Beyinle ilgili hastalıklar büyük bir artış eğiliminde. Kullanılan onca nöropsikiatrik ilaç da hastalıkları iyileştirmeye ve engellemeye yetmeyebiliyor. Nöroloji uzmanları giderek artan oranda beslenmeyle nöropsikiyatrik bozukluklar arasında ilişki görme eğilimindeler. Uz. Dr. Güçlü Ildız bu konuda radikal bir perspektif geliştirmiş durumda. Ildız’ın daha önce kendi web sitesinde yayınlanan yazısını dikkatinize sunuyoruz.
Organik beynin tedavisi
Beyin organik yönden iyi durumda olması için doğal beslenmeli, düzenli spor yapmalı, toksik olan maddeler uzaklaştırılmalıdır.
Beslenme
İnsanlar tarafından bozulmamış doğal ortamlarında yaşayan hayvanlar insanlar kadar kronik hastalıklara yakalanmıyorlar ise sağlığımızı korumak için öncelikli hedef doğal beslenmek olmalıdır. Yemek istediğiniz besin maddesi doğada olduğu halde, işlenmemiş ise sorun yoktur. Bu amaçla meyve ve saf meyve ile hazırlanan ürünler dışında şekerli tüm besinler ile unlu ürünler diyetten çıkartılmalıdır.
Çocukluk döneminde edinilen beslenme alışkanlıkları, beyinde yer alan kazanç sisteminin gelişiminde ve bağımlılıkların oluşumunda önemli etkiye sahiptir. Örneğin şeker, beyin kazanç sistemi üzerine olan “artırıcı” etkisiyle beyin ön bölge duyarlılıklarını geçici olarak düzelterek rahatlatıcı etki verir. Bu özelliğiyle bağımlılığa neden olur. Diğer taraftan şeker, allostaz sistemini güçlendirici özelliğiyle de zararlı olur.
Tatlı ihtiyacınızı doğal olan besinlerden karşılayın. Tüm yaş ve kuru meyveler doğaldır.
Doğal beslenme yöntemi; bitkisel ağırlıklı, hayvansal yağ ve protein katkılı olmalıdır. Et ürünleri yanında mutlaka sebze ve yeşillikler bulunmalıdır. Et tüketimi sınırlı olmalı, buharlı pişirme yöntemleri tercih edilmeli, pişirirken yakılmamalıdır.
Doğada yağlar et ve sebze ile birlikte bulunur. Doğallık referans alındığında yağlar sebze ve et ile alındığında faydalı, unlu mamüller ve şeker ile alındığında zararlıdır.
Etin beyni uyarıcı, yağın rahatlatıcı etkisi vardır. Bu nedenle dengeli alınmalıdır. Her et yemeği yanında mutlaka sebze olmalıdır. Kuzu eti tercih edilmelidir.
Başta karabiber olmak üzere baharatların birçoğu beyin ön bölgesini uyararak doğal “doping” etkisi yapar.
Üzüntü, kızgınlık, yorgunluk gibi stresli durumlarda canınız ne yeyip içmek istiyor ise biliniz ki beyninizin düşmanı o’dur. Sıklıkla şeker, kahve ve sigara isteklerin başında gelir.
Süt
Her canlının sütü bebeğine özeldir. Bu özellik, türünün farklı olmasından kaynaklanır. İnsan için bu farklılık, üstün olan beyin özellikleriyle ilgilidir.
Doğduğumuz andan itibaren gıda olarak aldığımız ilk besin, süttür. Doğal olan budur. İnsan yavrusu en az 1 yıl anne sütü almalıdır. İlk 6 ay su almadan sadece anne sütü yeterlidir. Anne sütü içeriğinde bulunan maddeler, bebeklerin beyin gelişimi için gereklidir. Hayvanların sütleri bu ihtiyacı karşılayamaz.
İnek sütü, pastörize-homojenize edilerek mikroplardan arındırılması amaçlanır. Bu işlem sırasında, sütün sindirimi için gerekli olan kimi maddeler kaybolur ve yararlı bakterilerde ölür. Her gıda ürünü gibi süt de doğal yapısıyla, bir bütün halinde alınmalıdır. Pastörize edilmiş ve yağ içeriği azaltılmış süt, doğal değildir.
Pastörizasyon işlemi tüm bakterileri öldüremiyor. Örneğin; Paratifo B, büyük ve küçükbaş hayvanlarda yüzde 40 oranında bulunan bir mikroptur (basil). Hayvanlar bu mikrobu taşıyor ve insanlara bulaştırıyor. Önemli bulaştırma yolu ise pastörize olan sütler. ABD’nde her 100 süt kutusunun 3’ünde bu mikroba rastlanmış(1). Bu oran ülke gelişme düzeyi azaldıkça artıyor. ABD Tarım Bakanlığı verilerinde, bu mikrop ile hayvanlarda yüzde 22-40 oranında bir çeşit barsak iltihabı geliştiği, aynı tür iltihabın insanlarda görülen Kron (Chron) hastalığına eşdeğer olduğunu belirtiliyor. Diğer bir yayın, paratifo B enfeksiyonun Crohn hastalığı ile yakın ilgisi olduğunu belirtiyor.(2)
Çocuklarımızın içerek büyüdüğü, temel besin maddelerinden biri olarak kabul edilen ve pastörize edildiği halde hastalık bulaştırabilen sütün; ömür boyunca sürebilen barsak enfeksiyonuna ve beyin hastalığına yol açma olasılığı bulunuyor. Nöroloji bilim dergisinde, paratifo B enfeksiyonunun beyinde hastalıklara yol açabileceği konusunda bir makale yayınlanmıştı.(3)
Doğal ortamında inekler, yeşil bitkiler yiyerek beslenirler. Ancak besi çiftliklerinde yedikleri besinler çoğunlukla ot değil, hububatlardır. Yenen tek tip besin maddeleri; süt içeriğini değiştirir, doğallığını bozar.
