Valla öyle, eğer ilk sefer görmediğimiz, son seferde ise pipi olan şey aslında bir parmak değilse bir oğlumuz daha oluyor.

Zaten ilk yazıda kızım olacağına şaşırdığımı yazmıştım. İlyas ile Metin ise hala “hayır, erkek o” demektelerdi. Bu yüzden herkes normal karşıladı bu durumu.

Metin “ulan kız olsa iyiydi şimdi rock grubu kurmak zorunda kalacağım” dedi ve bir cümleyle beni kendime getirdi. Bundan 15 sene sonrasını hayal etmeliymişim. Mesela hepsi sırayla banyoya girmiş, çıkmış ve banyonun hali…dınınınınnn! Hohohoooo hızla durumun farkına varıp 15 sene sonra ayrı eve çıkmaya karar verdim. Ne yapayım yahu, o kadar kıllı herifle aynı evde?

Neyse günlük bilgilere gelelim. 16. haftadayım (sanırım), nefesimin pek yetmemesi ve güçsüzlük dışında bir derdim yok şükür. Bu nefessiz kalma durumu da gebelikte ve özellikle bu zamanlarda sık rastlanan yakınmalardan.

İki sebep var biri, oksijen ihtiyacını karşılamaya yönelik sistem değişikliği diğeri de nevrotik solunum diye bilinen psikolojik gerginlik. Şu anda yaşadığımın nevrotik olmadığının farkındayım; çünkü durduk yerde değil, hareket halindeyken, bir şey taşıyorsam, puset itiyorsam filan oluyor. Özellikle öğleden sonraya kadar güçsüzlük ve nefessizlik daha fazla, muhtemelen de sıcaklar yüzünden. Ama ayrı bir nevrotik durum var ki bazı günler cinayet işleyecek kadar sinirli hissediyorum kendimi. Bunda da hormonları suçlamaktayım. Çünkü aynı şekilde sebep “allaam napıcam ben?” de olabilir. Ama ben şuursuz bir şekilde “aman yaaa hallederiz n’olacak” insanıyımdır. Bu sefer tek başıma bakmak gibi bir niyetim de yok. Yarı köy, yarı şehir hayatına geçmeye de niyetliyiz. Nevroza girip şımaracak bir durum yok yani, daha ne belamı mı istiyorum? Tabii bunları yazan ve düşünen bizzat ben ve bilincimiz oluyoruz, yani altlarda bir yerlerde telaş da vardır muhtemelen ve kendisi “allaaam boku yedim ben!” diyordur diye de düşünüyorum. (Gökçe’nin kendi kendine konuşmaları, bölüm: 198279128412984192841729127)

Bu gebelik gerginliği durumu için genel öneriler var ki hakikaten gayet “genel öneriler”. Yürüyüş, meditatif etkileri olacak yoga ve nefes egzersizi benzeri aktiviteler, gündelik hayattan kaçıp şımarıklıklar yapmak, günlük tutmak ve yazı yazmak filan falan.. Ama durum daha katastorofik ise gebeyi ve muhtemelen bebeği, günlük hayatı etkileyen bir büyük durum var ise yapılması gereken en temiz iş profesyonel yardım almak. Çünkü daha bebek doğmadan gerginlik büyük ve başa çıkılmaz ise muhtemelen doğunca durum felaket olacaktır. Bu sebeple de durumla yüzleşmek ve kesin çözüm bulmak gerekir.

Bir diğer havadis, gebelikteki önemli bir test ve tıbbi aşama olan ikili test ise sorunsuz geçti. Peki ya eğer çıkmasaydı? Geçen sefer amniyosentez de yaptırmak zorunda kalmıştık. O aşamayı da yaşadık, bekledik, düşündük ve sorunsuz devam ettik. Gene de gerçekten bir karar vermek zorunda kalma aşamasına gelmeden konuşmanın yersiz olacağı kanaatindeyim.

Ne desem boş konuşmak gibi geliyor. Yani şöyle cümleler geçiyor aklımdan, sıralı sırasız… Down sendromluların ortalama ömrü belli, nasıl olacak, ne yaparım? Ama ya ben önce ölürsem, kim bakar? Doğan her çocuk senin ve hepsini seveceksin, neyi eliyor kim oluyor da karar merci oluyorsun,bu ne cüret? Nerede yaşadığımız belli, şu toplumda en ufak farkın bedeli ağır ve standartlar belliyken neyle nasıl uğraşacaksın? Ufak bir yere yerleşiriz, hayat daha kolay olur ama ya eğitim?

Daha devam etmeme gerek yok herhalde bu ve benzeri tonla soru. Hepsi de olabilecek en rasyonel ve vicdani yerden, çünkü sığındığım ya da korktuğum bir makam yok. Dolayısıyla da akıl, mantık, vicdan kavgasından başka bir şey yok arada. Bir de şöyle net bir şey var ki başkasına da hangi kararı verirse versin tek cümle etmem. Kişilerin etik değerlerini ve vicdanlarını çarpıştırmanın alemi olan bir mevzu değil.

Bir de şu soru cevap kısmına ek, eskiden farklı olarak gözümün önüne bir görüntü geliyor. Yakın bir arkadaşım profesyonel dansçı ve eğitmen, gönüllü olarak da Düşler Akademisi’nde dans dersi veriyor. Bu kış İlyas’la beraber gidip bir derse misafir olduk. Zana önce bize figürleri gösterdi sonra da eş değişerek herkes birbiriyle dans etti. Cihan dans ettiğim kişilerden biriydi, down sendromlu. Ve o dans hayatımın en flörtöz danslarından biriydi, hatta bir kadın olarak ufaktan tedirgin olacak kadar. Dans eşitlenmemizi (ne demekse) sağlayacak en uygun ve ilkel ortamlardan biriydi ve biz orada sadece bir erkek ve bir kadın idik.

Haydi sil baştan, sorusu olan?