Arkadaşımın kızı, Ali’nin anaokulunda sınıf arkadaşı. Gerçek adını söylemeyeyim, Asya olsun burada. Üç buçuk yaşında bir küçük çocuktan bahsediyorum. Bebekliğinde geçirdiği rahatsızlıktan dolayı biraz hırçın; biraz söz dinlemez, hatta çok isteyenler diyebilir ki “zor” bir çocuk Asya. Bebekken bu rahatsızlık dolayısıyla aylarca evden dışarı çıkamayıp, annesine yapışmış, başka çocuk görmemiş ve dış dünyadaki ilk haftalarında başka çocuklarla ilişki kurmakta çok zorlandı (bundan başka bir izi kalmadı hastalığının). Hâlâ zorlandığı oluyor, hepimiz gibi. Üstelik, bu yıl okullar açılmadan kısa süre önce Asya’nın bir kardeşi oldu.

Geçen sene, buradaki yegane anaokulunun (elbette devlet okulu, özel okul yok burada) küçük sınıfını müdür kendi kafasına göre kapatınca okulsuz kalan çocukların velileri olarak, 10 kişi kadar toplanıp kendi kendimize oyun grubu yapmıştık. O gruba, kendi tavrından dolayı başına iş açılsın istemeyen okul müdürünün yan sınıftan gönderdiği anaokulu öğretmeni, annesinin ona özel durumu anlatmasına rağmen, Asya’yı fiziksel hareketle durdurmaya kalkmış, Asya da öğretmenin elini ısırmıştı.

Öğretmenin tavrı: “çıkarın bu çocuğu dışarı!”

Okulla haşır neşir olmaya yeni başlayan taze veliler olarak gözümüzün önünde yaşanan bu olay karşısında dehşete düştük hepimiz. Annesi Asya’yı hemen olay yerinden uzaklaştırdı, bir daha da getirmemeye karar verdi. Zor ikna ettik onu, öğretmenin saçmalığı yüzünden çocuğa ceza vermiş olacaksın, gel bir daha deneyelim… Öğretmen de müdüre “ben yanlış bir şey yaptım” diye kendisi giderek anlatmıştı durumu. Asya o günden bugüne çok daha rahat, kolay bir çocuk, arkadaşlarını seviyor, gidip gidip sarılıyor onlara. Benim oğlanlar dahil, bazı çocuklar bu sarılmaları sevmiyorlar, onlara “Asya seni sevmek için yapıyor” derken, Asya’ya da “tatlım bak, Cemo bunu sevmiyor, onu tutmanı istemiyor, yapma” diyoruz (çok, çok, çok kez). Oluyor, itişip kakışıyorlar. Çocuklarımız  bundan rahatsız değil. Bizim de anneler babalar olarak bir şikayetimiz yok. Tabii ki yok! 3,5 yaşında bir çocuğun en doğal davranışına kızılmaz ki! Sanki benimkiler yapmıyor mu, yapmayacak mı, yapmasın mı “yaramazlık”.

“Öğretmen kutsaldır ana gibi”

İki buçuk yaşındayken, ona yanlış davranan öğretmenin elini ısırdığından beri affedilmedi Asya. O çocuksevmez öğretmen, sene başından beri onu okuldan aldırmak için uğraşıyor. Aklım almıyor, sinirleniyorum, bilmem kaç yaşına gelmiş, işi çocuklarla uğraşmak olan bir insanın, bir küçücük çocuğa böyle davranmasına. Buna engel olamayacak mıyız biz?

Öğretmen Asya ne yapsa kızıyor. Sürekli onu işaret ediyor olmalı ki, Ali de okuldan gelince hep “bugün Asya yine çok yaramazlık yaptı” diye anlatıyor. Asya’nın, ve gerçekten saldırgan davranan bir başka çocuğun adını söylüyor ama diğer çocuğun adı çıkmadı “yaramaz” diye. Çocukların kendi aralarında konuştuklarından ve bizden duyduklarından, Asya aleyhinde feci bir “şöhret” yayılıyor, çocuklar arasında bile. Komşunun küçük oğlu, eşyaları kendisi yere atıp “Asya yaptı” diyor. Benim Cemo, Asya’yı herhalde en son 4-5 ay önce gördüğü halde, “Asya beni itti” diyor. Geçen ay öğretmen okulda bana, müdürün yanında, Ali’nin sorunu olmadığını, sadece Asya ağladığında bütün çocukların korktuğunu anlattı, “sen de destek ol bu kızı almayalım aramıza” demeye getirerek. Asya’nın özel zor durumunu anlattım, ne kadar düzeldiğini, elbette bütün çocukların böyle şeyler yapabileceğini söyledim. Bu öğretmen karalaması, diğer annelerle de benzer şeyler konuşmuş. Her şey bir yana Asya gayet iyi konuşan bir çocuk, diğerlerinin çoğundan önce konuştu. Öğretmen “ben onun söylediklerini anlamıyorum” diye tutturdu. Ben anlıyorum, dedim. Siz anne olduğunuz için anlıyorsunuzdur o zaman. E siz de öğretmensiniz sizin de anlamanız gerekmiyor mu? Çocuğun konuşmasında hiçbir sorun yok. Sorun çocukta olmadığı ve hepimiz de bunu bildiğimiz halde, bu saçma sapan insanlar yüzünden annesi, 20 günlük bebeği bırakıp Asya’yı doktorlara götürüp rapor aldı. Onu sokaklarda sefil ettiği için pişmanlık duydu sonra. Lohusa kadına çektirdikleri eziyet apayrı.