Süt üretiminin mekanik hale gelmesi, hayvan sağlığı için kullanılan ilaçlar, süt üretimini arttıran hormonlar, hayvanların beslenme tarzı, dar alanlarda beslenmeleri sonucu bulaşıcı hastalıklara kolay yakalanmaları ve bunu süte bulaştırmaları, pastörizasyon işlemi ve diğer işlemler, doğal olması gereken süt üretim zincirini bozan halkalardır.
İnek sütü ile ilgili yapılmış bilimsel çalışma sonuçlarını gözden geçirelim:
Sütün, alerji, astım, uyku bozuklukları ve migren hastalıklarının gelişmesinde önemli rolü olabilir.(4,5)
Sütün; kan kaybı, çocuklarda şeker hastalığı, kalp hastalıkları, damar hastalıkları, artrit, böbrek taşı, depresyon, sinirlilik hali oluşmasında katkıları vardır.(6)
Süt; çocukların en az yüzde 50’sinde gıda alerjisine neden olur. Çocuklarda görülen alerjik durumlarda sadece süt alımının kesilmesi ile belirgin fayda sağlanır.(7)
Hazır mama ile beslenen bebeklerde 3 ay içinde, vücudun süte karşı antikor ürettiği görülmüş.(8,9) (Vücut; süt ürünleri içeren mamanın içeriğinde bulunan kimi maddeleri, zararlı olarak görüyor ve onlara karşı antikor üretiyor)
Yukarıda yer alan örnekler alerji kökenli hastalıklar için verilmiştir. Sütün zararlarını konu eden bilimsel yayınlar, bir kitap oluşturacak kadar çoktur.
Tablo’da, tüketilen kalsiyumdan zengin süt proteinleri ile 55-64 yaş arası ölüm oranları karşılaştırılıyor. Kalsiyumdan zengin süt proteinleri tüketim oranı arttıkça, ölüm hızı da artıyor (peynir hariç tutulmuş).
İşlenen, doğal özelliğini kaybeden; doğal yaşam alanı dışında yaşayan, doğal beslenmeyen ve hormon, ilaç gibi maddelere maruz kalan hayvanlardan elde edilen süt sağlıksızdır.
Tablo İlk sütunda ülkeler, 2.sütunda ölüm hızı, 3. sütunda tüketilen süt oranı yer alıyor.
Sütün sağlıksız yönü mikroorganizmalar tarafından adeta doğal ilaca dönüştürülüyor. Süt ne kadar sağlıklı ise ürünleri de o oranda sağlıklı. Süt yerine tereyağı, yoğurt, peynir gibi ürünlerini tüketmek daha akılcı olacaktır.
Su
İçerdiği eser elementler nedeniyle suyun, vücudumuzun dengesini korumada önemli yeri vardır. Hem sağlık hem de hastalıkları önleme açısından sudaki magnezyum içeriği kalsiyuma eşit olmalıdır (10). Ülkemizde satılan hazır suların çoğunda ne yazık ki bu oranı bulmak olası değildir. Vücudumuzdaki magnezyum’un ne kadar olduğu (kandaki düzeyi) değil, kalsiyuma oranının ne olduğu önemlidir. (Magnezyum vücudumuzda kalsiyum ile sürekli yarışma halindedir. Beslenme ya da tıbbi tedavi İle alımı artan kalsiyum, kolesterol ile birleşerek damar tıkanıklığına yol açmakta, beyinde birikerek yapısını bozucu etkileri olmakta, eklemlerde birikerek kireçlenmeye neden olmakta, böbrekte taş oluşumu artmakta, kas gerginliğini arttırıp ağrılara yol açmaktadır) (11-16) Yapılan bir araştırmada, günlük alımı kalsiyum lehine olan Kuzey Avrupa ve Yeni Zelanda da kalp krizi görülme oranının, günlük alımı magnezyum lehine olan Portekiz ve Japonya’ya göre çok daha fazla olduğu saptanmıştır.
Dışarıdan alınacak magnezyum desteği birçok yakınmanın önlenmesine katkı sağlayacaktır. Ancak bu konuda da bir sıkıntı vardır. Kimi magnezyum ilaçlarının, yapısı nedeniyle mide ve barsak emilimi kısıtlıdır. Bu nedenle alınan magnezyum destekleri yetersiz gelmekte, hekimlerde magnezyuma karşı güvensizlik oluşmaktadır. Magnezyum oksit’in emilimi çok azdır. İdeal destek magnezyum oksit dışında diğer preparatlardan alınabilir.
