Yok, yok, ben ne arkeoloğum ne de çocuklara arkeoloji öğretme konusunda bir sertifikam var. Sadece kendi bilgilerim ve tecrübelerim doğrultusunda, çocuklarının bir şeylerin farkına varmalarını sağlamaya çalışan bir babayım. Ben göstereyim, anlatayım, tanıtayım, gerisi onlara kalmış…
Zaten zamane çocuklarında aksi düşünülemez. İstemedikleri bir şeyi yaptırmak mümkün değil. Bizler küçükken -yetiştiriliş tarzımızdan dolayı- bize sunulan şeylere itiraz etmezdik. Zaten pek de bir şeyler sunulmazdı bizlere… Babalarımız bize Jethro Tull dinletti de biz “hayır” mı dedik. Ne öğrendiysek kendi kendimize, tırnaklarımızla kazıyarak öğrendik. O zaman yoktu ki Google, araştıralım hemen, ilgi alanımızdaki bir şeyi derinlemesine öğrenmek aylar, hatta bazen yıllar alıyordu.
Tabii, işin bir de öbür boyutu var, bizler (yani 60-70’lerde doğanlar) bildiğimiz her şeyi çocuklara öğretmeye çalışıyoruz. İster misiniz bu ters tepsin ve onlar da bizlerin onlara sevdirmeye çalıştığı her şeye tepki göstersinler. Bu mesele de ayrı bir yazı konusudur ya…
İlk gençliğimde epey arkeolojik alan gezdim. Yıllardır fotoğraf çekiyordum, buna bir de arkeoloji merakı eklenince, tatillerde elimde Ekrem Akurgal’ın “Ancient Civilizations and Ruins of Turkey” kitabı, yıllarca pek çok antik kenti tavaf ettim… Kitabın adını havalı olsun diye İngilizce yazmadım, kitap İngilizce. Türkçe baskısı da var bildiğim kadarıyla ama tahminimce İngilizce baskısı Türkçe baskısından daha fazla satmıştır. Kitabın ilk baskısı 1969’da yapılmış, bendeki 1985 baskısı. Arkeoloji meraklıları için en önemli başvuru kaynağıdır.
Motivasyon da eğitim kadar şart
Tekrar çocuklara dönecek olursak; işin asıl önemli tarafı çocuğun motivasyonu. Kendimizi kandırmayalım, pek çok çocuk, sıcakta “taşlar” (!) arasında dolaşmaktansa denizde ve/veya kaydıraklı havuzlarda olmayı tercih eder. Dolayısıyla bu arkeolojik geziyi o tür bir tatilin öncesinde yapmak yararlı olabilir. Çocuk bilecek ki o gezinin sonunda, kendisini atacak serin sulara…
Tabii farklı türden motivasyonlar da mümkün. Örneğin biz Ada’yı şöyle şeylerle de motive ettik:
Annesinin motivasyon taktiği: Ada’nın okulunda 5. sınıfta bu konuları işleyeceklerdi, dolayısıyla Ada’nın önceden bunları öğrenmesinin, üstelik de gerçek hallerini görmesinin onun için bir kazanç olacağını anlattı.
Benim motivasyon taktiğim: Gittiğimiz pek çok yerde zaten fotoğraf ve video çekiyorum, bunlarda bol bol Ada da yer alıyor. Çıkacak sonuçları üç aşağı beş yukarı tahmin edebiliyor artık. Bir gezi sonrası çektiğimiz fotoğrafları ya da videoları eş dostla paylaştığımız zaman hoşuna gidiyor. Bu kez şöyle bir yenilik yaptık. Dedim ki “Adacığım, sen gittiğimiz yerleri anlat, birer mini belgesel yapalım”. Zaten sahneye (ve ön plana) çıkmaya hevesli bir yeni yetme olduğu için hoşuna gitti.
Çocuklar için “hikaye” önemli
Çocukların en çok ilgisini çeken şey ilginç “hikaye”lerdir. O yüzden bol bol hikaye anlatın öncesinde. Varsa kendi kişisel arşivinizden çıkarıp anlatın, yoksa da biraz araştırın.
Hiç su üstü arkeolojik çalışmaya -resmi olarak- katılmadım ama sualtı arkeolojik kazıya katıldım.
1995’te -üyesi olduğum- Sualtı Araştırmaları Derneği’nin (SAD) organizasyonuyla, Nautical Archaeology Society (NAS) tarafından Kaş’ta verilen sualtı arkeolojisi eğitimine katıldım. O eğitimde çok önemli ve renkli (çocuklar için enteresan olabilecek) şeyler öğrendim.
1996’da Texas A&M Üniversitesi tarafından Marmaris’te yürütülen “Bozburun Batığı” kazı çalışmalarına katıldım, çalışmaları fotoğrafladım, Sualtı Dünyası dergisi için yazdım.
Dolayısıyla benim çantamda paylaşabileceğim hikaye boldu. Ama herkesin doğrudan tecrübesi olması şart değil, pekala bu konuda bir şeyler okunabilir, hatta Youtube’da falan videolar izlenip “malzeme” toplanabilir.
Bütün mesele anlatılan hikaye sonrasında çocuğunuzun “Peki şu nasıl yapılıyor?”, “Peki şu nasıl oluyor?” sorularını sorması. Eğer bunları soruyorsa bilin ki konu ilgisini çekmiş, bir başka deyişle virüsü kapmıştır artık.
Videolar için nasıl hazırlık yaptık?
