İnsanlık tarihinin en eski sorularından birisi olan ve yüzyıllardır cevabı bulunamamış bu sorunun, herkes için geçerli tek ve net bir cevabı olmadığına karar verdim.

Ebeveynlerin ekonomik durumu, yaşadığı şehir, çocuğun sağlık durumu, karakteri, çevresel şartlar, vs. vs. birçok bileşen var bu sorunun cevabında.

Benim bulabildiğim bazı avantaj ve dezavantajları buradan paylaşayım ki zaten karışık olan kafanız iyice karışsın, işin içinden çıkamayın istedim!

Şaka bir yana, bizim de önümüzdeki aylarda içine düşeceğimiz bakıcı-kreş ikilemine yönelik biraz sesli düşünmek istiyorum:

Çocuğun bir sağlık problemi olursa bakıcıya mecbur kalabiliriz belki ama yabancı bir insanın evimizde, çocuğumuzla tek başına kalması fikri beni çok (ama çok) geriyor.

Ben babası olarak bile bazen sinirlenebiliyorsam, elin bakıcısı nasıl sinirlerine hakim olsun ve çocuğa asla bağırmamayı başarsın? Başaramazsa bunun çocuğa etkisi nasıl olur? Babasının bağırması ile bir yabancı tarafından azarlanmak bir mi? Değil…

Sürekli evde, kendi yaşıtlarından izole bir ortamda, kendisinden 30-40 yaş büyük bir insanla büyüyen bir çocuk kreş, anaokulu veya ilkokula başladığında sosyalleşme sıkıntısı çeker mi?

Referansları ne kadar muhteşem olursa olsun bir bakıcı, pedagojik formasyon almış bir profesyonel kadar ehil olabilir mi?

Çocuğun artık kendisine alışması ve sevmesi halinde bakıcı kendisinin vazgeçilmez olduğunu düşünmeye başlarsa ve bu durumu ebeveyne karşı bir koz olarak kullanırsa?

– Demet Akalın da bakıcı arıyormuş ve görüşmeye gelenler 14.000 TL gibi absürt maaşlar istiyormuş. Hayır, yıllık değil aylık maaş bu. O paraya kreş açarım ben yahu!

– Kreşler, kendilerini müşterilerine beğendirme çabası olan, şikayet mekanizması çalışan, memnuniyetsizlik halinde iç yapısında ve personelinde değişiklik yapabilen kurumsal yapılarken diğer taraftan bakıcılar memnuniyetsizlik sonucu kovulma halinde çok kısa sürede yeniden iş bulabiliyor. Dolayısıyla da müşterisinin memnuniyetini bir kreş kadar çok önemsemiyor.

İç sesime bakılırsa ben pek bakıcı taraftarı değilim ama dediğim gibi, sağlık sorunu olur da mecbur kalınırsa orası ayrı, ama kreş benim aklıma daha çok yatıyor sanki. 0-2 yaş arası çocukların bakımı konusunda uzmanlaşmış kreşler var mesela, binası ve iç dekorasyonu o yaş çocuklara uygun olan ve konusunda uzman personeli bulunan yerler var.

İki çocuğa bir bakıcı şeklinde çalışıyorlarmış, yani çocuk kalabalık içinde arada kaynamıyor. Ayrıca binada sürekli doktor, hemşire, psikolog bulunuyor, bir problem olduğunda hemen müdahale edilebiliyor(muş). Yemek ve temizlik yapan bakıcı var mı, bilmiyorum ama kreşte bunlar da yapılıyor. Kendi kendine yemek yemesi ve tuvalet eğitimi gibi öz bakım becerilerinin de öğretildiğini düşünürsek, ben oyumu kreşten yana kullanıyorum. Hem fiyat olarak bakıcıyla aynı hem de çocuğun yaşıtlarıyla sosyalleşebileceği bir ortam, daha ne olsun…

Peki kreşlerin hiç mi kötü tarafı yok?

Bitmek bilmeyen hastalıklar, ehil olmayan bakıcılar/öğretmenler, zindan gibi sınıflar… Elbette bunlar da handikap olarak ele alınmalı ama gülü seven de dikenine katlanır sonuçta.

Aslında en güzeli (ekonomik olarak müsaitsen) iki yaşına kadar kendin bakmak… Ne de olsa çocuğun ebeveyne en çok ihtiyaç duyduğu yıllarda ve ilk kelime, ilk adım gibi eşsiz anlarda yanında olmaya paha biçilemez.

Katkılarından dolayı taze anne Işıl Çakcı Kaymaz’a teşekkürler…