Doğal ilaçlar ve beslenme destekleri
Adaptojenler, diğer bir değişle uyum sağlayıcı doğal maddeler; allostaz sistemini durdurmak, homeostaz sisteminin etkinliğini sağlamak için kullanılır. Her ülkenin kendi kültürel geçmişine bağlı olarak geliştirilen geleneksel tıbbi uygulamalarda, bitkilerin ve diğer doğal maddelerin faydaları yakınmalara göre sınıflandırılmıştır. Günümüzde allostaz tedavilerinde öngörülen bitkiler, kökeni ve biyolojik etkileri (antioksidan, norotropik, nitrik oksit, afrodizyak, fitosterol, oksilipin) yönünden sınıflandırılmaktadır. Uyum sağlayıcı doğal besin maddeleri genellikle birden çok biyolojik etkinlik gösterirler.
Örnek olarak verilebilecek kimi adaptojenler; alfa lipoik asit, vitaminler, koenzim Q10, ve kara üzüm çekirdeği; etkinliği kanıtlanmış uyum sağlayıcı özelliği olan doğal maddelerdir.
Koenzim Q10
Mitokondri, hücresel düzeyde enerji ihtiyacını karşılayan, hücre içi bir organdır. Mitokondri zarında, canlılarda evrensel bir enerji kaynağı olan ATP bulunur. ATP işlevi, vücudun genel çalışmasını düzenleyen nöroendokrin sisteminin çalışmasında ve hücre içi artığı olan serbest radikallerin uzaklaştırılmasında çok önemlidir. Hücresel solunumun yani oksijenin hücre içi kullanımında gene ATP gerekir. Ayrıca serbest yağ asitlerinin hücresel kullanımında ATP elzemdir.
L-karnitin, koenzim Q10, kreatin, karnosin, magnesyum ve vitaminler; ATP etkinliğinde görev alırlar. Bu maddelerin hastalığa (allostaz) ve yaşa bağlı olan azalmaları sonucu hücresel düzeyde bozulmalar meydana gelir.
Koenzim Q10; Et ve deniz ürünlerinde az oranda bulunur. ATP’nin yüzde 95 etkinliğinden sorumludur.
Sağlıklı hücreler, ihtiyaç duydukları koenzim Q-10’i kendileri üretirler. Bir çok kimyasal madde (ilaçlarda dahil olmak üzere, özellikle kolesterol düşürücü statinler), hastalık durumu ve yaşlanma; koenzim Q10 üretimini azaltır ve hücresel bozulmayı arttırırlar.
Son yıllarda dışarıdan beslenme desteği ile alınımı olanaklı olan koenzim Q10, modern yaşamın vazgeçilmez ihtiyacı olma yolundadır. Yüksek dozlarda bile alınımında bir sorun bulunmamaktadır.
Koenzim Q 10’un bilinen yararları (17-19):
1-Yaşlanmayı yavaşlatıcı etkisi vardır (Alzheimer ve Parkinson hastalıklarında önerilir)
2-Bağışıklık sistemini kuvvetlendirir,
3-Kalp krizlerini ve aritmileri önlemekte etkisi vardır.
4-Antioksidasyon etkisi vitamin E’ye göre 50 kat fazladır.
5-Hastanede kalış süresini kısaltır.
6-Kalp ilaçlarından beta blokerlerin yan etkilerini büyük ölçüde ortadan kaldırır.
7-Diyabetli hastaların genel durumunu düzeltir. Komplikasyonları engeller.
8-Strese karşı etkilidir.
9-Uzun süre kullananlarda inme riskini azaltır.
Lipoik asit
Hücre içindeki kimyasal olayların hızını arttıran organik maddelerdir. Hücre yapı ve işlevlerinin bozulmasıyla ortaya çıkan bozuklukların düzeltilmesinde kullanılır. Özellikle şeker hastalığının sinirlerdeki hasarını önleyici etkisiyle ön plana çıkmıştır. Balık yağı ile birlikte Alzheimer hastalığına faydası olduğu (20,21), sinir hücresi koruyucu özelliği nedeniyle beyin çalışma duyarlılığına azaltıcı etkisi olabileceği (22,23), hatta kanserli hücre büyümesini durdurucu etkisinin olduğu bildirilmiştir.
C vitamini (24-28)
Kimi hayvanlar, kendi C vitaminlerini vücutlarında yaparlar. İnsanlarda kanda bulunan şekeri karaciğerde C vitaminine dönüştüren enzim sistemi, gen mutasyonu nedeniyle bozulmuştur. Bu nedenle C vitaminini dışarıdan almak zorundayız.
Ancak, basit şekerin rafine edilmesiyle başlayan doğa dışı beslenme biçimi, C vitamini ihtiyacını arttırmış; artan ihtiyacı karşılayacak oranda alınamaması sonucu, kimi hastalıkların gelişimini kolaylaştırmıştır. Sigara içilmesi, fazla güneş altında kalma, kullanılan ilaçlar, çocukların büyüme dönemleri, hastalıklar ve nekahat dönemleri, hamilelik, alerji ve virüs enfeksiyonlarında C vitamini ihtiyacı artar.
