Advertisement

Yazar: Uzunçorap

İşe gelmeyen çırağını motosiklete bağlayıp götürdü

İşe gelmeyen çırağını motosiklete bağlayıp götürdü Muğla’nın Fethiye ilçesinde işe gelmeyen çırağı 11 yaşındaki B.A.G.’yi, boynundan iple motosikletine bağlayarak 1 kilometre boyunca çekerek götürdüğü iddia edilen berber 43 yaşındaki İsmail A., gözaltına alındı. Patlangıç Mahallesi Süleyman Demirel Bulvarı’ndaki olay, saat 13.00 sıralarında meydana geldi. Tokat attığı için işe gelmeyen çırağı Patlangıç Ortaokulu altıncı sınıf öğrencisi B.A.G.’nin internet kafede olduğunu öğrenen berber İsmail A., 20 L 1367 plakalı motosikletiyle çocuğu almaya gitti. İnternet kafede bulduğu çocuğu boynundan iple motosikletin arkasına bağlayan İsmail A., iş yerine doğru hareket etti. Boynundan iple bağlı halde motosikletin arkasından koşmaya çalışan B.A.G.’yi görenler polisten yardım...

Devamı…

Oyunlarla, oyun içinde…

Çocukluğumu düşündüğümde en çok aklımda kalan, hayallerin ve gerçeklerin birleştiği oyunlarımdı. Bazen oyuncaklarla bazen taşla, çer çöple bazen de hiçbir şeye ihtiyaç duyulmayan hayallerle… Şimdi bile o oyunların bana verdiği mutluluğu yeniden yaşayabiliyorum. Belki herkes şimdiki zamanına taşımıyordur oyunlarını, ama yine de, sadece fotoğraf kareleri şeklinde de olsa zihninde bir yansıması vardır oyunlarımızın. Artık bir oğlum var. Onunla oyun oynamak farklı fotoğraf kareleri oluşturuyor bende. Her yaşın farklı dinamikleri vardı oyunlarda. Şimdi tüm bu süreçlere, hem oyunları hayatında yaşatan biri hem anne hem de bir psikolog olarak daha farklı bakabiliyorum. Biz büyüyebilenlerin kelimelerle, küçüklerin de oyunlarıyla ifade buluyormuş dünya. Oğlumun tüm gelişim aşamalarını gelişim envanterleriyle adım adım izledim. İzlerken şaşırdım, korktum, endişelendim, durdum, bekledim, heyecanlandım ve mutlu oldum. Duygular ardı arkasına adım adım yaşanırken, her dönemin, her yaşın oyun işleyiş ve gelişimine şahit oldum. Oğlum şimdi 7,5 yaşında ve “oyunlarla yaşamaya” * devam ediyoruz. “Kuşlar uçar, balık yüzer ve çocuk oynar.” * Çocukların oyun oynama hakkı vardır. Oyun, iletişim becerilerini ve akran ilişkilerini geliştirir, gerilimi azaltır. Çocuklar ne isterler, algıları nasıldır oyunda gösterirler. Oyunlarla gelecekte alacakları rolü ifade ederler. Henüz bilişsel ve sözel yetileri gelişmediği için duygularını sözel olarak iyi ifade edemezler. Neler hissettiklerine odaklanamazlar. Oyunlarla bunu daha rahat yaparlar. Duygularının farkına varır ve bu bilgiyi hissederler. Çocukların dünyası soyuttur. Görebildiği dokunabildiği bir şeyse, anlar. O yüzden oyun çocuğun dışa çıkma yoludur. Dünyada deneyimlediği şeyleri oyuna yansıtır. İletişimin, karşılıklı...

Devamı…

Hindistan’dan onurlu bir lezbiyen annesi

“Çocuğunuz solak diye onu daha az sever misiniz? Esmer diye çocuğunuzdan nefret eder misiniz? Hayır. Bu da aynısı. Farklı bir cinsel yönelime sahip diye hiçbir şey değişmiyor. Bilim bunun bir hastalık değil, yalnızca bir farklılık olduğunu kanıtladı. O sizin çocuğunuz. Ve onun çiçek açmasını istersiniz.” Bu sözler Hintli oyuncu ve yapımcı Chitra Palekar’a ait. Hindistan’ın Bangalore kentinde dün düzenlenen bir etkinlikte konuşan Palekar, kendisini onurlu bir lezbiyen annesi olarak tanıtıyor. 1990’ların başında kızının mezuniyet sonrası kendisine eşcinsel olduğunu söylemesinin ardından başlayan macerasını da şu sözlerle anlatıyor: “Hepimiz heteroseksüellikle yetiştik. Benim eşcinselliğe dair bilgim filmler ve edebiyat aracılığıyla olmuştu. Ama...

