Bugün bu kalemi tutmak, bu yazıyı yazmak ne denli güç kestiremiyorum. Yaşamaya çalıştığım birkaç seneden hesabını sormak istediğim öyle çok şey birikti ki! En başta da yanında olamadığım her gün…
*
Ben, babamı öldüğü zamanlarda tanıdım. Ona dair daha önce hiç önemsemediğim anılarım ve kalıcı bir vicdan azabım oldu. Bana koca bir vicdan azabı bırakarak öcünü aldı benden. Bence, bilerek ve isteyerek yaptı bunu ya da belki de istemeyerek. Bununla uğraşmak ister miydi, kestiremiyorum.
Tek iyi bildiğim, tam 1269 gündür; sesini duyurmayarak, bizimle beraber abuk sabuk şeylere kahkahalar atamayarak, homurdanmayarak veya şikâyet etmeyerek öcünü aldı, almaya da devam ediyor.
*
Çocukluğumda ve devam eden birkaç yılda babam benim için bir yandan annemi sürekli üzmeyi başaran yegâne erkek ve aynı zamanda beni en çok güldürmeyi başaran arkadaşım oldu. Bu yüzden hep ikilemler yaşattı bana. Ondan nefret mi etmeliydim yoksa ona, beni en çok güldüren arkadaşıma davrandığım gibi mi davranmalıydım, bilemiyordum. Acabalarla geçerdi onunla birlikte olduğum vakitler. Acabaların içene sıkışan dünyanın en komik anları… Ve fakat tüm bu eğlenceli vakitleri katlettiği çocukluk anılarım ve annem, aklımın ucundan hiç çıkmadan yaşadı, köklendi benimle.
Anılarım ve 18 yaşımın evi terk ediş çılgınlığı babamı hep bu yüzden suçladı. Sonra aniden bir şey oldu. Hiç tahmin etmediğim ağır ve sessiz bir kütle evimize yerleşti. Ahenkli bir çığlık kütlesi… Babam bizi terk etti.
*
Sonrası koca bir vicdan azabı…
Sonrası sürekli olarak aynı şeyleri ezberlemiş gibi tekrarladığım günler, zamanlar.
Uzun bir süre, neden bilmiyorum, herkese aynı şeyi anlattım. Anlatma gereği duydum. Belki de vicdanımı hafifletmeye uğraşıyordum, bilmiyorum.
Susturamadığım hislerim, tanıdığım tanımadığım herkese babamı anlatmama neden oldu. Ve ben uzun bir süre herkese babamlı anılarımı anlattım. Bazen sakız gibi uzattım bu anıları, bazen kendi kendime değiştiriverdim. Olmasını istediğim gibi anlattım.
*
Sanırım, en zorunu buldum sonunda. Bu vicdan azabını aldım evin en eski köşesine koydum. Günü gelince hem en yakın arkadaşıma hem de babama ayrı ayrı anlatmak üzere sakladım. Yanık tenli babama anlatmak için sakladım. Özlemi, onsuzluğu, toprakla konuşmayı, babasızlığın saçma soğukluğunu anlatmak için sakladım.
*
Şimdi ise affetmek istiyorum. Artık bir devrim yapıp insanlara farklı şeyler anlatmayı denemek istiyorum. Senden bahsetmemeyi… Çünkü benim gerçeğim sensin baba. Her gün! Genetik izlerin bile bana aynı şeyleri söylüyor. Genetik izlerin bile seni ne çok sevdiğim hissettiriyor. İşte tam da bu yüzden, seni ve kendimi affediyorum. Bunca yalnızlık buna değer miydi, onu hiç bilmiyorum…
Pamuk elli kızın, Tuğçe.