Besinlerde bulunan C vitamini, demirin vücuda girmesini kolaylaştırır. Kanda hemoglobin düzeyi düşük olanlar ve düzenli regl gören kadınların C vitaminine fazladan ihtiyaçları vardır.
C vitamini yokluğunda histamin düzeyi tahminen yüzde 40 artar ve alerjik olayların gelişmesine yol açar.
C vitamini suda eriyen ve vücutta depo edilemeyen bir maddedir. Besinlerle alınan C vitamininin vücutta kalış süresi 1 saattir. Bu nedenle çok sık alınması gerekir. Yetersiz dozda ve ender olarak alındığında faydası olmaz. Çok yüksek dozda alındığında bile bir yan etkisi yoktur.
Kimi hayvanlar, kendi C vitaminlerini yapamazlar ama besinlerle ortalama günlük 2000-5000 mg C vitamini alırlar. İnsanlarda görülen çoğu hastalıkların doğal ortamda yaşayan hayvanlarda görülmemesinin bir nedeni de C vitamini eksikliği olabilir.
C vitamini, ana karnındaki bebekleri beyin hasarından koruyan folik asidi, aktif ürünü olan folinik aside dönüştürür. Folinik asit, beyin yaşlanmasını arttıran homosisteinin beyne zarar vermesini önler.
Günlük ortalama aldığımız C vitamini 100 mg.’dır. Bu miktarın en az 600 mg olması gerekir.
Son çalışmalar, C vitamininin damar sertliğini önlediğini, kalp ve beyin damar tedavilerinin C vitamini ağırlıklı olması gerektiğini bildirilmiştir.
Nagoya Üniversitesi’nde yapılan bir çalışma, 6 ay boyunca günde 600 mg C vitamini alımı ile yüksek tansiyonu olan 67-83 yaş arasındaki insanların tansiyon değerlerinin 16-18 mm hg azaldığı bildirilmiştir. Bu sonuçlar tansiyon düşürücü ilaçlardan daha başarılıdır.
Vitamin C yeşil sebze ve çoğu meyvelerde bulunmaktadır. Bunları tüketmemize rağmen yetersiz kalabilirler. Çünkü vücudun C vitamini ihtiyacı artmıştır. İhtiyacı arttıran asıl neden, doğal olmayan beslenme biçimi ve yaşam koşullarıdır.
Kara üzüm çekirdeği
İçeriğinde bulunan proantosiyanidin maddesinin etkisiyle artmış allostaz etkisini azaltıcı özelliği bulunmaktadır. Kan basıncını düzenlediği, kolesterol düzeylerini normale döndürdüğü, kanı sulandırdığı, damar sertliğini önlediği bilinmektedir (29,30). Kara üzüm çekirdeği içinde bulunan diğer bir madde, polyphenol (resveratrol), kanser hücrelerinin gelişimini önlediği bildirilmiştir (31).
Kara üzüm çekirdeğinin antioksidan özelliği nedeniyle beyin duyarlılıkların düzeltmesi yönünden hücre fonksiyonlarını koruyucu etkisi vardır (32-35).
Son yıllarda giderek artan oranda beslenme desteği, adaptojen ya da herb adı altındaki ürünler piyasaya çıkmaktadır. Doğal ürünlerin en büyük sorunu dayanıklılıktır. İlaçlar gibi sabit yapıda olmadıklarından etkinlikleri kolayca azalabilir. Harvard Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmada Amerikan piyasasında yer alan ürünlerin etkinliklerinde önemli azalmalar saptanmıştır. Beslenme desteği ürünlerinin etkinlikleri, Sağlık Bakanlığı laboratuarlarında sadece ruhsat aşamasında değil, piyasadan rastgele alınacak örneklerin sürekli araştırılması gerekir.
Adaptojen maddelerin etkinlikleri ilaçlarla karşılaştırılamaz. Çünkü ilaçlar saflaştırılmış, doğal olmayan maddelerdir. Adaptojenlerin etkisi yavaş, uzun süreli ve kalıcıdır. Allostaz etkisiyle hastalığın bazen yıllar içinde geliştiği düşünülürse, adaptojen maddelerin etkilerini ilaçlar kadar hızlı beklememek gerekir.
Fosfatidil serin (36-38)
Beyin hücrelerinde şekerin kullanılmasını kolaylaştırıcı etkisi ve öğrenme, bellek işlevleri gibi önemli beyin işlevlerini düzenleyici özelliği olması nedeniyle önemi son yıllarda ortaya çıkan ve besin desteği olarak kullanılabilen doğal bir maddedir. Beyin anormal çalışma özelliklerini düzeltmek için kullanılan çeşitli hastalıklara (dikkat eksikliği, öğrenme güçlüğü, unutkanlıkla giden klinik durumlar vb.) etkili oluğu gösterilmiştir.
