23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın hemen ertesinde kaleme aldığım bu ilk yazıyla birlikte, bütün çocukların; “çocuk” olabildiği, şiddetten, tacizden, yoksulluktan ve savaşlardan uzak kaldığı günler diliyorum ki her gün bayram olsun Bacaksız’a…

Senede bir gün, özel olarak seçilmiş bir okuldan yine özel olarak seçilmiş bir çocuğu meclis koltuğuna oturtarak şen kahkahalar patlatan bütün siyasetçilere sesleniyorum: Bir kere de bizim mahallelerden, bizim okullardan bir öğrenci seçin ya, ne olur? Ne yalan söyleyeyim. Ben çocukken bu duruma çok özenirdim. Okulda hem inek denebilecek derecede başarılı, hem başını yerden kaldırmayacak kadar saygılı!!! Öğretmenlerin parmakla gösterdiği bir ana kuzusu, bir o kadar da sosyal bir çocuk olunca, bir gün bizim okula gelseler kesin beni seçerler diye düşünürdüm. Onca yıl büyüyünce ne olacakasın bakalım diyenlere, ülkemin ilk kadın cumhurbaşkanı olacağım derken de gayet ciddiydim! Ama onlar hiç gelmediler. Sonra o yurtdışından gelen misafir çocuklara da çok özenirdim. Gelseler bizde de kalsalar, sonra mektup arkadaşım olsalar diye hayaller kurardım, ama onlar da bizim okulumuza

Uğur Kaymaz

gelmemişti hiç. Sadece TRT törenlerinde televizyondan izleyip iç geçirirdim. 23 Nisan masraf demekti, kostümdü, pabuçtu, gösteriydi derken ana babalar bir çocuğun eksiğine yetişse diğeri açıkta kalırdı. Bayrammış seyranmış kim dinle? Çocuk dediğin yoklukla tanışmalı, haddini bilmeli, parası olmayan gösteriyi uzaktan izlemeli, di mi ama? Bakın daha hiç Uğur Kaymaz demedim; Ceylan Önkol demedim… Neden bu bayram kutlamalarının sönmüş bir balonu anımsattığını düşünürken, yirmi yıl öncesine gittim. Siz şahitsiniz. 13 yaşında teröristmiş bu, diyip kurşuna dizilen Uğur’u, koyun otlatırken küçücük bedenine havan topu düşen Ceylan’ı yıllar geçse de unutmam mümkün değil ki… Ben nasıl bayram kutlayayım. Ya ben nasıl kutlayayım? Bir günü değil, her günü bayram gibi yaşasın çocuklar. Tüm bu sitem, bu dileğe olan sarsılmaz inancımdandır. Buradan çok uzaklarda da çocukların en büyük derdi sadece diş perisi olsun isterim.

Gelelim haftanın kitabına… Ermeni Masalları

Bu hafta size bir masal anlatacağım… Hangi dilde yazılırsa yazılsın, hangi çocuğa anlatılırsa anlatılsın “...bir varmış bir yokmuş diye başlar tüm masallar; mutlu sonla biter bu coğrafyada. Kuşaklar geçse de bütün Bacaksız’lar bilir. Aslında gökten elma falan düştüğü yoktur da düşebilme ihtimali güzeldir hep. Umut etmek iyidir çünkü ve bunu bir çocuktan daha iyi kimse bilemez. O yüzden kafası, yüreği kapkara olan kim varsa, hayatı boyunca bir masal dinlememiştir, masalın sonunu beklemeden uyumuştur derim hep.

Ceylan Önkol

Ağustos 2010’da Can Yayınları tarafından yayımlanan Ermeni Masalları Feyza Zaim tarafından derlendi. 116 sayfalık Ermeni Masalları’nı An-Su Aksoy resimledi. Toplam 14 masaldan oluşan kitapta anlatım akıcı ve oldukça sade. Kitabın başına bu masalların, önemli bir Ermeni cemaatinin yaşadığı Muş’ta, Sahag Movsisyan tarafından 20. yüzyılın başlarında derlendiği not düşülmüş. Hayal gücününün sınırları aşıp, farklı dillerde anlatılan masallarla buluştuğu ve yalnızca karakalem resimlerin eşlik ettiği bu masalların yalnızca çocuklara değil büyüklere de hitap ettiğini söylemeye gerek bile yok. Kitapta yer verilen masallar; “Aslanzade ve Zanpolate”, “Başkasının Malı”, “Dalgacı’yla Üç Kafadar”, “Elmas İşlemeli Gömlek”, “Haçını Sırtında Taşıyan Çocuk”, “Kâhin Uçurtma”, “Kibirli Çocuk”, “Kör Talih”, “Nerso”, “Sandıktaki Kız”, “Sular Sultanı”, “Topal ile Nev”, “Toprağın Gücü”, “Yılan,Yabanarısı ve Kırlangıç”.

Okudukça, bugüne kadar dinlediğimiz diğer hikâyelere ne kadar benzediğine şaşıracaksınız. Benden söylemesi.

Arka Kapak’tan:
“Bu masallar hepimizin… Ermeni Masalları, Anadolu’da yüzyıllarca birlikte yaşamış insanların yarattığı ortak dili ve kültürü anlatıyor bizlere. Birbirinden renkli kahramanlarımızın başlarından geçenler aracılığıyla kişisel değerlerin önemini ve aklını kullanmanın gücünü vurguluyor. Biz de bu kitabı, masal dinlemekten hiç bıkmayan siz “masal canavarları”na armağan ediyoruz. Gerçeklere giden yolda sizlere ışık tutması dileğiyle…”

Haftaya görüşmek üzere!