Aydın’da doğmuş Yeşim. Oyuncu. 1996 yılından beri onu tanıyoruz ve seyrediyoruz. 2004 yılında İnşaat filmindeki rolü ile 9. Sadri Alışık Ödülleri, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülünü kazanmış. 2006 yılında Mehmet Aksın’la evlenmişler. Mehmet, 1992 yılında reklam filmlerinde görüntü yönetmenliği yapmaya başlamış. Birçok ödülü olan Mehmet’in adı, mesleğinde en iyiler arasında geçiyor.

Biz onlarla Gümüşlük’te beraber oynamaya çalışan çocuklarımız sayesinde tanıştık. Sonra Facebook’ta arkadaş olunca ortak arkadaşlarımız, kesişenlerimiz, dertlerimiz olduğunu daha iyi anladık.

Bu arada çocuklarla teknede yaşadıklarını fark edip bu konuda bir konuşalım istedim ama aramızda o sırada 8 km. olmasına rağmen, denk düşemeyip sanal bir söyleşi yaptık. Çocuklardan önceki tekne yaşantılarını o zaman yazdıkları blogundan okuyabilirsiniz. Yeşim’in adını Uzunçorap’ta daha sık göreceğimizi umuyor ve sizi denizde geçen hayatları ile baş başa bırakıyorum.

Nasıl başladı deniz ile ilişkiniz?

Benim denizde yaşamla tanışmam Mehmet’le başladı. Kendisi dışında hayatıma kattığı en güzel şey tekne. İlk zamanlar teknemiz yoktu, babasının Büyükada’da bağlı 9.40 bir palası vardı. Sık sık onunla çıkar Marmara’da yelken yapardık. Sonra ilk teknemiz Ma’yı aldık. Ve maceramız başladı.

Ne zamandır ve neden teknede yaşıyorsunuz?

Hep hayalimizdi teknede yaşamak, yolda olmak. Bu, bir şekilde bize dayatılan biçim ve sınırlara nanik yapmak belki de. Evi kapatıp tekneye taşınalı sekiz yıl oldu. İstediğim an demirimi alıp gidebilme imkanı gerçek bir özgürlük benim için. Ve her yerde yolcu hissetmek mekan ve zaman algımı çok değiştirdi. Zorunluluktan uzak, sahici bir seçim her an ve her yer. Bu duyguyu çok seviyorum.

Karada yaşanan yıllar için pişman mısınız?

Asla! Kara hayatı kötüdür, deniz hayatı iyidir diye bir şey yok. Sadece hayalini kurduğum bu yaşantının gerçekleşmesinden dolayı mutluyum.

Can Yunus ve Nehir kaç yaşındalar?

Can Yunus ve Nehir 23 aylıklar.

Anne, baba olmak hayatınızda neler değiştirdi?

Duyduğum ve tanıklık ettiğim annelik halleri çocuklarım olunca başka türlü hissedeceğimi düşündürmüştü. Hep o cümle vardı; anne olunca anlayacaktım. Bir süre bir şeylerin değişeceğini bekledim ama sakarlığımın geçmesi dışında pek bir şey değişmedi. O söylenen ulvi hâl gelmedi bana. Annelik bir kimlik olmadı benim için. Sanırım bastırılmış kadınlığın muhteşem dönüşü ”annelik”. Neyse ki kadınlığımı annelik üzerinden tanımlamaya ihtiyacım olmadı. Bu çocuklar için de ezici bir baskı olurdu.

Ya denizde anne baba olmak hayatınızda bir şey değiştirdi mi?

Elbette. Önceleri seyir halinde iki kaptandık, vardiya usulü giderdik. Ama şimdi bir kişinin sadece çocuklarla ilgilenmesi gerekiyor, dolayısıyla uzun seyirler çok mümkün olamıyor. Ayrıca teknede yapılması gereken çok iş oluyor; fakat çocuklar çok meşgul ediyorlar ve yapılacaklar listesi asla bitmiyor. Ama bir kaç sene içinde durumun farklılaşacağını düşünüyoruz.

İkiz büyütmek size bir şey öğretti mi?

