27 Mayıs ila 10 Temmuz tarihleri arası yaşanan Gezi Direnişi’ne ilişkin değerlendirme raporu yayımlandı. İnsan Hakları Derneği raporuna göre:

“İstanbul Taksim Gezi Parkı’nda yapımına başlanan yayalaştırma projesi ve yapımı planlanan Topçu Kışlası ile AVM çalışmalarına yönelik İstanbul halkının gösterdiği yasal ve meşru tepki sonrası, göstericilere siyasal iktidarın onayıyla polis tarafından “aşırı/orantısız/ölçüsüz” olarak nitelenemeyecek derecede ağır saldırılar gerçekleştirmiştir. Öncelikle belirtmek gerekir ki toplanma ve gösteri hakkı temel bir insan hakkıdır. Bu hakkın meşru yöntemlerle kullanılmasına asla polis gücüyle bu ölçüde engel olunmamalıdır.

Bu eylemler bir siyasi partiye veya yapıya ait olmayan ve kendiliğinden gelişmiş, toplumun yok sayılan, özgürlükleri kısıtlanan, yaşam hakkına müdahale edilen, kentine, çevre sorunlarına duyarlı tüm kesimlerinin geçmişten kaynaklanan tüm mağduriyetler toplamının sokağa yansımasından oluşan bir eylemdir. Toplumsal tepkiler-gösteriler yıllardır devletin siyasal iktidarların insanlık onuruna yönelik müdahalelerine karşı ortak tepkinin ürünüdür.

Yaşanan bu olaylara ilişkin görüntüler kolluk kuvvetlerinin ve mülki amirlerin güç kullanma noktasında tüm sınırları aştığını göstermektedir. Müdahalelerde kullanılan gaz bombaları asayiş amaçlı değil toplumsal huzuru bozucu bir işkence aracı haline gelmiştir. Yine bu gaz bombalarının fişekleri doğrudan doğruya eylemcileri yaralama ve hatta kimi olaylarda öldürme aracı haline gelmiştir. Bu otoriter uygulamalara, polis şiddetine artık bir son verilmelidir!

Gerek siyasal iktidar gerekse de tüm bürokratik makamlar gösteri ve ifade özgürlüğünü kullananlara yönelik şiddet uygulamalarından vazgeçmeli, bu zihniyeti terk etmelidir. Gerek uluslararası sözleşmelere göre gerekse de iç mevzuatımıza göre herkes tepkisini kişisel ya da toplu biçimde barışçıl gösterilerle ortaya koyma hakkına sahiptir. İnsan hakları savunucuları olarak, demokratikleşme iddiasında olan bir devletin eski alışkanlıklarını terk etmesini beklerken devlet ve iktidar yapısının aynı uygulamaları daha da sertleştirerek sergilemeye devam ettiğini gözlemlediğimizi vurgulamak istiyoruz.

Buraya nasıl geldik ve olaylar nasıl başladı?

25 Mayıs 2013’te, İstanbul’da Taksim Meydanı’nın ve İstiklal Caddesi’nin eylemlere yasaklanması kararını protesto etmek için İstiklal Caddesi’nden Taksim Meydanı’na yürüyüş yaparak protesto etmek isteyen gruba polis ekiplerinin İstiklal Caddesi’nde gösteri yapılamayacağı gerekçe gösterilerek gaz bombası, cop ve basınçlı suyla müdahale etmesi sonucu yürüyüş engellendi.

26 Mayıs 2013’te, İstanbul’da Taksim Meydanı’nın ve İstiklal Caddesi’nin eylemlere yasaklanması kararını protesto etmek amacıyla bir işyerinde pankart açan Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu üyesi 3 kişi polis ekipleri tarafından darp edilerek gözaltına alındı.

