Olur ya yağmur yağar, o kadar çok yağar ki sel alır şehri… Kapılardan, bacalardan içeri sızar sular ve boğar çocukları… Doğa ya da tanrı… Elbet bir bildikleri vardır. İnsana sorumluluk yükleyen ise bilmedikleri değil, bilip de bilmezlikten geldikleridir…
Samsun’u sel aldı dün akşam. 4 çocuk, dere yatağına inşa edilmiş TOKİkondularda hayatlarını kaybettiler. Her yağmur damlası ateş olup düştü evlatlarını kaybeden ailelerin yüreğine. TOKİ olağanüstü toplantı yaptı hemen ardından. Zira bahsedilen Fransız balkonları ve alüminyum korklukları ile benzerlerinden “farklı” diye sunulan bir projeydi. Olağanüstü toplantı öncesinde basının sorularını cevaplayan TOKİ Başkanı Ahmet Haluk Karabel, dere yatağına bunca kalabalık konut yapmanın doğru olup olmadığı sorularına “Biz de bunun cevabını arıyoruz” diye karşılık verdi. Bu cevabın, proje akledilmeden evvel aranması gerektiğini bilmiyor muydu sanki?
TOKİ, yeni çıkan Afet Yasası’yla tüm Türkiye’yi yıkıp yeniden inşa edecek. 2004’ten bu yana bir Türk mucizesi olarak memleket şehirlerinin ve ekonomisinin en önemli aktörü ve nihayetinde başbakanlık kurumu altında çalışan kâr amaçlı bir şirket. TOKİ’nin besi kaynağı ise kullandığı bütün o kamu kaynaklarının (araziler, fonlar, bizim vergilerimizi teminat göstererek aldığı uluslararası krediler vs.) ötesinde “başımızı sokacak bir evimiz” olsun, “bizim olsun, temiz olsun, güvenli olsun” ideolojisi. İlk bakışta hiç de yanlış gelmiyor kulağa ama bu ideolojik taleplerin her biri aynı zamanda bir cinayet sebebi: Çünkü TOKİ bu talepleri hızla ve en ucuza karşılamak için gözü kapkara adımlar atıyor günbegün…
Samsun’daki selde ölen iki kız çocuğunun kimlikleri henüz tespit edilemedi. Tespit edilebilenlerden 16 yaşındaki Mücahit Yazıcı, 9 yaşındaki Bedirhan Yazıcı, 1.5 yaşındaki Hüseyin Yılmaz ve 5 yaşındaki Abdullah Yılmaz, iki yıl önce TOKİ’nin tamamlayıp büyük bir gururla anahtarlarını teslim ettiği Kuzey Yıldızı Konutları’nda yaşıyorlardı. TOKİ bugüne kadar milyonlarca kez her coğrafyaya aynı mimariyle, aynı koşullarda yaşanacakmışcasına konut inşa ettiği için eleştirildi. Eleştiriler genellikle TOKİ yetkililerince mimarinin estetik boyutu ön plana çıkartılarak savuşturuldu. TOKİ Osmanlı ve Selçuklu mimarilerini örnek alarak tasarlayacaktı bundan sonraki konutları. Oysa asıl mesele TOKİ’nin doğaya ve coğrafi koşullara kör bakışıydı. Hem sadece iklim koşullarına, coğrafyanın eğimlerine değil, insan doğasına da meydan okuyordu sanki TOKİ. Amacı yaşanabilir konut yapmak değil, nasıl olursa olsun konut yapmak ve inşaat sektörü aracılığıyla ekonomide bir dinamizm yaratmaktı. Oldu da… Ekonomimiz artık bir hayli dinamik. Akşam uyuduğunuz mahallede, sabah kalktığınızda kocaman bir gökdelen ya da bir dizi konut bloğu görebilirsiniz. Ve Samsun’daki vaka gösteriyor ki o bloklardan birinde her anlamda boğulup ölebilirsiniz de… Sel basar canınızdan, hafakanlar basar akıl sağlığınızdan olursunuz…
Bugün yayınlanan haberlerde Kuzey Yıldızı Konutları’nın inşa edildiği alanın tariflerine yer veriliyor bol miktarda. Bürokratik akılla işbirliği halindeki müteahhit aklının içinde yaşadığımız konutları nasıl bir suç mahalline dönüştürdüğünü görmüş oluyoruz son derece grafik ayrıntılarla: Konutların kuzeyinde ve batısında iki kol halinde akıyor Mert Irmağı, güneyde Samsun-Amasya yolu, doğusunda ise 19 Mayıs Stadyumu ile Küçük Sanayi Sitesi var. Üstelik dün gece selin bastığı konutlar bütün projenin yalnızca ilk etabını oluşturuyor. Dere kanallarla yer altına çekilip üstüne peyzaj düzenlemesi yapılarak konutların rekreasyon alanına dönüştürülmüş.
Bu aslında kabaca şu demek: Altta bir kanal, üste atılan betondan arta kalan yerlerde üç-beş çiçek ve ağaç… Yağmur yağmasın, dere akmasın, toprak kaymasın… Yani TOKi oraya inşaat yaptı diye doğa dursun yerli yerince, kendisine yapılan bunca hakaretamiz müdahale karşısında suskun kalsın…
Benzer bir sel 2009’da İstanbul’da olmuştu. Başakşehir’i güzelleştirmek ve daha da değerli kılmak için yapılan Sular Vadisi’nin altındaki kanala çekilen Ayazma Deresi isyan etmişti. 21 milyon Euro harcanarak yapılan park sular altında kalmış, parkın sonundaki endüstri alanından servis aracıyla kaçmaya çalışan 7 işçi kadın hayatını kaybetmişti. Kimse o 7 işçi kadının ölümünden Başakşehir’i ve Sular Vadisi’ni inşa eden KİPTAŞ’ı ve TOKİ’yi sorumlu tutmadı. Şimdi de TOKİ sorumluluğu büyük bir ihtimalle birkaç yerel yetkiliyle taşeron firmaya atacak. TOKİ hepimizi büyük bir hızla adına “konut” dediği tabutluklara yerleştirirken içimizde bir his “bunda bir yanlışlık var” diyecek demesine de yanlışlığın gerçek adresini tespit etmeyi kimsenin gözü yemeyecek…