Eşi ve 11 aylık oğlu Aaron ile Brooklyn’den İstanbul’a taşınan Diane Zhang Türkiye’de anne olma konusunda onu şaşırtan detayları anlattı… Bu ilginç detaylardan önce Diane’yi biraz tanıyalım.

Diane ve kocası Josh hukuk fakültesinden aynı yıl mezun oldu ve New York’ta işe başladılar. Çalışmaya başlamadan bir yıl önce Güney Afrika’da tanıştılar. Her ikisine de bir daire gerekiyordu, birbirlerini tanıyalı sadece iki hafta olmasına rağmen ev arkadaşı olarak yaşamaya karar verdiler! Altı ay sonra, Diane ve Josh New York’a bir çift olarak döndü.

“Her zaman yurtdışında çocuk yetiştirmek istiyorduk” diyor Diane. Hamileliğimde korkunç bir gribe yakalanmışken birden Josh bana dönüp, şirketin, çalışanlarına İstanbul ofisinde çalışmakla ilgilenen biri olup olmadığını sorduğunu söyledi ve ben de hasta olmama rağmen hemen cevabımı verdim: Biz!

Çift hayallerindeki gibi yurtdışında yaşayacaktı, fakat farklı bir kültürde yaşamak için uyumlu olmaları da gerekiyordu. “Türkiye’deki ilk birkaç saatimiz trafikte geçti, üstelik bebeğimiz de yanımızdaydı. Ben çok stresliydim ve yorgundum. Neredeyse hıçkıra hıçkıra ağlayacaktım. Korkmuş ve bunalmış hissediyordum. İlk birkaç ay, New York’u düşünmek ya da sadece New York’un kirli metro istasyonunun bir fotoğrafını görmek bile özlemimi artırıyordu. Neyse ki, İstanbul’da artık evimdeymişim gibi hissediyorum.”

Küçük bir balıkçı köyünde yaşıyoruz. 20 dakikalık bir taksi yolculuğuyla İstanbul’un merkezine ulaşıyoruz. Sabah yürüyüşlerinde, mahalle restoranları için balık tutan balıkçıların ve fırıncıların, manavın, ayakkabıcıların ve sigara içmek için dışarı çıkan garsonların yanından geçiyoruz. Dünyanın en büyük şehirlerinden birinde kasaba hayatı yaşamak harika bir şey. İstanbul, 14 milyon nüfusu ile dünyanın en büyük üçüncü şehri.

Beni çok şaşırtan şeylerden biri de Türkiye’deki insanların sürekli bebeğinize dokunup öpmek istemesi oldu. Buraya taşındığımızda oğlum Aaron sadece birkaç aylıktı, bu yüzden mikroplar konusunda biraz paranoyakça davranıyordum. Brooklyn’deki kadınlar da benim gibi herhangi bir yabancı gelip bebeklerine dokunsa dehşete kapılırdı. Fakat, bundan kaçınmak İstanbul’da imkansız. Ben Aaron ile gezerken gençler bile oğlumun yanaklarından sıkıp saçlarını okşuyordu ve sürekli maşallah kelimesini duyuyordum. Türkler hayatımda hiç karşılaşmadığım derecede bebek delisi insanlar.

Burada insanlar gerçekten çok kibar ve düşünceli- ve hatta ben onların bu şehrin en iyi parçası olduğunu düşünüyorum. Bir gün, dışarıdaydık ve yürüyorduk, hafif bir yağmur başladı. Josh, Aaron’ı taşıyordu ve şemsiye yoktu. Yaya geçidinde beklerken, genç bir adam Josh’a doğru yürüyüp şemsiyesini tuttu. Gideceğimiz yere kadar bize eşlik etti, böylece Aaron ıslanmadı.

Burada dikkatimi çeken bir diğer şey ise, anne babaların çocuklarını soğuk havalarda ve kış mevsiminde dışarı çıkarmamaları oldu. Ben Aaron’aı sadece ince bir kazakla çıkarırken onlar kapkalın montlarla, atkılarla ve bereler giydirdiler takdirde çocuklarının hasta olmayacaklarını düşünüyorlardı.

İstanbul artık evim gibi ve içinde olduğumuz bu yolculuk bizi mutlu ediyor. Aaron’a ileride hatırlarken mutlu olacağı bir hikaye bırakmak istiyoruz ve Türkiye belki de bunun için en uygun yer.