Ağır metal detox’u
Besin desteği maddeleri kullanarak vücudumuzdan ağır metalleri atabiliriz. Önerilebilecek ilk maddelerden biri asetilsistein’dir. Vücudumuzda da üretilebilen bu madde arsenik ve cıva için koruyucu etki sağlar. Et, yumurta gibi hayvansal ürünlerde bulunur. İlaç olarak alınacaksa birlikte mutlaka C vitamini de olmalıdır. İnsüline direnci ve barsak mantarının yayılmasını arttırıcı etkisi nedeniyle dikkatli kullanılmalıdır.
Ağır metaller için kullanılabilecek besin destekleri; E ve C vitamini, selenyum, lipoik asit ve diğer ürünlerdir.
EDTA
Damar yoluyla uygulanabilen EDTA’nın etkisi 2 ay içinde ortaya çıkar. Cıva dışında çoğu ağır metallere karşı etkilidir. EDTA’nın diğer bir özelliği, damar sertliğine neden olan kalsiyum’un damar plaklarından temizleyici özelliği olmasıdır. Kalp damarlarında oluşan kasılma sorunları(spazm) sonucu gelişen göğüs ağrıları, bacak damarlarının daralmasıyla gelişen yürüme ağrıları (kladikasyo), kanserden ölüm süresini uzatmak, bypas endikasyonlu hastalarda ameliyata gerek olmaksızın yakınmaların düzeltilmesi, hipertansiyon, geçici iskemik atak, damar tıkanmasına bağlı gelişen felçler; 50 yılı aşkın deneyimlerle EDTA tedavisinin başarılı sonuçlar aldığı örneklerdir (39-47).
Kelasyon “tıbbi temizlik” anlamına gelen bir ifadedir. 1900’lü yılların başından itibaren akut kurşun zehirlenmesi tedavisinde EDTA kullanılmaya başlanmıştı. Kronik kurşun zehirlenme belirtileri tedavilerinde uzun süreli kullanılırken özellikle damar tıkanmasıyla giden hastalıklarda faydalı olduğu görüldü. Bunun üzerine beyin, kalp ve periferik (bacak ve kol) damarlarda tıkanma ile görülen hastalıkların tedavilerinde de 1955 yılından itibaren kullanılmaya başlandı. 1960’lı yıllardan sonra bypass cerrahisinin ve stend uygulamaların gölgesinde kalan tıbbi detox, bir grup hekimin bu tedavi yöntemini bırakmaması sayesinde bu günlere geldi. Özellikle son yıllarda başta ABD olmak üzere dünya çapında hekimler tarafından tekrar uygulanmaya başlandı. 2009 yılı itibariyle ABD’nde Trial to Assess Chelation Therapy (TACT) adıyla 109 ayrı merkezin katıldığı bir çalışma sürdürülmektedir.
Bir çeşit aminoasit olan EDTA, serum içinde damar yolu ile haftada 1-3 kez, 3 saat süren seanslar halinde uygulanır. Detox (vücuttan ağır metal temizliği) amacıyla 10 seans, hastalıklar için 30 seans uygulanması gerekir.
EDTA tedavisinde damar plaklarında (ateroskleroz) biriken kalsiyum ile birlikte ağır metalleri ve serbest radikalleri bağlayarak çok kısa bir süre içinde idrar yolu ile atılır. 1 milyonu aşkın hasta tedavisinden elde edilen verilerle uygun süre ve dozda uygulandığında güvenli olduğu gösterilmiştir. Damar tıkanmasıyla giden hastalıklarda yüzde 87 oranında başarılı sonuçlar alındığı bilinmektedir. Dünya çapında 40 yıldan uzun sürede uygulanmaktadır. Halen ABD’nde yılda ortalama 66.000 hasta, 2000 hekim tarafından bu yöntemle tedavi edilmektedir.
DMSA
Özellikle civa üzerine kelasyon etkisi güçlüdür. Uzun süreli kullanımda dokular üzerine olumsuz etkisi olabilir. DMSA ile birlikte vücut için gerekli olan mineraller verilmelidir.
Zeolit
Volkanik kayaların yapısında bulunur. FDA tarafından zararsız olduğu rapor edilmiştir. Alınmaya başladıktan 5 gün sonra idrarda ağır metal atılımı başlar. Yan etkisi olmadığından uzun süreli kullanımı, genel koruma açısından, önerilebilir.
Açlık
Bedenin ihtiyacı olan enerjiyi besinlerle dışarıdan alıyoruz. Yetiştiğimiz toplumun tercihleri sıklıkla damak tadımızı belirliyor. Beyin ön bölgemizin duyarlılığı ölçüsünde alınan besin miktarı ve çeşidi belli oluyor. Beslenme esnasında önce beyin ön bölgesi uyarılıyor. Bu nedenle yemekten keyf alıyoruz. İştahı azaltan ilaçlar ve amfetamin, kokain gibi maddeler beyin ön bölgesini uyararak etki gösteriyor.
Duyarlılığı artmış beyin ön bölgesi, kişiyi yemek bağımlısı haline getirerek kilo artışına neden olabiliyor. Beden ve beyin, beslenme sırası ve sonrası 2 saat süresince mide ve barsaklara konsantre olduklarından performanslarında düşüklük oluşuyor. Doyma ölçüsüne paralel olarak beyin işlevlerinde azalma gelişiyor. Oysa açlıkta tam tersi gelişmeler gözleniyor.