28 Mayıs 2013’te İstanbul Taksim Gezi Parkı’nda nöbet tutan eylemciler, zabıta ve polis engeli ile karşılaştı. Zabıta ekipleri eylemcilerin yanına gelerek çadırlarını sökmek istedi. Çadırlarının sökülmesini istemeyen eylemcilerle, zabıta ekipleri arasında arbede yaşandı. Bu sırada iş makineleri de çalışmanın yapılacağı alana doğru hareket etti. İş makinelerini gören eylemciler, barikatları aşarak çalışmaları durdurmak istedi. İş makinesinin önüne geçmeye çalışan gruba bu kez de polis biber gazı ile müdahale etti. Müdahale sonrası eylemciler dağılırken, iş makineleri de gezi parkında çalışmalara başladı.

30 Mayıs 2013’te İstanbul’da Taksim Meydanı’nda bulunan Gezi Parkı’na Beyoğlu Belediyesi’nin aldığı karar doğrultusunda 28 Mayıs 2013’te gelen iş makinelerinin ağaçları sökerek ve keserek parkı yıkmaya başlamasına engel olmak isteyen “Taksim İçin Ayağa Kalk Platformu” üyelerinin başlattığı parkta nöbet tutma eylemine polis ekipleri sabaha karşı gaz bombalarıyla müdahale etti. Eylemcileri zorla park dışına çıkaran polis ekipleri eylemcilerin çadırlarını ve eşyalarını yaktı, eylemciler tarafından dikilen fidanları da söktü. Müdahale sonrasında bir kişinin yaralandığı, bir kişinin de gözaltına alındığı öğrenildi.

Başından Bugüne Olaylar: Hangi İlde Ne Oldu?

31 Mayıs 2013’te İstanbul’da Taksim Meydanı’nda bulunan Gezi Parkı’na Beyoğlu Belediyesi’nin aldığı karar doğrultusunda 28 Mayıs 2013’te gelen iş makinalarının ağaçları sökerek ve keserek parkı yıkmaya başlamasına engel olmak isteyen “Taksim İçin Ayağa Kalk Platformu” üyelerinin başlattığı parkta nöbet tutma eylemine polis ekipleri sabaha karşı gaz bombalarıyla yine aşırı/ölçüsüz/orantısız müdahale etti. Eylemcileri zorla park dışına çıkaran polis ekipleri eylemcilerin çadırlarını ve eşyalarını yaktı, eylemciler tarafından dikilen fidanları da söktü. Müdahale sonrasında en az 7 kişinin yaralandığı, 6 kişinin kafa travması nedeniyle yoğun bakımda tutulduğu öğrenildi.

31 Mayıs 2013 Cuma günü Taksim Gezi Parkı’na yapılan müdahaleyi ve polisin şiddetini Ankara’da protesto etmek isteyenlerin toplandığı Kuğulu Park’a da polis müdahale etti. Müdahalenin şiddetini arttırması nedeniyle sayıları sürekli artan eylemciler Tunalı Hilmi Caddesi’nde, Akay Caddesi’nde, Esat Caddesi’nde, Atatürk Bulvarı’nda, Kızılay Meydanı’na çıkan cadde ve sokaklarda gece boyu polisin biber gazı kullanımına maruz kaldı.

1 Haziran 2013 günü Gezi Parkı eylemine müdahale eden polisin güç kullanımını protesto eylemleri tüm Türkiye’ye yayıldı. Eylemlerden Ankara’da Kızılay Meydanı’nda toplanan gruplara gün boyu gaz bombası atıldı. Sivil bir araç ise kalabalığın arasına hızla girerek 3 kişiyi ezdi.

Taksim Gezi Parkı’nda 31 Mayıs’ta başlayan ve Türkiye’nin pek çok iline yayılan protesto gösterileri ile ilgili İçişleri Bakanlığı açıklama yaptı.

İçişleri Bakanlığı’na ulaşan bilgilere göre, “duran adam” eylemlerine dönüşen Gezi Parkı protestoları 81 kentin 79’unda yapıldı. Bir aya yaklaşan eylem sürecinde, gösterilerin büyük bölümü İstanbul ve Ankara’da yaşanırken, sadece Bingöl ve Bayburt’ta protesto eylemi düzenlenmedi.

Gezi Parkı protestoları sürecinde yaklaşık 2,5 milyon insanın eylemlere katıldığı belirtilen rapora göre, bu eylemlerde yaklaşık 4 bin 900 eylemci “şüpheli” konumunda gözaltına alınırken, 600’den fazla polisin, 4 bine yakın eylemcinin yaralandığı belirlendi.

