Advertisement

Yazar: Ayşe Çavdar

Maya Sorguç'dan şahane bir ilk kitap: Koca Fil

Uzunçorap okurları yazarımız Maya Sorguç’un hayal gücüne aşinalar… Enginlere sığmayıp taşan bu hayalgücünün nihayet bir öykü kitabına -hem de resimli- dönüşmüş olmasından mutluluk duyacak binlerce okur tanıyorum… Yazdığı tek yazıyla Uzunçorap’ın en çok okunan yazarları arasında yer almayı başaran Maya Sorguç, “Koca Fil” adını verdiği bu ilk kitabında heyecanlı bir macera anlatıyor… Macera, annesinin kardeşi Lili’ye gösterdiği ilgiyi birazcık da olsa kıskanan Max adlı bir çocuğun son derece sıradan (!) bir talebinin reddedilmesiyle başlar: Max evde kanlı canlı bir fil beslemek istemektedir. Talebinin reddedilmesi üzerine harekete geçip, arkadaşı Tom’la birlikte yakınlardaki bir hayvanat bahçesinden fil çalmaya karar verirler. Aslında...

Devamı…

Babamız Behzat Ç.

Behzat Ç. başlayacak ya, bir haftadır hazırlıklar sürüyor evde. Cuma akşam boşaltılıyor. Kimseye söz verilmiyor dışarda. Ailemizin yeni bireyi Ömür’e üstü örtülü mesajlar iletiyoruz: Behzat Ç. başlayınca biz konuşmuyoruz, Behzat konuşuyor, biz dinliyoruz… Telefonları kapatıp sessizce kıvrılacağız Behzat Ç.’nin karşısına. Dizimizi kıracağız bedeniminizin altında. Bir babayı dinlerken sergilenecek türden bir teslimiyetle izleyeceğiz her hareketini… İyi de bu adamı, bizim için bu kadar özel yapan ne? Yalnızca Behzat’ın kendisini değil, yanındakileri de… Mesela “Ben cinayet oldum” diyen Akbaba, mahallede göz koyduğumuz, belki elini de tuttuğumuz ilk aşkımız olmasın… Kendi güçsüzlüğüne o ilk aşk tomurcuklanmasını kurban eden, sonra da bunu ömür...

Devamı…

Şehir çocuğa dost mu, düşman mı?

UNICEF’in de katkısıyla giderek yaygınlaşmaya başlayan bir kavram var. Tıpkı “yavaş şehir” gibi, yaşanabilir bir şehri sahip olduğu ya da potansiyel taşıdığı zenginlik değil de, sakinlerine yaşattığı hayatın “huzur” endeksine göre tanımlama girişiminin bir sonucu. Bu tür kavramlaştırmalar şehirlerin “pazarlama” süreçlerinde etkin olarak kullanıldıkları için tam da aksi istikamette sonuçlar yaratma riski her zaman taşıyorlar. Ama gene de en azından şehir denilen devasa meseleyi bir başka açıdan ele almayı gerektirdikleri için bir müddet iş görebileceklerini söylemek mümkün. Çocuk dostu şehir kriterleri şöyle özetlenmiş childfriendlycities.com adresinde (Bu adreste UNICEF’in de desteklediği konsepte ilişkin araştırma ve uygulamalarla ilgili geniş bir database...

Devamı…

Geleceğin toplu konutları ya da gökdelenlerin geleceği

1990’ların ilk yarısında Venezuela, tıpkı Türkiye’nin şimdilerde yaşadığına benzer bir ekonomik büyüme tecrübe ediyordu. Para en kolay bulduğu yere aktı, inşaat sektörüne. Yüzlerce gökdelen yapıldı bütün şehirde. 29 milyonluk ülkenin, 2 milyonunun evsiz olması bir yana, inşa edilen ofis binalarında, alışveriş merkezlerinde güllük gülistanlık bir hava ve yüksek fiyatlar kol geziyordu. Ve nihayet 1990’ların ikinci yarısında ekonomi adeta gümledi… O yıllarda tamamlanmıştı David Kulesi, Latin Amerika’nın en yüksek binalarından biriydi. Tamamlandığı günlerde önünde limuzinler duruyor, çatısındaki piste helikopterler konuyordu. Bugün ise Venezuela’nın çöküşünün sembollerinden biri ve 2 bin 500 evsizin sığınağı durumunda. 1990’ların krizi, 1999’da Hugo Chavez’in sağladığı politik...

Devamı…

En güzel 10 "evlat" şarkısı

Aşağıdaki şarkılar öteden beri en sevdiklerim… Ölçütlerim dibine kadar öznel… Muhtemelen bu şarkılara itiraz edecek ya da “daha iyisi var” diyeceksiniz… Buyrun söyleyin, liste uzayıp gitsin… Animal Instinct, The Cranberries: Efsanevi İrlandalı grup The Cranberries’in seslendirdiği Animal Instinct’in yazarı Dolores O’Riordan şarkıyı ilk çocuğu Taylor’un doğumundan sonra lohusalık evresini atlatmaya çalışırken yazmış ve demiş ki: “Oğlum iyileşmemi sağladı. Beni mutlu etti. Animal Instinct oğlum hakkında bir şarkı. Onunla yeniden mutlu oldum ve bu sayede yeniden şarkı söylemeye başladım.” Kınalı Kuzum, Sezen Aksu: Sezen Aksu’nun oğlu Mithat Can’ın evleri ayırma kararı üzerine yazdığı şarkı. Bir röportajında şunları söylemiş: “Kınalı Kuzum’u...

