Gezi Parkı’na ilk gittiğimde muhtemelen bir buçuk- iki yaşlarındaymışım, annem eylemler sırasında anlatmıştı. Çocukken Taksim tarafındaki parklarda oynarmışım, ben pek hatırlamıyorum gerçi. Gezi Parkı’na sık sık giderdim ama farkında değildim. Parka gittiğimde ismini sorma alışkanlığım yoktur da…
2- Gezi şenlik olmadan
Mayıs ayında eylemler başladıktan hemen sonra küçük kardeşim, annem ve babamla birlikte akşam saat dokuz civarında Gezi’ye gittiğimizde, davul, marakas ve daha bir sürü müzik aletinin sesleri kulaklarımızda çınlıyordu. Herkes şarkı söyleyip dans ettiğinden müzik yapılan yere ulaşmamız zaman almıştı.
Annem her türden insanın kaynaştığını söyledi. Daha küçük olsam kesin “Kaynayan bir kazan var mı?” diye düşünürdüm.
Ama ben ne dediğini anladığımdan hoşuma gitmişti. Tabii ezilme korkusu da vardı…
Dört yaşındaki kardeşimle saklambaç oynadık. Yunuslu fıskiyeye saklandım ama kardeşim çukura takılıp düştü ve gözlüğünü kaybetti (mavisi kadar sevmediği yeşil gözlüğünü de bu olaydan birkaç ay sonra takside unuttu).
3- Turuncu saçlı kadın mavi gözlüğü bulurken
On beş dakika kadar gözlüğü aradıktan sonra kardeşimin (o herkese merhaba der de) tanıştığı turuncu saçları olan ve yaklaşık 19-20 yaşlarındaki bir kadın kardeşimin gözlüğüyle yanımıza geldi. (Yaklaşık 20-25 kişi gözlüğü arıyordu.) Sonra Yaz’ın (kendisi kardeşim olur) düştüğü yere yeni bir ağaç diktiklerini gördük. Kardeşim tabii hemen ağacı sahiplendi ve birkaç yaprak kopardı! (umarım oradaki abiler görmemiştir.)
4- Gezi şenlik olunca
Annemlerin Gezi’ de açtığı kütüphanede işlere yardım ettim, pankart ve tabelalar hazırladım, hatta rafların tozunu bile ben aldım (bir dahakine önlük takmalıyım). Günde yaklaşık iki milyon kitap geliyordu bence! Günde yaklaşık 4-5 bavul, 25-30 poşet ve sanırım yayınevlerinden de 20-30 koli geliyordu.
Oyulmuş silgilerden 3 damgamız vardı. Ancak yine de kitaplara yetişemiyorduk. Bu nedenle şu ofislerde kullanılan damgalardan getirttik. Ben de damga basıp yerleştirendim ve kütüphanede bedava dövme yapıyordum. Elinde penguen dövmesi ve çeşitli yazılar olanlar beni hatırlar. Bazen okuldan çıkar çıkmaz oraya gidiyordum.
“Bugün dövme sırasında beş kişi vardı” cümlesiyle bile karşılaşıyordum.
Kütüphanenin hemen önünde de dergilik vardı. Beraber yaptığımız tuğla ve mermerden kütüphaneye sığmayan kitaplar yere konuluyordu ve yürümek o kadar zorlaştı ki yarasız dizim kalmadı. Bir kere de Gezi’nin içinde kayboldum. Benimle röportaj yapmaya bir kadın geldi utangaç biri olduğumdan, önce “hayır” dedim ama annemin bana kötü kötü baktığını görünce kendimi kadının peşinde koşarken buldum.
Röportaj bitince kütüphaneye geri dönmeye çalışırken kayboldum. Hatta revirin içine bile girdim, hem de revir olduğunu bile bilmeden.
Canım karpuz çekmişti ve karpuz bulabilmek için bütün parkı tavaf ettik.
Biraz ara vermeliyim, babam karpuz getirdi.
(editöre not: Buraya karpuz görseli girecek tabakta!)
5- Şenlik sonrası
Birkaç hafta önce kardeşim, babam ve bir arkadaşıyla Gezi’ye gittik (eylemler bitince). Babam “Çimenlere oturup dinlenelim.” dedi ama ben fazla titiz davranıp “elbisem kirlenir” tavrına girdim. Kardeşimle köpek, pembe çiçek ve kedi aramaya başladık. Tabii babam fazla uzaklaştığımızı düşündü ve bizi oturduğu yere geri götürdü.
Umarım Gezi Parkı’na tekrar gidebiliriz, AVM olmayana tabii.