Bakanlığın yaptığı açıklamada valiliklerden gelen bilgilere göre hazırlanan hasar tespit raporunda ise 58 kamu binası, 68 MOBESE kamerası ve 337 işyerinin tahrip edildiği, 90 belediye otobüsü, 214 özel araç, 240 polis aracı ve 45 ambulansın kullanılamaz hale geldiği açıklandı. Eylemlerde, biri CHP binası olmak üzere 14 parti binasının zarar gördüğü toplam zararın ise 140 milyon lira olduğu belirtildi. Bu zararın yaklaşık yüzde 90’ının İstanbul, Ankara, Adana, İzmir, Antalya, Artvin, Bursa, Edirne, Eskişehir, Hatay, Kocaeli, Mersin, Samsun, Kayseri, Manisa ve Tunceli’de yaşanan olaylarda gerçekleştiği aktarıldı.

20 Haziran 2013’te, Türk Tabipleri Birliği, Gezi direnişinde 13 ilde yapılan eylemlerde dört kişinin hayatını kaybettiğini, toplam 7 bin 832 kişinin yaralandığını açıkladı.

Buna göre:

İstanbul: 21’i ağır 4478 yaralı. Bir ölüm, dört kişinin hayati tehlikesi sürüyor. 6 kişi kırıklı kafa travmasına uğradı, 6 kişi gözünü kaybetti.

Ankara: 21’i ağır 1539 yaralı. Bir ölüm. 7 kırıklı kafa travması, 4 görme kaybı.

İzmir: İkisi ağır 800 yaralı.

Antakya: 1ölüm. Üçü ağır 161 yaralı.

Adana: 1 ölüm. Altısı ağır 162 yaralı. Beş kafa travması.

Eskişehir: İkisi yoğun bakımda, 3 kişinin hayati tehlikesi devam ediyor. Toplam 300 yaralı. [Ali İsmail Korkmaz daha sonra öldü.]

Muğla: Biri ağır 50 yaralı.

Mersin: Biri ağır 17 yaralı.

Bursa: Biri kafa travması 2 yaralı.

Balıkesir: 155 yaralı.

Kocaeli: 10 yaralı.

Antalya: Biri ağır 150 yaralı.

Rize: 8 yaralı.

31 Mayıs 2013-10 Haziran 2013 tarihleri arasında İHD Şubeleri, Barolar ve Tabip odalarına yapılan başvurulardan alınarak İHD Genel Merkezi tarafından derlenen bilgilere göre ise şu verilere ulaşıldı:

Ölüm: 5

Yaralı: 8160

Ağır Yaralı ya da Uzuv Kaybı: 64

Gözaltı: 3343

Serbest Bırakılan: 3158

Gözaltında Tutulanlar: 66

Tutuklananlar: 119

Polisin Şiddet Araçları

Yaşanan olaylar sırasında polisin öncelikli olarak tazyikli su ve biber gazını birincil müdahale aracı olarak kullandığı görüldü. Ancak bunların dışında başka araçlara da başvurdukları kayıtlara geçti.

Bilindiği üzere, Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmeler kimyasal ajanlar olarak gaz bombalarının kullanılmasını savaş zamanında bile yasaklamaktadır. Düşman bir devletin askerlerine karşı kullanılması insanlığa karşı suç olarak nitelendirilen kimyasal ajanlar, Türkiye’de toplumsal olaylarda ve yurttaşların hak arama mücadelelerinde sık sık kullanılmaktadır. Bu tür silahların kullanımı sadece örgütlenme, toplantı ve gösteri, ifade özgürlükleri önünde bir engel oluşturmanın ötesinde yaşam hakkı ihlallerine neden olmakta ve sokağa inen işkencenin bir başka boyutunu sergilemektedir.