Devamı…

Mine Soysal: "Masallar büyükler içindir"

Meselemiz çocukların da okuyabilecekleri kitaplar hakkında konuşmaktı. Hatta devamında çocuklar ve okumak sözcüklerini yan yana getiren bir yazarımız olsun istedik. Derdimiz kitap eleştirisi değildi. Asıl mesele bu alanda olması gerekenler, yanlış bildiklerimiz vs. hakkında bizi bilgilendirecek, tartışmalar hakkında kafa yorarken tecrübesine, ilgisine güvenebileceğimiz birini bulmaktı. Günışığı Kitaplığı’nın kurucusu Mine Soysal’a gittik. İlk aklımıza gelen o oldu, çünkü Günışığı Kitaplığı yayın hayatına başladığı 1994 yılından bu yana çocuklara hitap eden yazınsal metinlerin niteliğinde çok ciddi bir yükselişi hem kendi kitapları hem de bu kitaplarla “sektör”de yarattığı rekabetle adeta tetiklemişti. Bu röportaj biraz da yeni yazarımızı okurlarımızla tanıştırmak için yapıldı. Bu...

Devamı…

Ağaçlar kesilmemiş, işkence görmüş

Geçen hafta Taksim Gezi Parkı’nda, daha önceden işaretlenmiş ağaçların kesilmeye başlandığıyla ilgili bir haber yayınladık. Bize değil ama haberi bizimle aynı gün gören Radikal’e bir açıklama gönderdi İstanbul Büyükşehir Belediyesi. Açıklamada deniyordu ki: “Taksim Gezisi’nde resimde görülen ağaçlarda kesim değil, rüzgar sebebiyle kırılan dalların düzeltilmesi söz konusudur.” Hiç inandırıcı gelmedi bu açıklama. Nedeni ortada: Ortada düzeltilmiş değil, kolu kanadı kökten koparılmış ağaçlar vardı çünkü. Öyle bir budanmıştı ki ağaçlar, çırılçıplak birer kütük olarak kalakalmışlardı parkın içinde. Derken Peyzaj Mimarları Odası (PMO) İstanbul Şubesi bir karşı açıklamayla birlikte belediyeye hangi soruların sorulması gerektiğini hatırlattı kamuoyuna. PMO açıklamasında şunlar ifade ediliyordu:...

Devamı…

Bir çocuğa aşkı anlatmak

Sanırım 4-5 yıl önceydi, benden birazcık büyükçe bir arkadaşımın 12 yaşındaki kızıyla vakit geçiriyordum sık sık. Arada birlikte ders çalıştığımız ve böyle zamanlarda annesini bana şikâyet etme fırsatı bulduğu için bana annesinin değil de onun arkadaşıymışım gibi muamele ediyordu. Hiç rahatsız değildim durumdan tabii. Birgün ağlayarak telefon etti. Çok kötü bir şey yaptığını, çok utandığını, bana bir an önce anlatması gerektiğini söyledi. Benim iş, onun okul çıkışında buluştuk. Bir yerde oturduk, tatlılarımızı yerken konuştuk. Sorun kendisinden çok genç bir oğlana aşık olmasıydı. Donup kaldım. 12 yaşındaki bir kız çocuğu, kaç yaşındaki bir oğlan çocuğuna aşık olabilirdi ki? Aslında okulda...

Devamı…

Vicdan ve Adalet Nöbeti

Türkiye’nin dünya listelerinin en ön sıralarında yer aldığı mevzulardan biri de iş kazaları. Yapılan istatistiklere göre Türkiye iş kazalarının yaşandığı ülkeler arasında Avrupa’da birinci, dünyada ise Çin’den sonra ikinci sırada. Bu ülkede kayıtdışı istihdamın, kayıtlı olanların yaklaşık iki katı kadar olduğu düşünülürse durumun fecaati daha da açık bir şekilde çıkıyor ortaya. Peki buna karşı ne yapılıyor? Devletin yaptığından başlayalım: TBMM’de uzun bir müddet boyunca bekletildikten sonra yasalaşan ancak yürürlüğe girmesi için iki yıl daha beklemeye karar verilen yasa “iş sağlığı ve güvenliği” başlığını taşıyor. Bir bakıma öncelediği şey, işçi sağlığı ve güvenliği değil, işin kendisi… Türkiye’de son yıllarda iş...

Devamı…

Bir cinayet aleti olarak konut

Olur ya yağmur yağar, o kadar çok yağar ki sel alır şehri… Kapılardan, bacalardan içeri sızar sular ve boğar çocukları… Doğa ya da tanrı… Elbet bir bildikleri vardır. İnsana sorumluluk yükleyen ise bilmedikleri değil, bilip de bilmezlikten geldikleridir… Samsun’u sel aldı dün akşam. 4 çocuk, dere yatağına inşa edilmiş TOKİkondularda hayatlarını kaybettiler. Her yağmur damlası ateş olup düştü evlatlarını kaybeden ailelerin yüreğine. TOKİ olağanüstü toplantı yaptı hemen ardından. Zira bahsedilen Fransız balkonları ve alüminyum korklukları ile benzerlerinden “farklı” diye sunulan bir projeydi. Olağanüstü toplantı öncesinde basının sorularını cevaplayan TOKİ Başkanı Ahmet Haluk Karabel, dere yatağına bunca kalabalık konut yapmanın...

Devamı…