Gün içinde oruç tutmak gibi kısa süreli açlık durumlarında beyin, depo ettiği şeker ile birlikte laktik asiti kullanır. Şekersiz kaldığında ise ana yakıtını, yağlardan gelen keton cisimlerini kullanır48. Ketojenik diyetin beyne olan faydalarını beslenme bölümünde söz etmiştik.
Açlık durumunda mideden ve pankreastan iştah açıcı özelliği olan ghrelin hormonu salınır. Bu hormon beyinde, hipotalamustan da salınarak beyin hücrelerini koruyucu (nörotropik) etki gösterir (49). Hipotalamus’ta serbest radikallerin birikimini önler (50). Beyin ön bölge işlevleri güçlendirir, çevreye uyumu ve öğrenme gücünü arttırır (51). Ghrelin verilen deney hayvanlarının depresyon gibi beyinden kaynaklı kimi hastalıklara karşı direnç geliştiği bildirilmiştir (52) Mideden ve pankreastan salınan ghrelin hormonu, açlıkta beyine geçerek etkisini gösterir (53) Ve, açlık durumunda beyin hücrelerinin plastisite (hücreler arası yeni bağlantıların oluşması) özelliği artar (54).
Doğal olan nedir? diye düşünüldüğünde depo yağlarının zor dönemler için var olduğunu ancak yaşadığımız yüzyılda depo yağlarına ihtiyaç olmadığını, aç kalınarak deponun harcanması gerektiği sonucu ortaya çıkabiliyor. Karışık diyet programları yerine daha basit bir yöntemin çok işe yaradığı biliniyor: uzun süreli açlık…
Beyin duyarlılıklarını azaltmak amacıyla düzenli açlık hali günlük ve günaşırı uygulanabilir. 2-3 günlük açlık peryodlarından 21 günlük sadece su içilerek yapılan uzun süreli açlık dönemlerinden faydalanılabilir. Şartlanmamız nedeniyle 21 gün aç kalmak olanaksız ya da anlamsız geliyor olabilir. Ancak bilimsel bulgularda isteyerek uygulanan 21 günlük açlık döneminin zararlı olduğu yönünde bir bilgi bulunmamaktadır. Üstelik yıllar boyu yemeden ve içmeden yaşayabilen Hint fakirlerinin çok sağlıklı olduğu bilinen bir gerçektir.
Kısa süreli açlık dönemlerinin verdiği sıkıntı nedeniyle kendilerini yemek yemek zorunda hisseden insanlar, açlığa vücutlarının alışık olmadığını ve bu nedenle sıkıntı çektiklerini düşünmezler. İnsanlar keyif veren beslenme alışkanlıklarını değiştirmek istemezler. Ancak karşılığı verilmeden ya da sıkıntı çekilmeden kazanılamayacağını bilmek gerekir.
Fiziksel egzersiz
Düzenli yapılan fiziksel egzersiz “beyni parlatır”.
Doğal ortamda, doğanın kurallarına uygun olarak yaşayan hayvanlarda kronik hastalıkların görülmemesinin nedenlerinden biride besinlerini ve can güvenliklerini sağlamak için çoğunlukla hareket halinde olmalarıdır. Diğer bir değişle besin maddesine ulaşmadan önce enerji harcanmalıdır. Doğanın kanunu budur. Teknolojik gelişimle birlikte gelen hareket azlığı ve besin maddelerine kolay ulaşım; insanları doğal olan yaşam biçiminden uzaklaştırmış, hastalıkların gelişimine katkı sağlamıştır.
• 50 yaşında olan bir hastam yıllardır çektiği migren ağrılarından düzenli spor yaparak kurtulduğunu söylüyordu.-2 gün yürüyüşe çıkmasam sanki ağrılar tekrar gelecekmiş gibi başımda hafif bir ağırlık oluşuyor hemen yürümeye başladığımda sanki yeniden doğuyorum, diyordu.
• 85 yaşında, Parkinson hastası. İlk yakınmaları 25 yıl önce başlamış. Halen yürüyebiliyor ve geçmişi iyi hatırlıyor. Vücut duruşu 25 yılık Parkinson hastasından beklenmeyecek kadar iyi. Bu yaşta olmasına ve bunca yıl süren hastalığına rağmen çok dinç görünmesinin bir nedeni var. Hastam, yaşamının 40 yılını spor yaparak geçirmiş.
Doğal olan yemekten önce enerji harcamaktır. Bu nedenle ideal spor zamanı her sabah ve her akşam yemekten önce (bir miktar meyve yedikten sonra) yapılandır. Sabah kalkamamak, akşam yorgun olmak mazeretlerine sığınmadan düzenli spor yapmaya bir an önce başlamak ve yaşam boyu sürdürmek gerekir.
Herkes için en kolay olan egzersiz, yürüyüştür. Başlangıçta zor gelebilir. Bacaklarınız, beliniz ağrıyabilir, mideniz yanabilir ancak sabırlı olun. İlk haftalarda kendinizi fazla yormayın. Ayak bileği burkulmalarına dikkat edin. Günler geçtikçe temponuzu ve yürüdüğünüz mesafeyi arttırın. Ağrı olmadan rahat yürüyebilir duruma geldiğinizde, hazır olduğunuzu hissettiğiniz zaman koşmaya başlayabilirsiniz. İlk aylarda yürüyüş arkadaşının olması motivasyon açısından faydalıdır.