6 Haziran 2013’te basında yer alan bir habere göre, 2000-2012 yılları arasında polis ve jandarma için 600 ton biber gazı ithal edildiği ve 21,5 milyon dolar harcandığı iddia edildi. Habere göre, 2000 yılında 42 ton biber gazı ithal edilirken, bu miktar 2005’te 115 tona çıktı. 2006’da 90 ton, 2007’de 75 ton, 2008’de 67 ton, 2009’da 37 ton, 2010’da 48 ton, 2011’de 39 ton ve 2012’de de 40 ton biber gazı ithal edildi. 2000-2012 arasındaki toplam ithalat 600 tonu buldu. İthal edilen biber gazı miktarına Türkiye’de üretilen ve devlet tarafından satın alınan miktar elbette dahil değildir. Emniyet Genel Müdürlüğü kullanılan biber gazı miktarını açıklamaktan her zaman imtina etmiştir. Kamuoyunun bu tür kimyasal gösteri kontrol ajanlarına ödenen miktarı öğrenmesi de mümkün değildir, genel bütçeden ayrılan payın yanı sıra örtülü ödenekten de pay ayrıldığı bilinmektedir.

Yukarıda belirti miktar bile olayın vahametini ortaya koymak için yeterlidir. Nitekim Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) 19 Haziran 2013 tarihli açıklamasına göre, “her kimyasal madde dozuna, kullanım koşullarına uyulmadığı takdirde toksiktir, zehirdir. Bu tip maddeler ne kadar masum olursa olsunlar kullanım şekline, dozuna, amacına uyulmaması halinde zehirdir, silahtır. Bunların topluca halkın üzerine kullanılması toplu imha silahı vasfını kazandırır. Nitekim TTB’nin yaptığı tespitlere göre 31 Mayıs 2013’den beri bu gazdan -silahtan- yaralananların sayısı on binleri aşmıştır. Biber gazı ve diğer kimyasal kapsüllerinin yarattığı göz kayıpları başta olmak üzere ciddi organ hasarları yüzlerce kişide oluşmuştur; onlarca kişi hala bu nedenle yoğun bakımdadır. Doğrudan etkilenmeler sonucu saptanan ölümler bu gün itibarıyla 4 olmasına rağmen dolaylı etkilenmeler sonucu oluşan ölümlerin sayısı ise bilinmemektedir. Biber gazının ülkemizde kullanılması artık uluslararası kurallara uygun caydırıcılık vasfını yitirmiş tüm yönleri ile halk için ciddi bir tehdit unsuru olan bir kimyasal silah vasfına dönüşmüştür”

Yukarıdaki açıklamada da belirtildiği gibi kimyasal gösteri kontrol ajanları sadece talimatlara uygun olarak kullanılmamaktadır. İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in Malatya Milltvekili Veli Ağbaba’nın 7/5537 esas numaralı yazılı soru önergesine vermiş olduğu 18 Mayıs 2012 tarihli yanıtta: “(…) göz yaşartıcı silah ve mühimmatları (…) “Göz Yaşartıcı Gazlar ile Gaz Maskeleri Kullanım Kursu” alan personel tarafından “Göz Yaşartıcı Gaz Silahları ve Mühimmatları Kullanım Talimatı”na uygun olarak kullanılmaktadır,” denmektedir. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün de konuyla ilgili zaman zaman genelgeler yayınladığı bilinmektedir[3].

Nitekim 27 Mayıs 2013 tarihinden itibaren sık sık kullanılan gaz bombasının( Brezilya yapımı Condor CL-202) üzerinde şu uyarılar bulunmaktadır: “Direkt olarak insanların üzerine atış yapmayınız. Olası yangın tehlikesi yaratabilir. Sadece iyi eğitimli personel tarafından kullanılmalıdır. Yalnız açık alanlarda kullanılır. En uzak mesafeye atabilmek için 45 derce açı ile atış yapılır. Son kullanma tarihinden sonra kullanılması tehlikelidir. Gaza maruz kalınan durumlarda etkili alandan uzaklaşıp gözlerinizi bol su ile yıkayınız. Gaza maruz kalınan bölgelerde kesinlikle merhem ya da losyon uygulamayınız.”

