Selma ile Sarp altı yaşında ikiz kardeşlerdi. Birlikte oynamayı ve eğlenmeyi çok seviyorlardı. Çok da meraklıydılar ve her şeyi denemek isterlerdi. Anneleri onları defalarca uyarmasına rağmen annelerini dinlemez ve hep başlarına iş açarlardı.

“Sarp, Selma, çocuklar biliyorsunuz babanız şehir dışına, kongreye gitti. Bu nedenle tüm ev işleri bana kaldı. Ben işleri hallederken siz uslu uslu oynayın. Aaa, bu arada sakın çekmecedeki bıçakları falan ellemeyin, tamam mı?”

Ancak anneleri odadan çıkar çıkmaz iki kardeş birbirlerine bakıp gülümsediler ve aynı anda çekmeceye koştular. Orada bulunan bıçaklardan birer tane alıp oyun oynamaya başladılar. Birden Sarp anne diye ağlamaya başladı, çünkü elini fena kesmişti. Annesi koşarak geldi içeri ve ‘’Naptınız siz?’’ diye bağırmaya başladı. Selma da korkmuş, ağlıyordu. Annesi hemen kucakladı Sarp’ı ve Selma’yı da alarak acile götürdü. Acilde dikiş atılarak pansuman yapıldı Sarp’ın eline. Sonra da evlerine döndüler. Anneleri çok kızmıştı iki kardeşe. Akıllandı mı peki bu olaydan sonra bizim afacanlar? Tabii ki hayır.

Bu olaydan iki gün sonra ocağın yanında duran çakmağı gören Selma, annesine, “Anne bu nedir?” diye sordu.

“Çakmak, Selma’cığım ama o çok tehlikeli, sakın oynamayın onunla.” diye cevap verdi annesi.

İki gün önce başına gelenlerden ders almayan iki kardeş bu sefer de annelerinin arkasından hemen çakmağa koştular. Eee, çakmakla oyun olur mu hiç? Tabii ki olmaz. Anneleri yanık mı kokuyor burası diye söylene söylene mutfağa geldiğinde bir de ne görsün? Perde alev almış, Selma ile Sarp ise öbür duvarda korkuyla birbirlerine sarılmış perdeye bakıyorlar.

Annelerinden gene aynı soru geliyor: “Ne yaptınız siiiz?”

Hemen ikisini de kucaklayıp odadan dışarı çıkarıp, 110’dan itfaiyeyi aradı. Neyse ki itfaiyeci amcalar çabucak geldi ve sadece perde yanığı ile kurtuldular. Tabii anneleri gene Sarp ve Selma’ya çok kızdı.

Ertesi gün anneleri mutfaktaki yangından kalma kirlilikleri temizliyordu. Yerleri sildi ve sakın mutfağa girmeyin, kayıp düşebilirsiniz dedi. Ama iki kardeşin içlerindeki o merak yok mu o merak, tutamadılar gene kendilerini. Ee tabii gene olan oldu. Yerler kurumadan içeri girdikleri için Selma kaydı ve ayağını incitti.  “Anneee” diye ağlamaya başladı. Koşarak gelen anneleri Selma’yı yerde, bacağını tutmuş halde görünce tahmin edin ne dedi?

“Naptınız siz?”

Bu sefer acilde tedavi sırası Selma’ya gelmişti. Doktor abi ve ablalar ayağını bandajladılar Selma’nın. Eve dönerken Selma ve Sarp annelerinin kızmasına hazırlanmış bekliyorlardı. Anneleri kızmadı bu sefer, hatta hiçbir şey söylemedi. Eve geldiler anneleri hala kızmıyordu ama çok yorgun ve mutsuz görünüyordu. Gözleri de şişmişti, galiba ağlamıştı.

“Hadi çocuklar çok yorucu birkaç gün geçirdik, erken uyuyalım bu gece. Zaten yarın da babanız geliyor kongreden. İsterseniz bu gece bizim yatakta üçümüz yatalım, ne dersiniz?”

Çok şaşıran Selma ve Sarp sevinçle haykırdılar: “olur anneciğim.”

Yatağa yattıklarında anneleri:

“Canlarım, ben sizi çok seviyorum. Size bir şey olacak diye çok korktum. Ben de hatalıydım, biliyorum. Size hiçbir açıklama yapmadan sadece oynamayın, ellemeyin dedim ve tehlikeli aletleri ortada bırakıp gittim. Siz meraklı ve akıllı çocuklarsınız, tabi kii dokunarak, yaşayarak öğreneceksiniz. Özür dilerim…”

Selma annesinin sözünü kesti:

“Anne, asıl biz özür dileriz. Sen bize yapmayın dediğin halde biz seni hiç dinlemedik ve inatla yapmaya devam ettik.”

Ardından Sarp devam etti:

“Senin sözünü dinleseydik, bizim canımız acımaz, perdemiz yanmaz ve sen ağlamazdın.”

Anneleri sıkıca sarıldı çocuklarına, sevgiyle. Hepsi gülmeye başladı ve sonra güzel bir uykuya daldı.

Ertesi sabah babaları geldiğinde, Sarp’ın elinde sargı, Selma’nın ayağında bandaj ve mutfağı da perdesiz görünce merakla:

“Naptınız siz?” diye sordu.

Bu soruyu duyan Selma, Sarp ve anneleri kendilerini tutamayıp gülmeye başladılar…