Günlerdir küçücük bir bebeğin çok acıklı ölümünü konuşuyoruz, düşünüyoruz. Annesinin 9 gün tatile giderken öleceğini düşünmeyip evde bıraktığı Berk bebecik. Evli olmayan annesinin isteyerek hamile kalmadığı, aldıramadığı için doğurduğu, ama şu habere (Ağlar ağlar uyur diye düşündüm) bakılırsa öldürmek istemediği, kıyamadığı, erken doğmuş, yaşamaktan vazgeçmemiş ama tek başına dayanamamış bir küçücük can.
Burada Berk’in hayatı kararmış annesine saldırmak niyetinde değilim. Bu acının çok başka boyutları var. “Anne dokuz gün tatile gitti, aç kalan bebek öldü” haberinden bir gün önce, başka bir bebeğin ölüm haberi vardı gazetelerde. 4 yaşında bir çocuğu daha olan, genç bir evli kadının, kendi kocası olmayan bir adamdan hamile kalıp doğurduğu bir bebekti o. “Aldatılan kocaya şok” diye, olaya erkek açısından bakan bir başlıkla verilen habere göre kadın hamile olduğunu çok geç fark edip herkesten saklamış, evde doğum yapmış, bebeği de “çamaşır sepetine atıp üzerini çamaşırlarla kapatarak ölüme terk” etmişti (Hürriyet, 20 Ekim 2013). Zaman zaman gazetelere çıkan, çok küçükken öldürülen bebeklerle ilgili haberleri unutamıyorum. Siz de hatırlıyorsanız, fark etmişsinizdir, hemen hepsi evlilik dışı doğan, veya evli bir kadının evlilik dışı ilişkisinden doğan bebekler. Bazen bebekle beraber annesi de öldürülmüş oluyor akrabaları tarafından. Bu iç acıtıcı haberler karşısında küfretmek veya ağlamak dışında söylenecek söz yok mu? Küçücük bebeklerin öldürülmemesi için “ne olsaydı böyle olmazdı” diye hiç düşünüyor musunuz?
Bir bebeğin sırf “evlilik dışı” olması, ne kadar da istenmemesine neden oluyor. Annesiyle babası evli olmayan bazı çok talihsiz bebekler, hayatta kalamayacak kadar “istenmiyor”lar. “Bebeğini nasıl terk eder, nasıl öldürür” diye annelerine saldırmadan önce, bir an olsun aklınıza geliyor mu, bu cinayette benim payım var mı diye?
İnsanlara “piç” diye küfrederken, “o.ç.” derken, yaptığınız ayrımcılığın nerelere uzandığını hiç düşünüyor musunuz? Nikahın olmadığı bir ilişkiden bebek doğurmayı, o bebeği sevebilmeyi bir çok kadın için ne kadar imkansız hâle getirdiğinizin farkında mısınız? Kadına yönelik şiddete sözüm ona karşısınız, töre – namus adına işlenen cinayetleri barbarca, vahşi buluyorsunuz, ama bir yandan da “evlenmeden olmaz”ı savunuyorsunuz, bu iki tutum arasında hiçbir çelişki görmüyor musunuz? Çocuklarına “eee hadi artık evlenin de torun sevelim” diyen, “herkes ne der?” diyen iyi niyetli annelerden, kızlarının erkek arkadaşı olmasına karşı çıkan veya bunu bildiği halde yok sayan, aynı erkek arkadaş “damat” olunca onunla tavla filan oynayan sıradan aile babalarındansınız. Gündelik hayatın bütün ayrıntılarında evlenmeyi alttan alta, inceden inceye sürekli onaylarken, evlenmeden sevgili olmayı, sevişmeyi dışlayıp kınayıp küçümserken, isteyerek veya istemeyerek evlilik dışı çocuk yapan insanları korkunç bir dışlanmışlığın, bir yalnızlığın içine itiyorsunuz. Evlilik dışı ilişkileri “namus temizlemek” adına ölümle cezalandıranlarla aynı yerdesiniz aslında. Siz, evlilik dışı doğan çocuğa yaşam hakkı tanımayan çoğunluksunuz. O kadar güçlüsünüz, o kadar egemensiniz ki, anneleri bile sevemiyor bazen, evlenmeden doğurdukları bebekleri.