Bu raporda kullanılan görsel malzemelerde ve insan hakları örgütlerine yapılan başvurularda da görülebileceği gibi göz yaşartıcı gaz kapsülleri de yakın mesafeden, hedef gözetilerek ateşlenmiş ve bir silah olarak kullanılmıştır. Kapsül yaralanması sonucu Abdullah Cömert yaşamını yitirmiş; 11 kişi görme kaybına uğramış; 100 kişi kafa travması geçirmiştir. Yine yüzlerce insan bedenlerinin farklı bölgelerinden kapsülle vurularak yaralanmıştır.

Yaklaşık yirmi gün boyunca süren ve yüzbinlerce insanın toplandığı yerlere bir habere göre 150.000 göz yaşartıcı gaz fişeği atılmıştır.

Polis Şiddeti ve Örnek Olaylar

İstanbul Gezi Parkı’nda yaşananların ardından düzenlenen gösterilere polis pek çok yerde sert bir biçimde müdahale etti. Müdahalelerin genel karakteristiğini uyarı yapılmaması, uyarının yapıldığı durumlarda ardından hiç beklenmemesi ya da çok kısa bir süre beklenmesi, TOMA’lardan sıkılan tazyikli suyun hedef ayırt etmeksizin aşırı ve keyfi kullanılması, TOMA’larda kullanılan sulara kimyasal madde katılması, biber gazı kullanımının aşırı olması, biber gazı fişeklerinin usulüne uygun atılmaması, kapalı mekanlara ve okul, hastane, revir gibi mekanlara gaz atılması, gösterilerin düzenlendiği bölgelerdeki dükkan ve evlere kasıtlı olarak gaz atılması, polisin müdahale sırasında şiddete başvurması, kaba dayak atılması, şiddete ve kaba dayağa maruz kalanların gözaltına alınmaması ve haklarında resmi işlem yapılmaması olarak özetlenebilir.

Müdahaleler sırasında ayrıca ikincil yöntemlere başvurulduğu da gözlemlenmiştir. Özellikle gösterilerin düzenlendiği bölgelerde belediye kameralarının ve MOBESE kameralarının kapatıldığı ileri sürüldü. Resmi olarak kabul edilmemiş olsa da bazı gazeteciler cep telefonu operatörlerinin de internete erişimi yavaşlattığını, telefonla görüşmeyi engellediğini iddia ettiler. Göstericilerle yapılan görüşmelerde de bu durumu destekleyici bilgiler alındı. Ayrıca müdahale öncesinde özellikle Ankara’da elektriklerin kesildiği de gözlemlendi.

Tazyikli Su

a. Doğrudan Kullanımı

Gösterilerin başladığı ilk günden itibaren, TOMA’larla göstericilere tazyikli su ile müdahale ettiler. Bu müdahaleler sırasında görevli polislerin yalnız eylemcileri dağıtmak için değil aynı zamanda yaralamaya yönelik olarak tazyikli suyu kullandıkları görüldü. TOMA’ların ayrıca müdahale dışında tazyikli su ile eylem alanı yakınlarındaki kişilere müdahale ettiği, eylemcilerin bulunduğu mahallelerde ev ve işyerlerine de tazyikli su sıktıkları tespit edildi.

TOMA, otobüs durağında bekleyenlere su sıkıyor.

TOMA, Taksim Meydanı’nda engelli eylemciye su sıkıyor.

b. Kimyasal Katılarak Kullanımı

Gösteriler sırasında kullanılan tazyikli suya kimyasal katıldığı ortaya çıktı. Göstericilere sıkılan suya katılan kimyasallar vücutta yanmaya ve kızarmaya neden oldu. İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’nun suya kimyasal katılmadığını, ancak ilaç katıldığını açıklamasına karşın, kullanılan suda OC adlı kimyasal maddeye rastlandı.