Asya veya başka bir çocuk gerçekten konuşamasa ne olacak zaten? Engelli çocukların, iyi konuşamayanların, otizmli çocukların hakkı değil midir, okula gitmek? Onları anlayan bir öğretmenleri olması? Damgalanmamak? Ali’nin, Cemo’nun, Asya’nın ve burada bu yaşlardaki diğer çocukların engelli olmaması şans. Ama olabilirler de, bir gün bir kaza, bir ateşli hastalık çocuklarımızın gelişimini değiştirmeyecek diye bir şey yok. Gelişimi nasıl olursa olsun bütün çocuklar onları anlamaya gayret eden, onları seven bir öğretmeni hak ediyor. Ona birisi “öğretmen” demiş diye, bu kadının, ya da okul müdürünün, çocuklar hakkında bizimkinden daha doğru bir şey bildiği yok maalesef.

Kutsal olmayalım, kalsın! İnsanlık yeter, ama çok şey istiyor olabiliriz!

Çünkü geçen gün Asya okulda başka bir çocuğun eline kalem batırmış. Neyse ki bir şey olmamış. O çocuğun annesi babasına söylenmiş durum, olur böyle şeyler, demişler.

Kalemi batıran Asya değil de başka bir çocuk olsaydı, bu olaydan haberimiz olmayacaktı.

Ama küçük günah keçisinin bu hareketinin bedeli ağır oldu: “Annesini çağırın. Bu çocuğu bu okuldan alın.”

Budur, bu kadar kolaydır. Öyle mi? Sen öyle san! Her fırsatta “sizin çocuklarınız 48 ayını henüz doldurmadı, ben onları okula kaydederek sorumluluğu kendim üstlenmiş oluyorum, siz olsanız belki yapmazdınız” demeyi çok iyi biliyorsun, müdür. Aklınca tehdit ediyorsun, “benden çok şey isteme, çocuğunu okula almam sonra.”

Sadece sizin amaçlarınıza hizmet etsin istediğiniz sorumluluk anlayışı kavramınızda bir çocuğun diğerine zarar vermesine engel olmayı , kendi sorumluluğunuz olarak görmüyorsunuz. O sorumluluğu 3,5 yaşındaki bir çocuğun üstüne atmaya kalkıyorsunuz. Biz de salağız, anlamıyoruz; eziğiz, ses çıkarmayacağız buna, sanıyorsunuz?

Zorla güzellik, zorunlu güzellik filan

Buradaki tek okul bu diye, çocuklarımız elmecbur burada okuyacak diye onlara köle olacağız zannediyor galiba bu leydiler. Evet, çocuğuma kötü davranmasınlar diye onlarla kavga etmemeye çalışıyorum. Okulun gerçekten ihtiyacı olduğu için, benim işim olmaması gerektiğini bildiğim halde, okul için destek bulmaya çalışıyorum. Ama iyi davranmakla, işbirliğiyle olmuyorsa, başka yollar deneyeceğim, deneyeceğiz artık. Tam da o sebepten, çocuklarımız bu okulda okumak zorunda olduğu için, bu okul ve bu öğretmenler daha iyi olmak zorundalar. İlla mücadele ettirtiyorsunuz insanı!

O öğretmenin Asya’yı da, başka çocukları da sevmediğini biliyorum, geçen gün komşu teyzelerden biri ona “e sen ne zaman çocuk yapacaksın” diye sormuş (bence kimseye sorulmamalı bu münasebetsiz sorular). “Ben çocuk sevmiyorum” demiş sevgili öğretmenimiz. Aslında öğretmen değil kendisi, sosyal bilim bölümlerinden birinden mezun, öğretmenlik eğitimi filan yok. Kpss’ye girip kadrolu öğretmenliğe başvurmayacakmış, kadrolu olursa kendisini “doğuya” (!) gönderirlermiş.

