Hayvan hakları aktivistleri hayvanat bahçelerine hangi sebeplerle karşı çıkarlarsa yine aynı sebeplerden akvaryumlara da karşı çıkar. Kara hayvanları gibi deniz hayvanları da insan sömürüsüne maruz kalmadan özgürce yaşama hakkına sahiptir. Ek olarak, akvaryumlarda hayvanları tutsak etmenin kabul edilebilir hiçbir yanı yoktur.
Hayvan hakları perspektifi, hayvanlar nasıl bir ortamda tutulurlarsa tutulsun ya da nasıl bir muamele görürlerse görsünler, hayvanları kendi eğlencemiz için esaret altında tutmamızın bir hak ihlali olduğunu söylüyor.
Bazı insanlar deniz canlılarının hissedebilir olduğu konusunda şüphe duyuyor. Bu önemli bir konu çünkü hayvan haklarının temeli hissedebilir olmaya dayalıdır -acıyı hissedebilme, sosyal ilişkiler kurma ve farkındalık. Araştırmalar, balıkların, karideslerin ve yengeçlerin kesinlikle acıyı hissettiklerini gösteriyor. Peki daha basit sinir sistemlerine sahip olan deniz anası ya da deniz şakayıkları? Bu canlıların hissedebilirliği ve hassasiyeti tartışılıyor ama ortada kesin bir gerçek var, o da balıkların ve deniz memelilerinin acıyı hissettiği.
Hayvan refahı perspektifi, hayvanlar iyi muamele gördüğü sürece insanların hayvanları kendi amaçları için kullanabileceğini öne sürüyor. Fakat, refahçı bir bakış açısından bakınca bile akvaryumlar çok sorunlu yerler. “Dev akvaryum”larda yaşayan hayvanların yaşam alanları kısıtlı, bu nedenle hayvanlar çoğu zaman sıkılıyor ve bunalıma giriyor. Hayvanlar için daha doğal bir ortam sunmak amacıyla farklı türler bir arada tutuluyor; bu da yırtıcı deniz canlıların diğerlerini öldürmesine sebep oluyor. (Av olan hayvanların doğal ortamlarından kaçıp kurtulma şansı varken, bu hayvanların küçük akvaryumlardan kurtulma şansları bile yok; yani bir “doğallıktan” söz etmek imkansız.) Bunun yanı sıra, bu hayvanlar akvaryumlara taşınmadan evvel denizlerde ya da okyanuslarda kendi doğal ortamlarında yaşadıkları için kendi evlerinden koparılmak bu hayvanlar için acı verici, stresli ve hatta bazı durumlarda ölümcül olabiliyor. Esaret altında beslenmek de problemli bir mesele çünkü hayvanlar artık okyanusta yaşamak yerine artık sınırlı akvaryumlarda yaşamak zorunda bırakılıyor.
Deniz memelilerinin üzerinde daha fazla duruluyor; iriler ve esaret altında çok acı çektikleri apaçık ortada. Deniz memelileri diğer ufak balıklardan daha fazla acı çekiyor diyemeyiz ama bu memelilerin çektikleri acıyı daha açık bir şekilde gözlemleyebiliyoruz. Bir yunus kendi doğal ortamında günde 64 kilometre yüzerken ABD standartlarında bir akvaryum yunuslara 9 metre genişlik sağlıyor. Kendi doğal ortamındaki hareketi sağlayabilmek için bir yunusun günde 3.500 kere akvaryumun içinde dönmesi gerekirdi. Esaret altındaki katil balinalar (adına katil demek yersiz) yani orkalar için ise Humane Society şöyle bir açıklamada bulundu:
“Esaret altında tutuldukları bu doğal olmayan ortam deri problemlerine yol açıyor. Ayrıca güçlü bir akıntıya sahip su eksikliğinden sırt yüzgeçleri çöküyor. Sırt yüzgeçlerinin çökmesi esaret altında tutulan tüm balinalarda görünürken, doğal ortamda yaşayan balinaların sadece %1’inde ortaya çıkıyor.”
Nadir görülen bir başka durum ise, tutsak edilen ve denizden ayrılan hayvanların post-travmatik stres bozuklukları sebebiyle insanlara saldırması.
Bazıları akvaryumların insanları rehabilite ettiğini ya da zooloji alanında eğittiği görüşünü öne sürer. Bu görüş akvaryumların insan merkezci bir tutuma sahip olduğunun kanıtıdır. İnsanların bencil çıkarları hayvanların acı çekmesini haklı çıkaramaz.
Balinalar doğal ortamlarında aileleriyle birlikte yaşarlar, aile bireyleri arasında güçlü bağlar vardır. Fakat akvaryumlara satılmak üzere avlanılan bu hayvanlar ailelerinden koparılır. Bu, aile bireyleri için travmatik bir deneyimdir.
Deniz hayvanlarını yakalamak şiddet içeren bir prosedür. Hayvan sürüleri yorgunluktan bitkin düşene kadar botlarla kovalanıyor. Ağlarla yakalanan hayvanlar bir daha okyanusu görmemek üzere tutsak hale getiriliyor. Yakalanma, hayvanlarda şoka ve yaralanmalara sebep oluyor. Deniz memelileri yakalandığında, geriye kalan aile bireyleri yakalanan akrabaları için endişeye düşüyor, onu kurtarmak için uğraşıyor. Yakalanan akrabalarının peşinden kilometrelerce yüzdükleri bile görülüyor.
Klor, bakır ve diğer ağır kimyasallar akvaryumların temizliğinde kullanılan maddeler. Bu da hayvanların gözlerinin yanmasına, derilerinin soyulmasına hatta kimyasallar sebebiyle ölmelerine sebep olur. Eski bir yunus eğiticisi olan Ric O’Barry kullanılan temizlik malzemeleri yüzünden bazı yunusların kör olduğunu belirtmiştir.
Hayvanların esaret altında tutulduğu bu mekanlara gitmeyerek, hayvan sömürüsüne karşı yapılan eylemlere destek olarak, çevrenizde farkındalık yaratarak ve hayvanlara verilen acıları teşhir ederek harekete geçebilirsiniz.
Kaynaklar:
Yazıyı Türkçeleştiren Damla Ferahi’ye teşekkür ederiz. Bu yazı, daha önce hayvanozgurlugucevirileri.com sitesinde de yayınlanmıştır.