Sıvılaştırılmış göz yaşartıcı gaz basınçlı su sıkan TOMA’ların su haznelerine eklenerek göstericiler üzerinde kullanıldı. 16 Haziran 2013 günü İstanbul’da TOMA haznelerine bir sıvı karıştırırken görüntülenen polislerin ellerindeki bidonlardan yola çıkılarak, söz konusu maddenin, “Jenix” marka, 10’ar litrelik OC biber gazı olduğu belirlendi. Jenix Pepper Spray adlı (İSTOÇ Ticaret Merkezi 1.Ada No:90 34218 Mahmutbey/Bağcılar/İstanbul/Türkiye) Firmaya ait “jenixbibergazi.com.tr” adresli internet sitesinden kaldırıldığı görüldü.

c. Biber Gazı Kullanımı

Gösterilerde kullanılan gaz fişeklerinin bazılarının son kullanma tarihlerinin geçtiği gözlemlendi. Polisin eylemler süresince 150 binin üzerinde gaz fişeği kullandığı açıklandı.

Kullanılan Biber Gazı Çeşitleri

Emniyet Müdürlüğü’nün Türk Tabipler Birliği’ne yaptığı açıklamaya göre eylemlerde OC ve CS gazı kullanıldı. Sözkonusu gazlar yakın mesafeden gaz el bombaları ile kullanılırken, uzak mesafe için de gaz fişekleri kullanıldı.

OC (Oleoresincapsicum biber gazı) ve CS (Chlorobenzylidenemalononitrile)’nin sağlık üzerindeki pek çok etkisi bulunuyor.

Solunum sistemi üstünde: CS’e bağlı olarak burun akıntısı, hapşırma, öksürme, nefes darlığı, akciğer ödemi, tüm gazlara bağlı farenjit, trakeit, astım atağı,

Kardiyovasküler sistem üstünde: CS’e bağlı hipertansiyon, tüm gazlara bağlı kalp yetmezliği, beyin kanaması,

Göz üstünde: OC’ye bağlı göz yaşarması, yanma, ağrı, kornea ödemi, göz ülserleri,

Deri üstünde: CS’e bağlı kızarıklık, şişlik, yanma, bül (deride kabarcık), tüm gazlara bağlı cilt hastalığı olanların bulgularının ağırlaşması,

Sindirim sistemi üstünde: CS’e bağlı tükürük artışı, karaciğer hasarı, tüm gazlara bağlı yutkunma güçlüğü, ağrılı yutkunma,

Sinir sistemi üstünde: Tüm gazlara bağlı ajitasyon, anksiyete, histerik reaksiyon, panik atak gibi etkileri var.

Türk Tabipleri Birliği biber gazı ile ilgili kullanımına ilişkin şu açıklamayı yapmıştı:

‘‘Biber gazı sağlığa zararlıdır. Ciddi göz hastalıkları, astım ve akciğer ödemi, hipertansiyon ve kalp yetmezliği, beyin kanamasına neden olur. Biber gazı öldürür. Biber gazına maruz kalmak; kalp ve solunum sistemini etkileyerek öldüren bir dizi mekanizmayı tetiklemektedir. Biber gazı silahtır. Topluluklara fütursuz ve yoğun kullanımda; gazı içinde barındıran düzenek (kanister) yaralanmasına bağlı olarak öldürmektedir. Biber gazı uygulanmasında sorumluluğu olan her kademeden görevlinin vücut bütünlüğünü ihlalden ve ölüme sebep olmaktan soruşturulması ve cezalandırılması gerektiği düşüncemizi kamuoyuna duyururuz.’’

Bu arada gaz kapsülleri üzerinde yer alan uyarı maddeleri değiştirildiği görüldü. Yenisinde “alt uzuv” maddesi eklendi. Polislere yönelik talimatta “Yakın mesafede hedeflerin alt uzuvlarına doğrultarak atış yapabilirsiniz” denildi.

Eskiden yer alan maddeler

1- Direkt olarak insanların üzerine atış yapmayınız.

2- Olası yangın tehlikesi yaratabilir.

3- Sadece iyi eğitimli personel tarafından kullanılmalıdır.

4- Yalnız açık alanda kullanılır.

5- En uzak mesafeye atabilmek için 45° lik açı ile atış yapınız.

6- Son kullanma tarihinden sonra kullanılması tehlikelidir.

7- Gaza maruz kalınan durumlarda etkili alandan uzaklaşıp, gözlerinizi bol su ile yıkayınız.

8- Gaza maruz kalınan bölgelere kesinlikle merhem ya da losyon uygulamayınız.”

ihd