O çocuk benim çocuğum
Ben de evleneni onaylayıp evlenmeyeni dışlayan boğucu düzenin parçası olmamak için evlenmeyen, bile isteye, seve seve evlenmeden çocuklar doğuran annelerden biriyim. Bilesiniz ki biz hiç az kişi değiliz. Evlenmeden çocuk yapmakla ilgili bu basit, eksik gedik siteye her gün en az 30 kişi bakıyor (google’a ne yazıp burayı bulmuşlar diye bakıyorum, belli ki evlenmeden anne-baba olmanın toplumsal ve hukuki boyutlarını kendileri de yaşayacakları için merak eden insanlar bunlar). Hayat bizim için daha zor olacak zaman zaman. Ama sevgili toplumuzun, kıymetli çevremizin evli olmadığımız için bize yaptığı, yapabileceği baskıyı çocuklarımıza yansıtmamaya çalışıyoruz. Doğru bulmadığım bir şeyi sudan bahanelerle hayatıma taşımamayı çocuklarım için de değerli buluyorum ben. Evlenmeyenler, evlenemeyenler güçlendikçe, evlilik dışı hamile kalan kadınların çocuklarını aldırmak yerine istiyorlarsa doğurma yolu daha açık olacak.
Biz çocuklarımızı sevdikçe, savundukça, biz daha görünür oldukça, annesiyle babası arasında nikah olmaması gibi son derece tali bir sebepten ölmeyecek çocuklar. (Nikah niye var peki? Erkeklerin soyu karışmasın diye. Her şey erkekler için…)
Evlenmişseniz ve çocuğunuz varsa, “annesiyle/ babasıyla hiç evlenmemiş olsaydım da çocuğumu sever miydim?” diye düşünün veya “annesiyle babası evlenmeseydi de torunumu çok sever miydim?” diye sorun kendinize. Severdiniz madem, “evlenmeyin o zaman” diyemem size, ama evlenmeden çocuk yapma ihtimaline karşı bu kadar dışlayıcı olmayın, bizim ve çocuklarımızın dedikodusunu yapmayın bari. İnsanlar ayrımcılığa uğramamak, dışlanmamak için evlenmek veya çocuğunu aldırmak/ terk etmek/ öldürmek zorunda hissetmesinler kendilerini.
Ve dikkat edin, evlilik dışı çocuklarına bakmayan anneleri suçlayıp duruyoruz. Unutmayın ki o çocukların birer babaları da var ve babaları da bakmadı o çocuklara. (Üstelik, çocuklarına sahip çıkmayan o babaların bir kısmı tecavüzcü). Ayrıca, “ah, verseydi ben bakardım” denilen bu bebekleri devlete veya başka birine vermek hiç kolay değil. Seçil M. D. örneğinde, kadının doğum için çeşitli hastanelere gittiğini, ama kayıt yaptırmak istemediği ve hastaneler de bunu kabul etmediği için evde doğum yaptığını görüyoruz. Bütün hamile kadınlar için “çocuğumu doğurmak istiyorum fakat ona bakmak istemiyorum” seçeneğinin kolaylaştırılması lazım, eğer o bebekleri yaşatmayı gerçekten istiyorsak. Bu yol açık olsaydı, “aç kalan bebek” ölmeyecekti. Bugün bir anne, bakamayacağı bebeği cami avlusuna bırakacak olsa, tutuklanıyor. Bebeğin babasına hiçbir şey olmuyor.
Evet, bizim desteğe ihtiyacımız var
Annesiyle babası evli olmayan çocukların nüfus cüzdanında, evlilik dışı doğduklarını gösteren bir şey yok. Ama, nüfusa kayıt sırasında “doğum türü” diye bir başlıkta “evlilik dışı” seçeneğinin veri tabanına işlendiğini görüp, bu da bir ayrımcılık aslında diye düşünüp, “neden” diye resmi yollardan sormuştum devlete vaktizamanında (“falanca kanun gereği”, diye boş bir cevap aldım).
Şimdi çocukların evlilik dışı doğduğunun kayda geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum; damgalamak için değil, “normal” (!) annelerden daha çok desteğe ihtiyaç duyan bekar annelere yardım edilebilsin, “meşru” (!) çocuklardan daha çok korunması gereken “gayrimeşru” çocuklara (bir insan nasıl “gayrimeşru” olabilir ki?!!) ulaşılabilsin diye. Evlenmeden doğurdu diye kendi ailesi tarafından bile dışlanan (hatta kimi zaman öldürülmek istenen) anneyi, yoksulluk, sefalet, doğum sonrası depresyonu, her türlü akıl oyunları, kadına yönelik şiddet, daha bir dört gözle bekliyor… anne-babasının sahiplenmediği bebeğin ise, yaşama şansı bile daha az… Daha insani bir toplum, daha sosyal bir devlet, gerçekçi çabalar lazım.