Gerçekçi olalım: çocuklarımızı zorla sevdiremeyiz. Sevgi zorla olmuyor.

Ama eğer öğretmensen, çocuklara doğru davranmak zorundasın. Bu, bizim işimiz olmamalıydı ama biz de anne babalar olarak öğretmenlerin çocuklara doğru davranmalarını sağlamak zorundayız. Bir küçük kızı kendisine düşman belleyen bu öğretmenden, onu kollayan sığ-fesat müdürden hiçbir çocuğa hayır gelmez. Eti senin kemiği benim devri bitti. Bitmediyse de bitiririz. Bizim çocukluğumuzun okul kötülüklerini bizim çocuklarımız yaşamasın. Bu da benim işim olsun, madem ki anneyim!

Okul maceralarım sonunda öğrendiğim bir başka kaba gerçek: bu kötü öğretmen sadece sözleşmeli olduğu için kollanıyor müdür tarafından. Çünkü öğretmen kadrolu olduğu zaman müdür ona o kadar karışamıyor, o öğretmenin hesap vereceği yer milli eğitim müdürlükleri oluyor. Ama sözleşmeli öğretmenler, işleri ona bağlı olduğu için müdüre kul köle oluyorlar. Ve sırf bu yüzden, “anasınıfları için iki şubemiz olmasını ben de çok istiyorum ehi ehi” diyen bu müdür, o iki öğretmen kadrosuna atama isteyeceğine, tekine atama istedi ( o da bizim baskımızla oldu). hatta “öğrenci yok, iki sınıfa gerek yok” diye dilekçe yazmış geçen sene, bunu öğrenince kırk takla atmıştı, bu sene yine aynı şeyi yapmış. saf iktidar hırsı. Gözünü hırs bürümüşlerden korkmalı mıyız dersiniz?

Tehdit mi istiyorsunuz? Buyrun: İnternete söyleyeceğim sizi!

Buralara yazdığım şeyleri okuduğunu bildiğim annem, kendi de öğretmen olduğu halde, okulların kötülüklerinden korumadı beni. Babam okul için iyi şeyler yaparak hepimize iyilik etmeye çalıştı. Velakin bazı tür insanlar sanıyorum iyilikten anlamıyorlar. Gerçek buysa, bunu da görmek lazım.

Zehra Teyze, yıllardır görmedim ama seni hiç unutmadım. Sınıf arkadaşımın annesi. Ne zaman bir öğretmen, onun kızına veya bizim sınıfa bir yanlış yapacak olsa okula gelirdi. Parası olması sayesinde gücüne de güvenirdi. Ama parası olsun olmasın, haklı olması, haklı olduğunu bilmenin gücü yeterdi ona. Zehra Teyze sayesinde, öğretmenlerimiz çok da iyi insanlar olmasa bile, bize çok kötü şeyler yapamadılar. Ve yapamayacaklarını bildik. O oldukça emniyetteydik, büyük haksızlıklara uğramayacaktık. (Fakat bizi de şımartmazdı Zehra Teyze, sadece hissederdik arkamızda olduğunu, öğretmenleri bize kötülemez, bizi de fırçalamayı ihmal etmezdi.)

Bugünkü programım, bilgi edinme kanunuyla, çocukların okula kayıt ve okuldan atılması konusunda doğru dürüst bilgi edinmek için milli eğitime başvurmak, ardından da bu okuldan atılma olayını gayet net anladığımızı ortaya koyan, kısa, imzasız bir mektup. Bunu İlçe Milli Eğitim’e göndermek. Bir kopyasını da okulun görünür bir yerine, görünmeden asmak. Anonim kalalım, bize kızıp çocuklarımıza saldırmasınlar. O mektubun sonunda, durumun düzeltilmemesi halinde, okulun, müdürün ve öğretmenin adının, olayla birlikte internetten ilan edileceğini yazmak.

Madem ki korkman gerekiyor, kork benden kötü öğretmen. Çocuklar senden korkacağına sen bizden kork.

Ne dersiniz dostlar, o sözleşmeli öğretmenin işini iptal etmelerini de isteyelim mi sizce?

***

Bu yazı, yazarımız Zeynep’in evlenmedendogurabilirsin.net adlı kişisel blogundan alınmıştır.