Bilbo Baggins’in yüz on birinci yaş günüydü. Bu kadar güzel ve eğlenceli bir günde Bilbo’nun esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolacağı kimsenin aklının ucundan bile geçmezdi.
Aslında Shire’da bunu anlatsanız bütün hobbitler bu kişilikten her şeyi beklediklerini söylerlerdi. Çünkü Bilbo bir elli yıl kadar önce esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolmuş ve sonra ortaya çıkmıştı. Ancak bu olayın sonunda sonu gelmeyen bir servete kavuşmuştu. Ayrıca garip bir şekilde yaşına rağmen çok genç gösteriyordu.
Herkes böyle söylüyordu ancak Bilbo genç falan göstermiyordu, bildiğiniz yaşlanmıyordu. Bilbo’nun yeğeni Frodo’yu ise sonu gelmeyecek olan bir serüven bekliyordu…
Annem kitabı ilk eve getirdiğinde paketin içindeydi. Üç cildin birleşimi olduğu için paketin içindeyken kitaptan çok tuğlaya benziyordu. Kitabı çıkardı annem. Üstündeki ismi okuduktan otuz saniye sonra kendimi odamda kitap okurken buldum. Kitabı okuduğum süre boyunca elimden bırakamadım. Kitap ne kadar bir ton olsa da gittiğim her yere taşıdım.
Kitabın dili o kadar güzel ki kitapta birinin şapkası yere düştüğünde, kalkıp salonun yerinden şapkayı kaldırma isteği geliyor içinizden. Havanın soğukluğu anlatılırken üşüyorsunuz, yani J.R.R Tolkien bize maceraları en ön sıradan seyretme hakkı tanıyor.
Yüzük Kardeşliği’nde en sevdiğim bölüm Frodo, Aragorn ve üç hobitin bir dağa saklandıklarında, iki hobitin görüneceklerini ve bunun sonuçlarını düşünmeden ateş yakmalarıydı. Bunun sonucunda kara muhafızlar tarafından görüldüler. En iyisi ben burada kesip sizin içinizdeki kitabı okuma isteğini kuvvetlendireyim.
Şimdi büyük bir çoğunluk filmini izledikleri kitabı okumaya ne gerek var diyecekler. Ancak ben kitabı okuduktan sonra filmi izlediğimde hayal kırıklığına uğradım. Filmde her şeyi atlamışlardı. Hiçbir ayrıntı yoktu. Siz de kitabı alıp okursanız benim gibi düşüneceğinize eminim. Filmi ailecek izledik ve (benim annem ve babam kitabı okumadılar da) annem ile babam müthişti dediler, benim ise hayallerim yıkılmıştı. Umarım siz de bu kitabı okurken gerçekten de film kötüymüş diyerek okursunuz ve kitabın içine benden daha fazla girersiniz.
Filmde özellikle tipleri çok farklı hayal etmiştim. Mesela benim gözümün önünde canlanan Frodo tipi çok daha farklıydı, yerler de öyle. Mesela Gondor’u ya da Mordor’daki kara kapıyı gözümde çok farklı canlandırmıştım. Kitapta hem kötü hem iyi yanları olan Gollum’u çok farklı hayal etmiştim. O benim gözümün önünde daha ıslak, vıcık vıcık ve iğrenç canlanmıştı.
Bir de son olarak size en çok hoşlandığım karakterden bahsetmek isterim. Benim en sevdiğim karakter çoğu okuyucu gibi Frodo değil. Ben en çok Sam’den hoşlanıyorum çünkü bütün yolculuk boyunca Frodo’ya destek oldu.
Kitabın arka kapağında da yazdığı gibi “Dünya ikiye bölünmüştür denir Tolkien’in yapıtı söz konusu olduğunda, Yüzüklerin Efendisini okumuş olanlar ve okuyacak olanlar.”
Eğer kitabı okumaya karar verirseniz muhakkak önsözünü okuyun, derim…