Sosyolog J.Jill Suitor ve Karl Pillemer, yaklaşık 10 yıldır aile içi adalet konusunda araştırmalar yapıyorlar. Yaptıkları çalışmalar özellikle annelerin kayırdıkları çocuklarla ilgili çok önemli tespitler içeriyor.
Bir annenin çocukları arasında ayrımcılık yapmayacağını mı düşünüyorsunuz? Ayrımcılık demeyelim ama sizce bir anne, çocuklarından birine diğerlerine oranla kendini daha yakın hissedemez mi? Cornell Üniversitesi’nden Dr. Pillemer ve Purdue Üniversitesi’nden Dr. Suitor işte bu sorularla uğraşıyorlar birkaç yıldır. Bugüne kadar yüzlerce anne ve çocuklar söyleşiler yaptılar. Buldukları sonuçlardan biri hayli ilginçti. 65-75 yaş aralığındaki anneler hiç çekinmeksizin, çocuklarından birini duygusal olarak kendilerine daha yakın hissettiklerini söylerken, genç anneler bu tür açıklamalar yapmaktan kaçınıyorlardı.
Peki her iki durumda da anne hangi çocuğa kendini daha yakın hissediyor? Anneler genellikle varsa kızlarını kendilerine daha yakın hissettiklerini söylüyorlar ve Dr. Pillemer’e göre bu kız çocukla işbölümü yapmanın kolaylığından kaynaklanıyor.
Bu konuda önemli bir faktör de doğum sıralaması. Anneler ilk çocuklarını kendilerine daha yakın hissediyor, duygusal olarak ona daha çok bağlanıyorlar. Ortanca çocuklar kız da olsalar erkek de olsalar annelerin favori çocuğu olarak konumlandırılmıyorlar genellikle?
Neden mi? Ne yazık ki araştırmada bu sorulmamış. Gene de Dr. Pillemer’in bir hipotezi var: “Büyük çocuk da küçük çocuk da bir süre için ailenin tek çocuğu olarak görülüyorlar ve bu durum aslında büyüdükçe pek değişmiyor.”
İşin kötü tarafı bir kez başlayan kayırmacılık çocuklarla aile arasındaki ilişkiyi bütün bir hayat boyunca etkiliyor.
Psikologlar, ebeveyn kayırıcılığının hem kayırılan hem de kayırılmayan çocuklarda düşük özsaygı, endişe bozukluğu ve depresyona sebep olabildiğini gösteriyor. Dr. Pillemer, beklentilerinin aksine bu sorunların çocuklar büyüdüğünde de devam edebildiğini ifade ediyor. 90 yaşında bir kadınla yaptığı konuşmadan örnek veren Dr. Pillemer, ailesi tarafından erkek çocukların gölgesinde bırakılan kadının “Çocuklar 5 yaşlarında da 45 yaşlarında da olsalar, birer çocuk olarak adalet duygusuna sahiptir ve kimin kayırıldığını kimin kayırılmadığını anlar, unutmazlar” dediğini anlatıyor.
Suitor ve Pillemer’in ebeveyn kayırıcılığının, ilerleyen yaşlarda da devam ettiğini ortaya koyan çalışmalarına göre, anne ve babalar yaşlandıklarında da kayırdıkları çocuklarından yardım talep ediyor ancak ne var ki nadiren bu talepleri karşılanıyor. Çünkü kayırılan çocuk, aileden diğerlerine oranla daha hızla uzaklaşıyor. Dr. Pillemer “Bu yaşlı anne ve babaları umutsuzluğa sürüklüyor. Çünkü çocuklarından birini tercih ediyorlar ancak o çocuk onları tercih etmiyor. Bu da büyük bir umutsuzluğa sürüklenmelerine neden oluyor” diyerek izah ediyor durumu.
Buna karşılık yaşlı anne ve babalar kendilerine yardım eden çocuklarını genellikle “ukala, anlayışsız ve sabırsız” olarak nitelendiriyorlar. Kendilerine kimin bakması gerektiği konusunda ise önceliği fiziksel koşullara veriyorlar: En yakında kim oturuyor, kimin geliri daha iyi, kimin evi daha büyük gibi… Ancak ikinci aşamada yine daha önce yaptıkları kayırma gündeme geliyor.
Kaynak: Paula Span