Sevgili büyüklerim,

Bu sizlere bir sitem mektubu,

Siz ormanlarımızı, doğamızı yok ettiniz ve hala yok etmeye devam ediyorsunuz. Sonra da derslerde, televizyonda, kitaplarda fidan dikelim, doğamızı koruyalım, ormanları tekrar kuralım, geri dönüşüm yapalım diye dersler veriyorsunuz bizlere. Onları tüketen sizsiniz ve yok ettiklerinizi tekrar oluşturmamız için bizden bir şeyler istiyorsunuz. Siz önce kendinize, bize bırakacağınız dünyaya yaptıklarınıza bakın. Zaten 2050 yılında dünyada verimli toprak sayısı yarıya düşecek. Artık ağaçlarımız, ormanlarımız kalmayacak. Bazen biz çocukların artık başka bir gezegen bulması gerek diye düşünüyorum ama oraya siz büyükleri almayacağız; çünkü siz orayı da kendi çıkarlarınız için yok edersiniz.

Dünyamızda toprakları kaybede kaybede yiyecek besinlerimiz de tükenecek. Bundan siz sorumlusunuz ve biz çocuklara en büyük kötülüğü yaptınız; en kötüsü de hala yapmaya devam ediyorsunuz. Bizlere doğayı sev, doğayı koru diyorsunuz, ağaçların bizleri kuraklıktan, heyelandan koruduğunu, bize oksijen sağladığını anlatıyorsunuz sonra gözümüzün önünde ağaçları kesip her tarafa kocaman kocaman binalar yapıyorsunuz. Oksijen yaşamamız için gerekli diyor, sonra da o gerekli dediğiniz oksijenimizin kaynaklarını kendi ellerinizle tüketiyorsunuz.

Sizler aslında sadece doğayı değil, çok sevdiğinizi söylediğiniz biz çocukların geleceğini yok ediyorsunuz. Bana en komik gelenlerden biri de park gibi doğa ile iç içe olabileceğimiz yerlere gitmeyi ödül olarak sunuyorsunuz bizlere, bir iki saat geçirdikten sonra gene tıkılıyoruz binaların içine. Az önce tozla toprakla oynayan, ağaçların gövdelerinde ya da yerlerde gezen karıncaları ve böcekleri inceleyen, çiçek koklayan bizler, o binalara girince birden tekrar -size göre- kirli park kıyafetlerimizden kurtulmuş ve temiz olarak olarak gerçekle yüzleşiyoruz.

Bizim yaşam alanımız o kocaman dünyada bu küçücük nokta. Oysa bizler de en az ağaçlar, böcekler kadar doğanın bir parçasıyız ve doğa ile iç içe yaşamalıyız. Bu yaşam bizlere bir iki saatlik hediye olarak verilmemeli. Ha bir de çimler ekip, çimlere basmayınız yazıyorsunuz, basanlara kızıyorsunuz. Bu, çok saçma değil mi? Hayvanlar gibi bitkileri de kafese atıyorsunuz.

Bu dünyada sadece insanlar yaşamıyor, bizim gibi güzel bir dünyayı hak eden diğer canlılar da var. Onlara da büyük kötülükler yaptınız. Yılanlardan, kaplanlardan kıyafetler, ayakkabılar yaptınız. Daha çok para kazanmak için hormonlar ve ilaçlarla bitkileri, hayvanları zehirlediniz. Onların yaşam alanlarını yok ederek evsiz bıraktınız, çoğunu da öldürdünüz. Denizlerimizi kirlettiniz, oradaki canlıları hiç düşünmediniz. Bu dünyanın sahibi biziz dediniz, ama değiliz. Biz bu dünyayı diğer tüm canlılarla paylaşıyoruz. Ailem bana hep sen bir hayvana zarar vermezsen o da sana zarar vermez, der.

Biz insanlar neden bize zarar vermeyen canlıların yaşamını alıyoruz ellerinden? Ben onlar için çok üzülüyorum. Hele uğur böcekleri, hangi ağacın gövdesinde kış uykusuna yatacaklar. Ben en çok uğur böceklerini severim ama hayatımda en fazla beş tane görmüşümdür. Ben en sevdiğim hayvanı sadece kitaplardan değil, dokunarak, gözleyerek öğrenmek isterdim.

Buna bir dur demek lazım. Biz çocuklar kafa kafaya versek ve bir çözüm bulsak, siz büyükler bizi dinler misiniz? Evet diyeceksiniz ama biliyorum dinlemeyeceksiniz.