Farklılığın ne kadar güzel olduğunu hatırlıyoruz her gün. Ve onlarla yaşadığımız her deneyim olayların oldukları gibi değil algılandıkları gibi yaşandığını öğretiyor bize yine yine yeniden.

Ne farkı var sence tek çocuktan?

Bize tek çocuk hüzünlü gelmeye başladı. Öyle neşeli ki iki çocukla yaşamak. Ama benim için en önemli ve zor olanı adaletli olmak. Hayatımdaki hassas mevzudur adalet ve şimdi her an adil olmamı gerektiyor iki çocuğun büyümesine eşlik etmek.

İkiz görünce sorulan münasebetsiz sorulara hazır cevaplarınız var mı?

En çok sorulan soru ‘Aaa bunlar ikiz mi?’

Yok biri diğerinin gölgesi! Karşılaştırma hevesi de pek fena: hangisi daha yaramaz, bu daha güler yüzlü, bu daha sevimli. Sanki çocuklar duymuyor gibi yanlarında rahatlıkla yorum yapabiliyorlar. Bir de sık rastladığımız olumsuz yaklaşım var. Ne kadar zor, ayy nasıl başa çıkıyorsunuz, allah sabır versin… Evet kolay değil, çok meşgul ediyorlar. Ama bundan çok daha öncelikli yoğun bir sevgi, bitmeyen bir eğlenme hali yaşıyoruz. Bunu göremeyip resme karanlık taraftan bakmayı çok acıklı buluyorum.

Çocuklar denizde yaşamaya ne zaman başladılar?

Onlar hep denizdeydi. Tüm hamileliğimi teknede geçirdim. Doğum başladığında da hastaneye tekneden gittik. Ertesi gün çocuklarımızı kucaklayıp teknemize geldik. Hatta kuvvetli bir rüzgar vardı. Savrulan savrula zor binmiştik tekneye. Bir hafta sonra da yoldaydık.

Tüm sene teknede misiniz?

Elbette, başka bir evimiz yok. İnsanları buna inandırmak zor oluyor, hele çocuklardan sonra.

Nasıl bir teknede yaşıyorsunuz?

Daha önce 11 metre bir yelkenlimiz vardı. Dört yıl yaşadık onunla. Çok keyifli bir Akdeniz gezisi yaptık. Çocuk yapmaya karar verince daha büyük bir tekneye ihtiyacımız olduğunu düşündük ve uzun süre uygun tekneyi aradık. Sonunda aradığımız tekneyi Finlandiya’ da bulduk. Dört yıl önce heyecanla Finlandiya’ ya gidip üç ay süren bir yolculuk sonunda Türkiye’ye getirdik. Kendisi 15 metre boyunda keç arma bir yelkenli, 1981 yapımı Nauticat 52. Pilothouse dediğimiz içeride de dümeni olan, haliyle oturma alanından dışarıyı görebildiğimiz oldukça geniş bir yaşam alanına sahip bizi her gün varlığıyla heyecanlandıran bir tekne.

Geziler dışında sabit bir yerde misiniz yoksa liman değiştiriyor musunuz?

Genellikle Gökova Körfezi’nde küçük bir koyda kışlıyoruz. Oldukça sakin ve yemyeşil bir koy. Çok mutlu oluyoruz orada. Yaz gelip kalabalıklaşmaya başlayınca alıyoruz demirimizi dolanıyoruz. Benim çalışmam gerektiğinde, ki bu uzun süre İstanbul’ da olmak demek, Kalamış Marina’ ya bağlanıyoruz.

Teknede olmanın sevmediğin ya da bezdiren bir yanı var mı senin için?

Seyahatlerimizde genellikle korunaklı bulduğumuz koylarda demirde kalıyoruz. Karaya çıktığımızda kıyıdan çok uzaklaşamıyoruz. Çünkü rüzgar kuvvetlenebilir, yön değiştirebilir ya da başka bir tekne üzerimize demir atabilir ve demir tarayabiliriz. Bunun gibi sebeplerle kıyıya uzak yerlere gidemiyoruz. Ancak marinaya bağlanarak mümkün ama pahalı olduğu için tercih etmiyoruz.

Hayatınızın karadaki ev hayatından farkı var mı? Avantaj ve dezavantajları neler?