Öyle uzun uzun profesyonel bir çalışma yapmadık. Gezdiğimiz bütün antik kentlerin tadını çıkarırken bir taraftan da çekim yaptık… Ada yol boyunca elindeki kitapları okudu. Gittiğimiz alanlardaki bilgi panolarını da okuduk beraber. Aklında kaldığı kadarıyla anlattı kamera karşısında. Tam kavrayamadığı yerlerde de (ör: Aphrodisias) kağıttan okudu.
Troya gezisine küçük kızım Ege de (4) katıldı, tam bir cümbüş oldu. Tabii ekipte bir küçük çocuk olunca ilgi alanı çıtası biraz aşağı inmiş oldu. Ama ekip 3 kişiye çıkınca farklı aktiviteler de yaptık. Örneğin antik tiyatroda, tiyatro oynadık hep beraber. Hoş, oyunumuz biraz tatil köyü animasyon oyunları düzeyindeydi ama olsun, bu başlangıç. Kim bilir ileride klasik oyunları sahnelerler gerçek ortamında.
İyi de nasıl yapmak lazım?
Efes: Yazları güneye arabayla iniyorsanız, yapmanız gereken Efes’e en az yarım gün, idealinde bir tam gün ayırmaktır. Örneğin akşam saatlerinde Selçuk’a ulaşıp, geceyi orada geçirerek sabahleyin erkenden Efes’i gezmek, öğle sıcağında da müzeyi gezmek iyi bir fikir olabilir. Çok değerli eserlerin bulunduğu bir müzedir Selçuk Müzesi.
Aphrodisias ve Hierapolis/Pamukkale: Aphrodisias ve Hierapolis/Pamukkale gezilerini bir seferde yapabilirsiniz. Pamukkale’ye herkes gider de, Aphrodisias için azimli olmak gerekiyor, keza onun yolu -eski deyişle- sapa… Yeryüzünde bir çocuk yoktur ki Pamukkale’den etkilenmesin. Dolayısıyla ucunda beyaz travertenler varken, Aphrodisias’ın tenha ve kıvrımlı yoluna katlanacaktır.
Troya: Mutlaka Bozcaada, Assos ya da Kaz Dağları’na ya da eteklerine gidiyorsunuzdur. Bir seferinde Bandırma Feribotu kullanmak yerine, Çanakkale üzerinden dönün, böylece Truva’ya zaman ayırabilirsiniz. Yarım gün yeter genel hatlarıyla… Tarihsel önemi çok büyük olmakla birlikte antik kentteki kalıntılar fazla değildir maalesef. Zaten çocuklar isteseniz de istemeseniz de zamanın bir bölümünü tahta atta geçireceklerdir, size naif gelse bile bırakın geçirsinler, o da bir havuç nitekim.
Bu yazıda yer vermediğim, tatilin ana amacı olmasa da aslında farklı bir planlamayla görülebilecek çok değerli antik kentlerimiz vardır… Örneğin, yine bir Bodrum gidişi ya da dönüşü uğranabilecek Priene… Priene hem büyükleri hem de küçükleri etkileyecek bir görselliğe sahiptir…
Bu yaz gitmeyi planladığım yerlerden birisi de Bergama idi ancak maalesef evdeki hesap agoraya uymadı. Bergama geniş bir alana yayılmış çok güzel bir antik yerleşimdir. Müzesinde de çok değerli eserler yer alır. Özetle listeye alınması gereken yerlerden birisidir.
Var mı bunlarla ilgili kitap falan?
Var… Ülkemizde de idealistler var, büyükler bile arkeolojik mirasımıza hak ettiği özeni göstermezken, çocuklar için arkeoloji kitabı yazanlar var, ne güzel…
Özellikle Bulut Yayınları’ndan çıkmış pek çok kitap var. Ada, bunların bir kısmını okudu, sanırım bu yaz tüm seriyi tamamlar.
Derman Bayladı’nın yazdığı “Ece ile Arda Efsaneler Dizisi”nde yer alan kitaplar: Pamukkale’den Antalya’ya, Ece ile Arda Çanakkale’de, Peri Bacaları Ülkesi’nde, İstanbul’un Yüreğinde, Ege’den Eski Kentler Efsaneler, İstanbul’dan Bizans’a, Hitit’lerin İzinde, Sümer Herkülü Gılgamış ve Tufan Öyküleri, Homeros’tan Dede Korkut’a Destanlar ve Tepegöz Masalları, Antalya’dan Antakya’ya Kıyı Kıyı Akdeniz, Altın Post Yolcuları…
Bunların yanı sıra yine çocuklara yönelik mitoloji kitapları da var, “Gençler İçin Bir Demet Mitoloji” gibi. İngilizce dilinde ise epey web sitesi var, onlara da göz atabilirler.
Sadece kitap yeter mi?
Yetmez… Bence en önemlisi de arkeoloji yaz kampları.. Bence çocuklar için müthiş bir deneyim. İnternet’ten kısa bir araştırmayla bulunabiliyor bu yaz kampları.
Ada’ya ben antik yerleşimleri gösterdim, arkeolojik çalışmalara dair henüz bir şey görmedi. Ama eminim bir süre sonra o da arkeolojik kazılar konusunda bilgi edinmek isteyecektir, o zaman da beraber bir arkeoloji yaz kampı ayarlarız artık ona.
Ne demiştik en başta? Göstermek, anlatmak, tanıtmak biz anne-babalardan, gerisini getirmek (ya da getirmemek) çocuklardan…