Bizimki kolay uyumuyor malumunuz artık. Son bir haftadır kâbuslar görüyor bir de üstüne. Her gece farklı bir rüya ile uyanıyoruz. Son iki rüya beni bile korkuttu açıkçası.

İlkinde, uçak ile yolculuk yapıyormuşuz yanımıza palyaçolar geliyorlarmış Gülse’ye, “Haydi bizimle gel.” diyorlarmış; ben, “Gitme.” diyormuşum, beni dinlemeyip gidiyormuş. Palyaçolar uçaktan atlıyorlarmış, o da atlıyormuş ve ben uçakta kalıyormuşum. Benden ayrıldığını görünce ağlıyor, geri dönmek istiyormuş ama dönemiyormuş. Uyanıp ağlayarak anlatmaya başladı, neyse ki anlatıyor ve ağlıyordu. Sakinleştirmek için uyguladığım yönteme ise ilk rüyadan sonra açıkçası hâkim oldum. Ne yapmak gerektiğini araştırınca aslında en yapılmaması gereken şeyleri yapmak eğiliminde olduğumu fark ettim. Tabii, ben de uyku sersemiydim ve rüyanın etkisindeydim.

Rüya hemen hemen her çocuğun gördüğü özellikle 3 – 6 yaş arasında sıklıkla karşılaşılan bir durum. Gülse ilk rüyasını benimle paylaştığında iki yaş civarındaydı. “Anne, kafamda resimler görüyorum, onlar nedir?” demişti. Uykuya direnirken bu resimlerin de etkisi olduğunu anlamıştım. Onu çok huzursuz etmişti. Gerçekten o gördükleri gerçek miydi? Bunu bir süre sorguladı. Onlara rüya dendiğini ve uyku sırasında hepimizin zaman zaman görebileceğini söylemekle yetinmiştim. Ama daha fazlasını bilmek istiyordu. Bilinmezlik onu tedirgin etmiş, korkutmuştu.

Çocuklar büyüdükçe ve yaşam tecrübeleri kazandıkça her çocukta farklı bir biçimde ortaya çıkan anksiyete ve strese bağlı olarak rüya görüldüğüne inanılıyor. Özellikle hafif uyku sırasında görülüyor rüyalar. Çocukların bazıları rüyalarını hatırlamazken bazıları uyanır uyanmaz rüyanın etkisinde olabiliyor ve hatta tekrar uyumaya direnebiliyor. Bizim kızda olduğu gibi. Geçen gün hamurlarıyla oynarken ve de çok keyifliyken birden ağlamaya başlayan bizimki bir süre ne olduğunu anlatmak istemedi. Ağlamasını teşvik ederek rahatlatmaya çalışırken biraz da şaka yaparak güldürmeyi denedim ki bu da önerilen bir yaklaşım. Sonra kendiliğinden anlatmaya başladı:

“Dün gece rüyamda kahvaltımı etmediğim için iğne atan bir makine ile beni öldürdüler.” diye devam etti. “Çok korktum, ben ölmek istemiyorum.” diyerek hıçkırarak ağlamaya devam etti.

Yapılmaması gerekenler

Yapılmaması gereken, çocuğa korkma ya da ağlama demek. Kim korkmak ister ki zaten. Bizim kıza “korkma” ya da “ağlama” dediğimde bunda bir sorun olduğunu anlamıştım. Çünkü, “Zaten korkmak istemiyorum anne, ağlamak da istemiyorum, hiç rüya görmek istemiyorum; o yüzden uyumak da istemiyorum.” gibi cevaplar vermişti. Korkma ya da ağlama demek çocuğa, sizinle paylaşmaması yönünde bir mesaj olarak geri dönüyor ve kendini yalnız hissetmesine ve daha çok korkmasına sebep oluyor.

Bir diğer yapılmaması gereken ise çocuğu rüyadan sonra kendi yatağınıza almak. Bu, hem çok kolayımıza gelen hem de çocuğu rahatlatacağına inandığımız bir davranış olarak sıkça yapılıyor ancak uzun vadede çocuğa kendi yatağının güvenli olmadığı mesajını vermiş oluyorsunuz.

Çocuğa rüyaların gerçek olmadığını söylemek ya da “Rüya diye bir şey yok bak bitti, geçti.” demek de fayda sağlamıyor. Bunun yerine sizinle paylaşmasını, onu anladığınızı ve ihtiyacı olduğu sürece yanında olacağınızı söylemek öneriliyor. Sizinle paylaşması, içini açması ne hissettiğini söylemesi, ağlaması, kızması çok daha sağlıklı kabul ediliyor.

Ben denedim, yapılmaması gerekenleri yapmadım.

Ne yaptım?

“Ne kadar korkunç bir rüyaymış. Ben olsam ben de korkardım. Kimse kahvaltı etmediğin için sana zarar veremez biliyorsun değil mi? Peki nasıl hissettin kendini?” diyerek rüyasını daha çok anlatması ve korkusunu dile getirmesini sağlamaya çalıştım. Bu konuda konuşurken daha çok ağlamaya başladı, hiç ağlama demedim. “Ağla güzelim rahatla” diyerek ve göz temasını kaybetmeden yanında olduğumu söyleyerek kendi kendine sakinleşmesine izin verdim.

Yanından ayrılmamı istemedi bir süre. Tuvalete bile birlikte gittik, evin içinde elimi bile bırakmadı. Sabrederek korktuğunu bildiğimi söyleyip istediği gibi yanından ayrılmadım. Her gece yatmadan önce okuduğumuz kitabı şimdi yine okumamızı önerdim. “Böylelikle kafanda kitabımızdaki resimler olur, rüyandaki resimler gider.” dedim. Hoşuna gitti, seçtiği bir kitabı okuduk.

Benim için de oldukça sarsıcı moral bozucu ve yorucuydu, evet ama sabretmeye çalıştım. Bundan sonra benzer bir durum ile karşılaşırsam ne yapmam gerektiği konusunda daha çok okudum, danıştım, soruşturdum.

Sonuçta her defasında mutlu ve huzurlu bir şekilde kendi kendine sakinleşerek uykuya daldı. Bana ise giyinip işe gelmek ve bu yazıyı yazmak kaldı, tabii ki uykusuzum.