Hacer Foggo, Selim Sesler’in kalbini anlatıyor…

Tarlabaşı’daki evinde klarnet ustası Selim Sesler yaklaşık bir buçuk yıldır çanta bir kalple yaşıyor. Eşi Nuran Hanım Selim Sesler’in başucundan hiç ayrılmıyor. Herkesin gözü kulağı telefon ahizesinden kalp nakli ile ilgili gelecek iyi bir haberi bekliyor. Selim Sesler’in yanından ayırmadığı şimdi evdeki konsolun üzerinde bekleyen klarnetten önce Selim Sesler müziğe 14 yaşında köy düğünlerinde, panayırlarda zurna çalarak başlıyor. Sonra klarnetle devam ediyor sonra da ver elini İstanbul…

İstanbul da restourantlarda, meyhanelerde, fasıl heyetlerinde, Ferhan Şensoy müzikallerinden sayısız yurtdışı konserlerine kadar uzanan bir yolculukla müzik hayatını sürdürüyor. Doğaçlamalardaki ustalığı ile hem düğün havalarının, hem de dans ezgilerinin baş yorumcusu ünvanını alıyor. Fatih Akın’ın Duvara Karşı ve İstanbul Hatırası filmlerindeki müzikleriyle artık klarnetinin sesinin ulaşmadığı ev kalmıyor.

Selim Sesler’in her Roman sanatçısı gibi müziğe önce düğünlerde başlaması tesadüf değil. Romanlar, dünyaya gözlerini açtıklarında dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasınlar mahallelerinden gelen Roman müziği ile dünyayı selamlarlar. Keşan’da, İstanbul’da, Adana’da Kırklareli de, Budapeşte’de, Prag’da, Paris’te her nerede olurlarsa olsunlar, kulaklarında ki ritm hep aynıdır. Bütün hayatları da aslında o ritmin içindedir. Arkasına bir şaplak vurularak sokağa fırlayan Roman çocukların ıslıkları klarnet, buldukları tenekeler darbuka, davuldur babalarından gerçeğini devir alacakları güne kadar.

Sokaktadır her şey bütün hayatları orada geçer icra ettikleri her müzikte sokağın havası vardır. Kapı önlerinde çıkar besteler, şarkılar ve hayata ait ciddi kararlar. Düğünler, cenazeler sokaktadır. Hüzündür sokak, neşedir, sonra hüzün, sonra neşe ama en çok hüzün evlerinin içindedir.

Baba müzisyense oğul da müzisyen olur. Daha küçük yaşlarda babalarının peşinde düğün, düğün, dolaşır oğullar. Babalarının darbuka, klarnet çalan parmaklarından gözlerini ayırmazlar yıllar boyu. Sonra parmaklar değişir, klarnet, keman, darbuka babadan oğula geçer durur.

Yoksundur Romanlar en çok da yoksunlukları sevgisizliktendir. Ne zaman ki sokaklarından dışarıdaki “hayata atıldıklarında” ötelenmeleri de başlar. Çiçek pasajlarının, Kumkapıların vazgeçilmez müzisyenleri olsalar da darbukaların, kanunların, klarnet seslerinin arkasından gelen aşağılayıcı, küçültücü sözleri duymazlıktan görmezlikten gelirler.

Görmezlikten gelmeleri çalıştıkları yere “minnetlerinden” değil de hayatta kalmanın hele de “Roman üniformasıyla” yaşamanın ne kadar zor olduklarını bildiklerindendir Evde aş bekleyen “kızanların” hatırınadır susmaları. Bu hüzün bu isyan gece işten eve döndüklerinde bir söze bir besteye dönüşür.

Hep beraber çoluk çocuk hüzünlenseler de en azından dört duvar varsa etraflarında ertesi gün müzisyen babanın işe gidecek gücü de mutlaka vardır.

Baba ertesi gün öğleden sonra kalktığında eşi yerde bir örtünün üzerinde meyhanede giyeceği takım elbisesinin belki de beşinci ütüsünü yapıyordur. Çünkü biliyordur ki onun kocası İstanbul beyefendisidir, gönlünün sultanıdır, biliyordur ki başkaca da bir İstanbul yoktur.

Babylon’da 7 Kasım akşamı yönetmen Fatih Akın’ın ev sahipliğinde dostları Selim Sesleri unutmadıklarını göstermek için bir konser düzenliyorlar. Herkes katılsın bu konsere…

Bir de benim bir hocalim var !!!

Her kime!!!

Sayın Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’a !!!

Sayın Bakan, başkaca da Selim Sesler yok. Haberiniz ola…

Siz de buyurun konsere!

http://www.babylon.com.tr/tr/etkinlik/babylon/18170/20121107/selim-sesler-icin/

Hacer Foggo, baskahaber.org