Tıp fakültelerinde en az öğretilen, daha doğrusu hiç değinilmeyen tek konunun beslenme olması aslında nedensiz değildir.

Tıp bilimi, kendileri endüstrileşirken, yani hastayı yeterince dinlememe, daha az muayene, daha çok tetkik, daha çok ilaç, gıda endüstrisinin de aynı yoldan geçebileceğini unutmuştur (daha az girdi, daha çok işlem, daha uzun ömür). O nedenle ortalama bir doktora değil, örneğin sindirim sistemi uzmanına bile gitseniz size beslenmeniz konusunda bir şey söyleyemeyecektir. Bu durum gıda endüstrisinin ambalaj ve reklam gücüyle pekiştirilir, çünkü esası anlatman uzaklaşmış doktorlar, ambalajlı olanın da güvenceyi verdiğini ileri sürmek eğilimindedir. Buna karşılık büyümekte olan çocuğun karşılanması gereken gıda ihtiyaçları vardır. Bu gereksinimler işlemden en az geçmiş ürünlerle karşılanabilmektedir. Örneğin sütün uzun ömürlü hale gelmesini sağlayan aşırı sıcaklık işlemi, içerisindeki B vitaminlerini de tamamen ortadan kaldırır.

Endüstriye bağlı bilim camiası bu durumu “süt zaten vitamin kaynağı değildir” diye açıklamaya çalışır, meali “buzağı vitamini yem ile alacak” demektir. Bu yaklaşım gıda endüstrisinin çocuklara yönelik sunduğunu iddia ettiği ürünlerde de ortaya çıkar. İşin kötü yanı beslenme konusunda hazırlanan “kamu spotları” bile, “büyüme takviyesi” olarak adlandırılan küçük bir kutu ile “takviye edilmiştir”. “Çocukların büyümesi için bunu ayrıca alınız” mesajı elbette ilişkiler yumağının sadece bir halkasıdır.

Oysa çocukların sağlıklı büyüyebilmeleri için önemli olan doğal ve saflaştırılmamış gıda yemeleridir. Çocuk tat duyusu zaten tadı keskin gıdalara karşı hassastır ve reddetme eğilimindedir. Bunun en basit örneği çocukların meyve sevmemeleridir. İşin biyolojik yönüne baktığınızda, çocuk vücudu büyüme döneminde olduğundan “olgunlaştırıcı unsuru reddeder” dememiz hatalı görünmemektedir. Meyvenin olgun formları aromatik bileşikler açısından zengindir, ancak bu bileşikler olgunlukla ilişkili olduklarından büyümekte olan çocuk bunları doğal olarak reddeder. İşte piyasadaki “büyüme takviyesi” denen ürünler ve işlemden geçmiş ürünlerin en önemli özellikleri de tat olarak nötr olmalarıdır. Olgunlaşma aşamasına gelememiş piliçler, klorla yıkanmış bembeyaz yumurtalar da keskin koku özellikleri göstermezler ve çocuklar tarafından yanlış yere tercih edilir.

Ergenlikle birlikte besin gereksinimi de değişir

Oysa yaşam dengeler üzerine kuruludur. Çocuğun marketlerden sadece kendi damak tadına uygun gıdayı istemesi bir süre sonra kaynak teminini olanaksız hale getirecektir. Bu özellikle çocuğun ergenliğe geçtiği, yani terinin kokmaya başladığı dönemde özel bir önem taşır. Çocuğun damak tadına uygun beslenme alışkanlığına devam edilirse, hastalık tablosu ortaya çıkar.

Marketten alışveriş ve ambalajlı marka ürünün en kaliteli olduğu düşüncesinde ısrar eden ebeveynlerin ergenlik döneminde hastalıkla karşılaşması olasılıkları daha yüksek görünmektedir. Bu dönem beri yandan sınavlara hazırlanmanın da giderek yoğunlaştığı, beyin faaliyetlerinin doruğa çıktığı dönemdir. Ortaya çıkan tablolar hafif ama geçmeyen hastalıklardan yoğun bakımlık olmaya dek değişebilir. Modern tıp beslenme konusunda hiçbir şey öğretmediğinden, hiçbir şey de söyleyemez. Oysa yapılması gereken açıktır, besin kaynaklarının doğala kaydırılması gerekmektedir. Günlük pastörize kaymalı süt bulanlar buna, bulamayanlar açık süte yönelerek en azından süt kaynaklarını garantiye almalıdır. Zira gereksinimin arttığı sülfürlü bileşikler, en çok işlemden geçmemiş sütte ve bakliyatta mevcuttur. Kemik suyu, paça gibi gıdalar vücudun çatısının gerektirdiği kaynaklar açısından özellikle çok zengindir, zira kolajen olarak adlandırılan yapı molekülü (vücut proteinlerinin yüzde yetmişini oluşturur), özellikle kemik ve kirişlerde bulunur.

Amaç, çocuklara beslenme disiplininin kazandırılması olmalıdır

Çocuğun beslenme konusundaki eğitimi anne-babaların sorumluluğundadır. Biz ne yaparsak yapalım, çocuklar günün önemli bir bölümünü, daha doğrusu çoğunu ev dışında geçirmekteler. Bu nedenle nelerin yenebileceği, nasıl pişirildiği, gerçek tatlarının ne olduğu gibi bir eğitim herkes için zorunludur. Yasaklamak doğru bir yaklaşım değildir; amaç, kişisel disiplinin kazandırılması olmalıdır. Bugün bini bir para olan endüstriyel keklerden çocukları ancak “bir tane yeterlidir” disiplinini kazandırarak koruyabiliriz. Çocuklar henüz küçükken yemek ve beslenmek konusunda “birlikte yaparak” bilgilendirilmeli, çalışma istekleri “yardım etmelerine izin verilerek” pekiştirilmelidir. Onları ileride sağlıklı bireyler olarak tutmanın başka olası bir yolu yoktur.