Ne yazık ki kimse kendi hoşuna gittiği gibi etiketlenmez toplumda. Başkalarının bize nasıl davranması gerektiği konusundaki fikirlerimizi kendimize ya da yine başkalarına ne kadar tekrar etsek de başarılı olamayız. Pek çok genç insan, bu basit gerçekle karşılaştıklarında büyük bir hayal kırıklığına uğrar. Örneğin bir topluluk tarafından ilk kez dışlandıklarında dışardan nasıl göründüklerini farketmeye, dahası kafalarına takmaya başlarlar. İnsanlar, olanca özgün niteliklerine rağmen birbirlerine çok benzer. Farklı kişiliklerimiz, yeteneklerimiz ve görünürlüklerimiz bir yana, hepimiz sevilmeyi, takdir edilmeyi ve kabullenilmeyi ve elbette aynı zamanda çevremizdeki insanları kontrol altında tutmayı isteriz.

Ne zaman medyada toplumdan dışlanmış birinin intihar haberiyle karşılaşsak kalbimiz incinir, kendimizi onun ve ailesinin yerine koyar ve ne hissettiklerini anlamaya çalışırız. Alma bu üzüntü söz konusu intihar vakasını hazırlayan sürece ya da bir benzerine dahil olmadığımız anlamına gelmez. Terapist olarak sık sık okuldan atılan, arkadaşları tarafından dışlanan çocuklarla sohbet ederim. Diyebilirim ki ayrımcılığa uğrayanın bile nasıl bir ayrımcılık üretebileceğini görmek kadar ürkütücü bir şey olamaz.

Bir çocuk okuldan ancak ve ancak uyguladığı şiddetle diğer öğrencilerin fiziksel sağlığına tehdit oluşturduğu zaman uzaklaştırılmalı. Bu da dahil olmak üzere, yetişkinlerin doğru müdahaleleriyle çözülemeyecek bir problem yaratamaz hiçbir çocuk. Bu müdahaleler de ara buluculuk ve öğretmekten ibarettir aslında.

Bugünlerde çocuklara karşı karşıya kaldıkları çatışmalı durumlarla nasıl mücadele edeceklerine dair üretilen hemen her yöntem başarısızlığa uğruyor. Bunun bir nedeni olmalı. Bir tartışmanın sonunda, bir grup genç insanın haklı da olsalar çatışmayı daha da büyütmemek için naifçe geri çekildiklerine şahit oldum. Çünkü onlara böylesinin doğru olduğu öğretilmişti. Elbette kalkıp, önermelerinin doğruluğu için kavga etmelerini önermek gerekmiyor bu noktada. Ama adalet fikri üzerinde yeniden düşünerek, hem çocuklarla çocuklar hem de büyüklerle çocuklar arasında anlamlı müzakere yöntemleri keşfedilebilir bir kez daha.

Hayat öngörülemezdir, zaten bizi ayaklarımızın üzerinde durmaya zorlayan da bu öngörülemezliktir. Fikirlerimizi, duygusal ihtiyaçlarımızı nasıl ifade edeceğimize dair kurallar da sürekli değişir bu yüzden. Ama bazen, kimi değişiklikler sahip olduğumuz hayat tecrübesi içinde çözemeyeceğimiz sorunlar yaratacak hızda gerçekleşir. Böyle zamanlarda naifçe başlayan muhafazakarlık, giderek sert bir inatçılığa dönüşebilir. Bugünlerde eğitimcilerin ve ebeveynlerin, çocuklarıyla aralarındaki ilişkide sıklıkla düştükleri tuzak da bu.

Aslında aileler ve eğitimciler, ayrımcılık gibi meselelerde öfkeyle nasıl başa çıkacaklarını öğretmeyi, adalet duygusu üzerine düşünmekten daha önemli buluyorlar. Çünkü bu onlara çocukları için daha garantili, daha güvenli bir yöntemmiş gibi geliyor. Oysa genç bir insanla çalışırken sık sık kendisine adaletsizce davranıldığı yolunda şikayetler dinliyorum. Ama nedense bu adaletsizliğin dünyanın en kötü şeyi olabileceğini düşünmüyor çocuk. Adaletsizliğe karşı mücadele etmeleri gerektiğini, daha da önemlisi nasıl mücadele edebileceklerini öğrendiklerinde, dışlanmak da onlar için daha başedilebilir bir soruna dönüşüyor.

Bir başka deyişle, özellikle de gençler kendi tercihleri dolayısıyla belirli bir topluluktan dışlandıklarında bunu önemsemek yerine kendi yollarına gitmeyi daha önemli buluyorlar.

Birileri tarafından kötü muameleye tabi tutulduğunuzda ne yaparsınız? Bu dışlanma da olabilir, ayrımcılık da… Ya da zorbalıkla ve hakaretle karşılaşabilirsiniz… Onu hemen oracıkta affetmeyi mi yoksa bir şekilde haddini bildirmeyi mi tercih edersiniz? Haddini bildirecekseniz bile bunu nasıl yapacağınızı nereden bileceksiniz?

Biz çocuklarımıza daha çok uyum sağlamayı tavsiye ediyoruz. Oysa adalet çok önemli. Pek çok durumda adil olmayan davranışlara maruz kaldıklarını düşünen çocuklar, sorunun o davranışı sergileyenin cezalandırılmasıyla çözüleceğini düşünüyorlar. Sizce bir adaletsizliği ortadan kaldırmak için, o adaletsizliği yaratanı cezalandırmak gerçekten yeterli mi? Değilse neden çocuklarımıza bu tür durumlarda ne yapabileceklerini öğretemiyoruz? Acaba bu türden taleplerimiz yüzünden içinde bulunduğumuz toplumdan dışlanmaktan mı korkuyoruz biz büyükler de?..

Yazan: Ugo Uche, çocuk psikoterapisi alanında uzman.

Yazının kaynağı: Psychology Today