Dışarıda yağmur yağıyor, şimşekler çakıyor, gök gürlüyor. Ayaklarım komik ve renkli çoraplarıma kavuştu sonunda… Fincanımdaki sahlepten çıkan tarçın kokusu bütün odayı sararken, arka fonda Closer söylüyor sevgili Travis. Tam şu an, yıl 2012.. 16 Eylül, Pazar akşamı ve saat on bire beş varken oluyor tüm bunlar. Bir de bulutlar var ki Haliç’ten geçiyor ve memleketin dört bir yanına dağılıyorlar. Yaşadığımız bu anlar, o bulutların gölgesi altında yine.

Her gün bitmesini umut ettiğim ama bir türlü bitmeyen, geçmeyen şeyler var. Haberleri açtığımda duyduğum tek şey ölü sayıları. Hiç bir hesaba, hiç bir kitaba sığmayan ve artık vicdanımı iyiden iyiye sızlatan ölü sayıları. 16’sında 8,5 aylık hamile onlarca Ünzile’lerden biri daha kapadı gözlerini. Kocanın biri karısı öldürüp cesedi tren yoluna bırakıp intihar süsü verdi. Kaz Dağları yandı. Grup Yorum solistlerinden Selma Altın gözaltındayken sağ kulak zarı patladı. 3 yaşındaki Dilan’a ne olduğu konusunda ise hâlâ korkularım var. 15 Eylül acısı dinmeyenimizin, Hrant’ın doğum günüydü sonra, iyi ki doğdu Hrant… Bu topraklara miras bıraktığı değerler, kardeşlik ve barış için verdiği mücadele var olacak.. Yine 15 Eylül’de Ankara’da 4+4+4 protestosu vardı. Binlerce kişi çocuklarının geleceğine sahip çıkmak için alandaydı. Ama ne zaman ki kürsüden 6 yaşında okuldaki lavabonun kırılıp şahdamarını kesmesi sonucu hayatını kaybeden Efe Boz’un annesinin yazdığı mektup okundu, gözümüzün yaşını saklayamadık. Takdir-i ilahi diyenler, melek oldu diyenler, senin oğlun zaten yaramazdı diyenler yine duymadı o mektubu. Ama artık büyütecek bir Efe’leri olmadığı için olayı büyüten ailesi başka Efe’lerin ölmemesi, sağ salim okula gönderilen çocukların yine sağ salim evlerine dönmeleri için tüm acılarını haykırdılar ve haykırmaya devam edecekler.

Dedim ya Haliç’ten bulutlar geçiyor bu hafta ve insan olan hepimiz üşüyoruz.

Görkem Yeltan’ın kaleme aldığı dokunaklı, aynı zamanda oldukça sürükleyici olan Haliç’ten Bulutlar Geçerken orta okuldayken okuduğum Şeker Portakalı’nı anımsattı bana. Hikâyesi ile değil, tamamen hissettirdikleri, okunduktan sonra bıraktığı tatla ilgili bir benzetme olduğunu söylemeliyim. Bitirmeye kıyamadığınız sırf bu yüzden elinizde sürüklenen kitaplar vardır ya; Haliçten Bulutlar Geçerken benim için tam da öyle oldu.

Beş yaşındaki Rojin ile bir milyon yüz yedi buçuk yaşındaki Yeşil Saç’ın Haliç’in deniz kokan sokaklarında yaşadıkları maceraları inanılmaz güzellikte anlatmış Görkem Yeltan. Anlatım dili oldukça anlaşılır ve sadeylen hayâl dünyası öylesine zengin ki, herhangi bir kitap değil bir dünya ile de tanışmış olacak minikler. O dünyada kimler ve neler mi var? Çevreci bir kraliçe, kırmızı yanaklı ejderha, ejderhanın kuyruğunda sallanan balıklar, takım elbiseli yılan Serpen, sevimli cırcır böceği Lacigale Rojin’e eşlik eden isimler. Bu büyülü dünyanın sırrı Rojin’de saklıyken, Rojin’in sırrı ise Haliç’in sokaklarında saklı. Hikâye yokluğa, yoksulluğa ve her şeye inat var olan çocukluğa götürüyor bizi. Şimdi saklanacak ve saklayacak yer ararken bir zamanlar çocukların yağmur yağdığında sokağa çıktıklarını hatırlattığı gibi. Abiler ablalarla kurulan ve anne babadan gizlenen hayâller gibi, komşu teyzeler, çok sevilen büyükanneler büyükbabalar ve hastalanınca içilen ıhlamurlar gibi… Herkeste aynı etkiyi bırakır mı bilemem ama sanki sevdiğim ve korktuğum bütün kahramanları tek hikâyede bir araya getirip yepyeni anlamlar katmış Görkem Yeltan. Belki o nedenle Serpen’i Küçük Prens’i gezegenine gönderen yılana, Yeşil Saç’ı Alice’in tavşanına, ve hissettirdikleriyle Rojin’i Zeze’ye benzettim ben. Doğan Egmont’tan çıkan bu güzel kitap toplam 94 sayfa… 9 yaş üstü çocuklara hitap eden ve bir solukta okunan bu hikâyeyi çocuklar kadar büyüklerin de okumasını tavsiye ederim.

Bu arada kapağın güzelliğine değinmeden edemeyeceğim. İnsanın evine asası geliyor! Kapak tasarımını yapan Sedat Girgin’in de emeğine sağlık!

Şimdi ne zaman yolum Haliç’e düşse, Rojin’i bulacağım o bahçeli ve asıl sahiplerinin atıldığı evlerin önünde. Kimbilir belki bir gün Yeşil Saç’ı da görürüm?

Kapaktan:

“O kadar çok seviyorum ki, göremezsin.”