Günlük düzenli yürüyüşlere başalamaya karar verdikten sonra, aldığınız bu kararı bir daha sorgulamayın. Örneğin, akşam yemeğinden 2-3 saat sonra yürüyüşe çıkın. Her akşam TV’nin karşısına hiç düşünmeden oturmayı bilen, her akşam aynı saatte hiç düşünmeden yürüyüşe çıkmayı da bilmelidir.
İdeal spor, beyni çalıştıran spordur. Masa tenisi oynarken sürekli dikkati vermek gerekir. Beyin-beden uyumunu güçlendirir. Olanak varsa, düzenli bir biçimde masa tenisi oynayın.
Sağlık durumu ne olursa olsun herkes spor yapabilir. Yoğum bakımda koma halinde olan hastalara bile pasif egzersizler yaptırılarak hareketli olmaları sağlanır. Önemli olan fiziksel değişime karar verebilmek ve sabırla uygulamaktır.
Bilimsel veriler:
Düzenli egzersizin beyin ön bölge çalışma özelliklerine olumlu etkisi vardır. (55,56)
Düzenli fiziksel egzersiz beyin ön bölgesinin plastisite özelliğini arttırır. (57,58)
Düzenli egzersiz ile hipokampal plastisite özelliği artar. (59)
Egzersiz sırasında düzeyi artan laktik asit’in antioksidan ve ağır metalleri uzaklaştırıcı etkisi vardır.(60)
Kaynaklar
1. J Food Protection 68: 966-72, 2005
2. Inflammatory Bowel Disease 11:116-25, 2005
3. Neurology 64:1047-51, 2005
4. Pediatrics 1989;84(4):595-603
5. Israel Journal of Medical Sciences 1983;19(9):806-809
6. Julie Klotter, Townsend Medical Letter, May, 1995
7. Natural Health, July, 1994, Nathaniel Mead
8. A Prospective Study of Humoral Immune Response to Cow Milk Antigens in the First Year of Life Pediatric-Allergy-Immunology, August, 1994, 5(3)
9. Epidemiological and Immunological Aspects of Cow’s Milk Protein Allergy and Intolerance in Infancy.” Pediatric-Allergy-Immunology, August, 1994, 5(5 Suppl.)
10. Magnesium Research 14:257-62, 2001
11. Magnesium Trace Elements 1991-92; 10(2-4):136-41
12. Annals Emergency Medicine 1994 Jul; 24(1):61-4
13. American Journal Cardiology 1986 Apr 15; 57(11):956-9
14. British Medical Journal 1996, 312: 1101
15. American Journal Clinical Nutrition 75: 550-54, March 2002
16. The Lancet 359: 1877-90, June 1, 2002
17. Mol Biotechnol. 2007 Sep;37(1):31-7 Bioenergetic and antioxidant properties of coenzyme Q10: recent developments. Littarru GP, Tiano L
18. Mitochondrion. 2007 Jun;7 Suppl:S154-67 Coenzyme Q10 in cardiovascular disease Pepe S et al.
19. Pons R, De Vivo DC. Mitochondrial Disease, 1092-8480. 2001 May;3(3):271-288
20. Adv Drug Deliv Rev. 2008 Oct-Nov;60(13-14):1463-70Lipoic acid as an anti-inflammatory and neuroprotective treatment for Alzheimer’s diseasemaczurek A
21. Alpha-lipoic acid as a new treatment option for Alzheimer’s disease–a 48 months follow-up analysisj Neural Transm Suppl. 2007;(72):189-93Hager K,et al
22. Acetyl-L-carnitine and alpha-lipoic acid: possible neurotherapeutic agents for mood disordersexpert Opin Investig Drugs. 2008 Jun;17(6):827-43Soczynska JK,et al
23. Behav Brain Res. 2008 Mar 5;187(2):387-95Memory impairment, oxidative damage and apoptosis induced by space radiation: ameliorative potential of alpha-lipoic acidmanda K
24.. Medical Hypotheses, Dec. 2006
25. Proceedings National Academy Sciences 97: 841-46, 2000
26. Molecular Cellular Biochemistry 285: 143-47, 2006
27. Arzneimittelforschung 56: 535-40, 2006
28. Proceedings National Academy Science,Volume 103: page 10479 July 5, 2006
29. Molecular mechanisms of cardioprotection by a novel grape seed proanthocyanidin extract Mutat Res. 2003 Feb-Mar;523-524:87-97 Bagchi D et al
30. Grape seed and skin extracts inhibit platelet function and release of reactive oxygen intermediates Vitseva O J Cardiovasc Pharmacol. 2005 Oct;46(4):445-51
31. Grape seed extract proanthocyanidins downregulate HIV-1 entry coreceptors, CCR2b, CCR3 and CCR5 gene expression by normal peripheral blood mononuclear cells. Nair MP et al Biol Res. 2002;35(3-4):421-31
32. Neuroprotection by resveratrol against traumatic brain injury in ratsates omol Cell Biochem. 2007 Jan;294(1-2):137-44
33. Grape seed extract given three hours after injury suppresses lipid 230*peroxidation and reduces hypoxic-ischemic brain injury in neonatal ratspediatr Res. 2007 Mar;61(3):295-300Feng Y
34. Red wine antioxidants protect hippocampal neurons against ethanol-induced damage: a biochemical, morphological and behavioral studyneuroscience. 2007 Jun 8;146(4):1581-92Assunção M
35. Age-related oxidative protein damages in central nervous system of rats: modulatory role of grape seed extractbalu mınt J Dev Neurosci. 2005 Oct;23(6):501-7
36. Cell Corpse Engulfment Mediated by C. elegans Phosphatidylserine Receptor Through CED-5 and CED-12 Xiaochen Wang, et al. Science 28 November 2003: Vol. 302. no. 5650, pp. 1563 – 1566Reports
37.Phosphatidylserine reverses reserpine-induced amnesia. Alves CS et al. Eur J Pharmacol. 2000 Sep 15;404(1-2):161-7.
