibi olan B.Y.H. bize kazacağımız derinliğin metresini verir, biz de onun talimatına göre kazardık. En düşük 5 katlı bir bina yapılması için kazılacak olan 10 metre derinliği B. Jeoteknik Ltd. Şti.’de çalıştığım dönem içinde hiçbir zaman kazmadık.”

İşin kötü tarafı bu düzenek 2004 yılından bu yana işliyordu. Savcılık belediyeden aldığı toplam 158 zemin etüdü raporunu bilirkişi marifetiyle incelettirdi. Evet, usulsüzlerdi. Mahkeme henüz devam ediyor.

Peki sözü geçen dönemde Selçuklu Belediye Başkanı kimdi? Adem Esen…

Adem Esen’i dolaylı ya da doğrudan ilgilendiren tek yolsuzluk usulsüzlük iddiası bu değil.

Yeni Meram Gazetesi, 2007 yılında, Selçuklu Belediyesi hakkında hazırlanan 2005 yılı Denetim Komisyonu Raporu ile 2003-2006 yıllarını kapsamayan Mülkiye Müfettişliği Teftiş Raporu’nu gündeme getirdi. Rapordan yerel medyaya yansıyan usulsüzlük iddiaları Cumhuriyet Savcılığı’nı harekete geçirdi. Birazdan içeriğinde neler olduğunu sıralayacağım iddialar da yine Konya İkinci Ağır Ceza Mahkemesi’nde süren bir davada görülüyor. Bu dönemde belediye başkanlığı yapan Adem Esen ve iki yardımcısıyla birlikte toplam 18 belediye yetkilisinin adının karıştığı suçlamalarda yok yok dense yeridir (Kaynak: http://www.seydisehir42.com/Konya-Haber-/1097-KONYADA-BUYUK-YOLSUZLUK.html)

Çöp toplama ihalesinde yolsuzluk

Köprü inşaatı ihalesinde usulsüzlük

Mazot stok tank yapım işinin doğrudan alımında usulsüzlük

Belediyenin altyapı hizmetlerini gerçekleştirirken kullandığı malzemelerin temininde bir dizi usulsüzlük

İddianameyi hazırlayan Cumhuriyet Savcısı Hüseyin Topçuoğlu’na göre bu meyanda gerçekleştirilen usulsüzlük ve yolsuzlukların ortak niteliği şuydu: “İhaleye katılma yeterliliğine ve koşullarına sahip olan kişilerin ihaleye veya ihale sürecindeki işlemlere katılmalarını engellemek”. Namı diğer Türk Ceza Kanunu, madde 235 ya da ihaleye fesat karıştırmak. Sorumlular hakkında toplam 312 yıl hapis cezası istendi.

Bu mahkeme de sonuçlanmış değil henüz anladığım kadarıyla. Adem Esen dışarda olmakla kalmayıp, Cumhurbaşkanı Gül’ün de onayıyla bir özel üniversitenin rektörü olduğuna göre sonuçlanmamış olmalı. Zaten “resmi olmayan” ODTÜ raporuyla Zümrüt Apartmanı katliamında dahli olduğu mahkemece sabit görülüp ceza verilenler de serbestler, çünkü cezaları ertelenmiş…

Ne zamana ertelenmiş kim bilir?

Şimdi… Bütün bunların konumuzla ve ODTÜ kınamalarıyla ne ilgisi olduğuna gelince…

Bir bilim adamı, neden bir grup öğrenciye karşı tankıyla, tüfeğiyle, helikopteriyle, gaz bombasıyla üniversite basan bir iktidarın yanında olur sorusuna gayet sarih bir cevap oluşturdukları için bu bilgileri akılda tutmakta fayda var bundan gayrı. Adem Esen o kadar iyi bir örnek ki iktidarla iyi geçinmenin, muktedir olanı güçsüz olan, hak arayan, saldırıya uğrayan karşısında desteklemenin hangi koşullar altında mümkün olduğuna…

Selçuklu halkı canını ve malını dininde, imanında olduğu açıkça görülen, dolayısıyla meslek ahlakından da emin olunması beklenecek bir belediye başkanına emanet etmiş. 1999-2010 yılları boyunca Selçuklu ilçesinin belediye başkanlığını yapan Adem Esen, kariyerine bir özel üniversitenin rektörü olarak devam etmeye karar vermiş. Ne Sabahattin Zaim (ki Abdullah Gül’ün piri, AKP’yi oluşturan geleneğin had safhada saygı duyup “hocaların hocası” diyerek onurlandırdığı bir zat-ı muhteremdir) Üniversitesi’nin kurucusu İlim Yayma Cemiyeti ne rektör atamasını yapan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Adem Esen hakkındaki soruşturma ve mahkemelerin neticesini bekleyip böylesi bir görev öncesinde aklanması gerektiğini düşünmüşler. Sicili hakkındaki şüphe gölgesini görmezlikten gelmeyi tercih etmişler.

O da ne yapsın bütün gayretiyle destek vermiş iktidara, öğrenci protestoları karşısında köşeye sıkışan, çünkü uyguladığı şiddetin şiddetiyle komik duruma düşen o koca iktidara…

İnsanın aklına kuşkusuz çok acayip sorular geliyor. Mesela, canını sokakta bulmayan bir insan evladı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun adlı bir metinle Türkiye’nin bütün şehirlerini yıkıp yeniden yapmayı hedefleyen bir hükümetin bu türden kaç sicili muktedir kanatlarının altında korumaya aldığını nasıl merak etmez.

Diyeceksiniz ki bir ODTÜ kınamasından buralara varılır mı? Neden olmasın efendim?!. Bütünüyle kuşkuda olmak için yeterince sebep biriktirmedik mi henüz?