Devamı…

Sri Lanka-Kabataş Hattı Vapur Seferleri

Bir evde bebek ya da küçük çocuk varsa, o evde sabah sekizden önce uyanmak gerekiyor. Hafta içi, hafta sonu fark etmiyor. Genelde 08:00 gibi kalkıp 01:00 gibi yatıyoruz. Gün içinde uyuklama fırsatı da bulamıyoruz. Ulaş her sabah 07:00 olmadan evden çıkıp servisle 40 kilometre doğuya gidiyor. Ben ise 09:30 gibi kızımızı okula bıraktıktan sonra, arabayla köprüyü de aşıp 35 kilometre batıya. Malum İstanbul şartlarında nereden baksan günde en az ikişer saatimizi alıyor işe gidip gelmek. Akşam 18:30 gibi evde buluşmuş oluyoruz yeniden. Çocuklarla oyun oynayıp, onları öpüp koklayıp, yedirip içirip uyuttuktan sonra saat 22:00 oluyor. Ancak o saatten sonra,...

Devamı…

Hülya Gülbahar: Törenle tecavüz!

Ana akım medya, günlerdir, 12 yaşında evlendirilen, 13 yaşında anne olan ve 14’ünde ikinci çocuğunu erken doğumla kaybettikten sonra 13 Ocak 2014 tarihinde ölü bulunan Kader Erten’in dramını işleyip duruyor! Kader, Siirt-Pervari Düğümcüler Köyü’nde tüfekle vurulmuş halde bulundu ve doğal olarak; hepimizin aklına öncelikle cinayet mi, intihar mı olduğu sorusunu taktı. Ama medya, nedense bu cinayet ihtimali üzerinde pek durmadan “çocuk gelin (!)” haberleri yapıyor. Görüldüğü kadarıyla medya, dantelli gelinlikler giydirilmiş, kırmızı “bekaret kemeri” ile sarılmış ve yüzü bu bekareti bozacak erkek tarafından açılmak üzere “duvaklanmış” kız çocukları ile görsellediği bu “çocuk gelin” konusunu pek sevdi. “Aile” adına ölen ya da öldürülen kız çocuklarının yüzünün (sözümona etik nedenlerlerle) “duvak ile blurlanması” ne kadar da yaratıcı bir buluş! Kader ve zorla evlendirilen çocuklar konulu bu “sosyal sorumlu” haberlerin hemen yanında bitivermiş olan pornografik sözellik ve görsellik dolu haberlere ise artık “ironik” diyebilmek bile mümkün değil. Kar ve reyting uğruna sahtekarlığın şahikaları olarak medya tarihindeki yerlerini işaretle yetinelim. Öte yandan, artık “sıradan” bir haber haline gelmiş olan kadın cinayetleri konusundan daha ilginç ve daha önemli konu olarak gördüğünden olsa gerek; medya Kader’in ölümündeki “cinayet” ihtimalini pek gündemde tutmuyor. Muhtemeldir ki, ilgili Savcılığın açtığı soruşturma da bir şekilde kapanacak. Ülkenin bu yoğun gündeminde, “çocuk gelin” konusu da kısa bir süre içinde demode olup raytingi düşecek ve Kader de unutulup gidecek… Kadınların ve kız çocuklarının yaşam hakkına dair bu kayıtsızlığa rağmen; Türkiye’nin ve...

Devamı…

Sıra sıra işler, dizi dizi dişler, "gel beraber oynayalım" der bu gülüşler…

Yarıyıl tatili, bayram tatili, kar tatili, hastalık, resmi ve resmi olmayan keyfi tatiller nedeniyle okula verilen ara sonrası uyum sorunları baş göstermekte. Geri dönüşler çocuklar için oldukça zor. Hafta sonu sonrası bile okula adapte olabilmek güç. Çoğumuz aşağıdakilere benzer cümleler ile karşılaşıyor ve kayıtsız kalamıyoruz. “Sadece oynamak istiyorum, çok az, hadi gel sen şimdi kelebek ol ama sarı kelebek ben de mavi kelebeğim yok yok mor olucam, sen bugün işe gitme ben de okula gitmiyim, tatil bitmesin” Her gün işe gitmek gerek malum. Peki neden? 3 yaşında bir çocuğa hayata dair bu kadar önemli bir konuyu nasıl anlatmalıyız? Anlaması...

Devamı…

Bakıcı mı, kreş mi?

İnsanlık tarihinin en eski sorularından birisi olan ve yüzyıllardır cevabı bulunamamış bu sorunun, herkes için geçerli tek ve net bir cevabı olmadığına karar verdim. Ebeveynlerin ekonomik durumu, yaşadığı şehir, çocuğun sağlık durumu, karakteri, çevresel şartlar, vs. vs. birçok bileşen var bu sorunun cevabında. Benim bulabildiğim bazı avantaj ve dezavantajları buradan paylaşayım ki zaten karışık olan kafanız iyice karışsın, işin içinden çıkamayın istedim! Şaka bir yana, bizim de önümüzdeki aylarda içine düşeceğimiz bakıcı-kreş ikilemine yönelik biraz sesli düşünmek istiyorum: – Çocuğun bir sağlık problemi olursa bakıcıya mecbur kalabiliriz belki ama yabancı bir insanın evimizde, çocuğumuzla tek başına kalması fikri beni...

Devamı…