38. Oral administration of soybean lecithin transphosphatidylated phosphatidylserine improves memory impairment in aged rats. Suzuki S J Nutr. 2001 Nov;131(11):2951-6.
39. Olszewer E, Sabbag FC, Carter JP. A pilot double-blind study of sodium-magnesium EDTA in peripheral vascular disease. J Natl Med Assn. 1990;82(3):174-177.
40. Feldman EB: EDTA and angina pectoris. Drug Therapy. 1975 Mar:62.
41. Moel DI, Kuman K. Reversible nephrotoxic reactions to a combined 2, 3-dimercapto-1-propanol and calcium disodium ethylenediaminetetraacetic acid regimen in asymptomatic children with elevated blood levels. Pediatrics. 1982;70(2):259-262.
42. Cranton EM. Kidney effects of ethylene diamine tetraacetic acid (EDTA): a literature review. Journal of Advancement in Medicine. 1989;2(1&2):227-233.
43. Kitchell JR, Palmon F, Aytan N, et al. The treatment of coronary artery disease with disodium EDTA, a reappraisal. Am J Cardiol. 1963;11:501-506.
44. Cranton EM, Frackelton JP. Current status of EDTA chelation therapy in occlusive arterial disease. Journal of Advancement in Medicine. 1989;2(1&2):107-119.
45. Wissler RW: Principles of the pathogenesis of atherosclerosis. In: Braunwald E, ed. Heart Disease. Philadelphia, Pa: W. B. Saunders Co; 1980:1221-1236.
46. Guldager B, Jelnes R, Jorgensen SJ, et al. EDTA treatment of intermittent claudication–a double-blind, placebo-controlled study. Journal of Internal Medicine. 1992;231:261-267.
47. Chappell LT. Disputes author’s conclusions on effectiveness of EDTA chelation therapy. Alternative Therapies. Sep 1996;2(5):16-17
48. Ketone bodies as a fuel for the brain during starvation Oliver E. Owen Biochemistry and Molecular Biology Education Volume 33 Issue 4, Pages 246 – 251 2006
49. Mondal, M.S.,(2005). Identification of ghrelin and its receptor in neurons of the rat arcuate nucet al. Regul. Pept 126: 55–59
50. UCP2 mediates ghrelin’s action on NPY/agrp neurons by lowering free radicals Zane B. Andrews et al Nature 454, 846-851 2008
51. Hunger hormone tied to learning. The Scientist 2007
52. Lutter M, et al “The orexigenic hormone ghrelin defends against depressive symptoms of chronic stress”. J Nat Neurosci. 11: 752. 2007
53. Effects of triglycerides, obesity, and starvation on ghrelin transport across the blood-brain barrierpeptides. 2008 Jul 17Banks WA
54. Horm Behav. 2006 Nov;50(4):572-8Understanding eating disorderssödersten P, Bergh C, Zandian M.
55. Enhancing brain and cognitive function of older adults through fitness training. J Mol Neurosci. 2003;20(3):213-21 Kramer AF et al
56. fect of acute and chronic exercise on oxidant-antioxidant equilibrium in rat hippocampus, prefrontal cortex and striatum. Ilkay Aksu, Ayca Topcu, Ulas Mehmet Camsari, and Osman Acikgoz Neurosci Lett, September 18, 2008
57. Exercise Enhances Learning and Hippocampal Neurogenesis in Aged Mice The Journal of Neuroscience, September 21, 2005, 25(38):8680-8685 Henriette van Praag
58. Trends in Neurosciences Volume 25, Issue 6, 1 June 2002, Pages 295-301 Exercise: a behavioral intervention to enhance brain health and plasticity Carl W. Cotman, a and Nicole C. Berchtold
59. Capitalizing on cortical plasticity: influence of physical activity on Cognition and brain function Arthur F. Kramer and Kirk I. Erickson TRENDS in Cognitive Sciences Vol.11 No.8 2007
60. Bjorksten J. Possibilities and limitations of chelation as a means for life extension. Journal of Advancement in Medicine. 1989;2(1&2):77-88