Yasal uyarılarda görüyoruz, bazı filmlerin başında çocukları korumak için “olumsuz örnek teşkil edebilecek davranışlar” yazıyor. Bu ibareyi her gördüğümde kendi çocukluğumu gözümün önüne getirmeye çalışıyorum. Sahi, hangi olumsuz davranışımı çocukken izlediğim bir filmden kaptım acaba? Ne de olsa her film karşısında araba farı görmüş tavşan gibi kalakalırdım ve hiç kimsecikler kalkıp da “oğlum sen ne seyrediyorsun?” demezdi. Ebeveynlerimin ilgisiz olduklarından değil. Filmlerin zararlı olabileceğine ihtimal vermediklerinden. Düşünüyorum düşünüyorum ama bulamıyorum, derken, yaşım tutmadığı halde izleme gafletinde bulunduğum bazı filmlerden aslında gayet olumsuz etkilendiğimi fark ettim.

Mesela, on iki yaşlarındayken izlediğim Christopher Lee filmi Scars of Dracula’dan. Gurbetçi komşumuzun benden bir yaş büyük oğlunun suçu hep. Almanya’dan gelirken yanlarında video denen aleti getirmişler, bir sürü de korku filmi. Ne denetim var ne bir şey, rezalet! Arkadaşımla aramızdaki muhabbet hep aynı. Ben habire “ya ben korkuyorum öyle filmlerden” diye mızmızlanıyorum. O da “oğlum film bu, gerçek değil, çok eğlenceli” diyerek kanıma giriyor. Genelde yan çizmeyi başarsam da o gün başaramıyorum. Lee’nin faltaşı gibi açık kan kırmızısı gözleri ile kambur hizmetkarına getirttiği akkor işkence aleti, günlerce rüyama giriyor, gecenin kör vakti odamdan seslenerek annemi uyandırıp durduğum için de her gece fırça yiyorum. İşte vampir merakım o günden kalmadır. Evin her rafı vampir kitaplarından geçilmiyorsa, misafirlerimin iğrenç diye nitelediği figürler orayı burayı kaplamışsa, sebebi bu filmdir. Olumsuz etkilendiğim söylenebilir. Vampir ıvır zıvırlarına verdiğim parayı kenara koysaydım bugün bir arabam olabilirdi. Mesela.

Daha geriye de gidebilirim. Öyle sorumsuz ebeveynlerim vardı ki, siyah-beyaz TRT kanalında akşamın çok geç bir vakti, yani saat on gibi gösterilen korku / gerilim filmlerini soluksuz izlerler, benim eteklerine kapanarak izlememde hiçbir mahsur görmezlerdi. Hep aynı meşum sözcüğü duyardım: “Film bu film, gerçek değil”. Sonuç: O kadar çok korku filmi izleyip hakkında konuştum ki, çevremde korku filmleri dışında herhangi bir filmden iyi anlamadığım varsayılıyor. Olumsuz etkilenmişim demek.

Bir de Stephen King’in Katil Otomobil Christine’i var. On üç, on dört yaşındayken izlediğimde otomobillerin hainliğine o kadar inandım ki, ehliyet alma yaşım geldiğinde düpedüz evdekilere ayak diredim. Kavga kıyamet beni zorla ehliyet kursuna yazdırdıklarında 20 yaşı geçmiştim. Hâlâ mecbur kalmadıkça direksiyona geçmem, trafikte ruhum sıkılır, katlı otoparkları gördükçe fil mezarlığı görmüş gibi irkilirim. Olumsuz etkilenmişim. Dahası, bu filmden sonra babama Stephen King romanlarını aldırmak için yalan söylemeye başladım:

– Oğlum bu kitap ne hakkında?

– Adından belli işte baba, “Azrail Koşuyor”, meleklerle ilgili.

– Ha, tamam o zaman.

Aha, az kalsın unutuyordum. 8-9 yaşımdayken abimin götürdüğü E.T.’ye ne demeli? Bir de filmin başında Nastassja Kinski’nin Kedi Kız fragmanını gösterdiler ki apayrı bir hikayedir. Dünyam karardı. Hani sosyal medyada durmadan komik kedi videosu, komik kedi resimleri arayan anormal tipler vardır ya, işte ben onlardanım. Sokakta kedi gördüm mü elimdeki poşeti çantayı bırakır peşinden koşarım. Yanımda biri varsa onu bile unuturum. O günkü “olumsuz örnek” travmasından bir bu kalmıştır, bir de saftıran saftıran uzaylıların varlığına hâlâ inanıyor oluşum. Bir günde iki olumsuz huy kapmışım meğerse. Bakın düşündükçe neler çıkıyor.

Sonracığıma, Superman III’ün video kasetini gün aşırı izleyip durmam yüzünden pelerin saplantısı geliştirmiştim. Evde pelerine benzer ne varsa, pembe battaniye, çarşaf, sırtıma takıp koşturuyordum. Balkondan ya da damdan atlamaya kalkmadım, galiba biraz zeki bir çocukmuşum, benim gibi şişko bir veledin yer çekimine karşı koyamayacağını idrak etmişim. Neyse, tek vakam, alt kattaki eli dikiş nakış tutan komşu ablaya Süpermen kostümü ısmarladım diye tüm apartmanın alay konusu olmamdı. Annemden gizlemiştim halbuki. O da terzi olduğu için alınabilirdi. Şimdi yeni Superman filmlerini hâlâ çok ciddiye aldığım, önceden heyecanla beklediğim için alay konusu oluyorum. Bir şey değişmedi. Pelerini de hâlâ önemserim. İnanılmaz Aile’deki pelerin parodisine çok içerlemiştim mesela. Olumsuz etkilenmişim.

Sözün özü, filmlerin başındaki “olumsuz örnek” uyarılarını ciddiye alın, en az bu yazıyı ciddiye aldığınız kadar.