Tüketiminize hep dikkat etmeniz gerekiyor. Depolardaki su, elektrik panellerinden elde ettiğiniz enerji ve her türlü atık için sınırlı alanınız var. Hâliyle karadaki tüketim vurdumduymazlığına yer yok denizde. Tekneye ekleyeceğiniz her yeni eşya yaşam alanından çalacağı için bir şey alırken gerçekten ihtiyacım var mı sorusunu iki kere soruyorsunuz. “Konfordan” uzak bu yaşantı insanı daha bir uyanık tutuyor. Doğayla birlik olduğunuz için rüzgarı, denizi hep takip ediyorsunuz. Demir tarıyor mu, tekne de her şey işler durumda mı, … sürekli bir dikkat gerektiriyor.

Teknede yaşamak iş hayatınızı etkiliyor mu? Aktif çalışmaya devam ediyor musunuz?

Önceleri bırakıp gittiler algısı vardı, alternatif bir hayat ezberleri zorluyor. Ama simdi ikna oldular. Mehmet, Görüntü Yönetmeni, daha çok reklam çektiği için kısa süreli çalışmalar oluyor. İstanbul dışında devam edebiliyoruz. Ben oyunculuk yapıyorum. Sıklıkla dizilerde yer alıyorum. Çalıştığım zaman İstanbul’da olmam şart tabii.

Daha pahalı ya da daha ekonomik mi denizde yaşam?

Eğer teknedeki işler için profesyonel birilerine ihtiyaç duyuyorsanız ucuz değil. Ama bizim gibi her işini kendi yapan denizciler için durum farklı. Ayrıca tüketimimiz şehir yaşamına göre çok kısıtlı, haliyle daha ucuz bir hayat sürdürüyoruz.

Teknede olmak siz ve çocuklar için sosyalleşme sıkıntıları yaratıyor mu?

Teknede yaşamak değil ama sakin bir koyda yaşamak sosyalleşme adına biraz zorluyor bizi. Daha kalabalık bir yerde demirlemeyi düşünmeye başladık. Ama zaman içinde zaten azaldığımızı görüyorum. Ya biz doğru insanlarla karşılaşamıyoruz ya da hayattaki dertlerimiz çok farklılaştı.

Teknede yaşayan yetişkinlerin ve büyüyen çocukların akranlarından ne farkı var sence?

Doğaya yakınlık. Hayatta kalma becerisinin öncelikli olması. Tüketim tuzaklarından uzak bir yaşantı. Gezegenle daha dürüst ve samimi bir ilişki. Ama tüm bunlar teknede yaşamanın dışında bizim tercihlerimiz galiba.

Çocuklar çoğunluktan farklı bir hayat yaşadıklarının farkındalar mı? Diğer çocuklardan bir farkları var mı?

Diğer yaşantının farkında değiller ama görüyorum ki yaşıtlarına göre çok daha dikkatliler. Vücut koordinasyonları çok gelişkin. Teknede bir çok yetişkinden çok daha dengeliler. Ayrıca doğayla iç içe yaşayan her çocuk gibi rüzgara, güne, aya, hayvanlara karşı çok duyarlılar. Teknede yaşamanın dışında ayrıca bizim seçimlerimizden kaynaklı olarak hayatlarında televizyon ve tablet bilgisayar yok. Bizden ilgi talep ettikleri zaman kolaya kaçmayıp onlarla uzun uzun ilgilenmeye çalışıyoruz. Bu aralar ikiz olmalarının avantajını yaşamaya başladık. Birbirleriyle daha sık vakit geçiriyorlar. Ama aynı zamanda kavgaları da çoğaldı!

Herkesin aklına gelen sorudur. Tehlikeli ve de sıkıcı değil mi teknede çocuklarla yaşamak? Olmazsa olmaz kurallar vardır muhakkak, nelerdir onlar?

Aksine ben evlerde çok sıkılıyorum. Duvarlar üstüme üstüme geliyor. Hele apartmanda her yanımda insan olması içimi fena daraltıyor. Çocuklar da hiç sıkılıyor gibi görünmüyor. Zaten her gün uzun yürüyüşler yapıyoruz ormanda. Tehlikeye gelince, evet bir eve kıyasla daha fazla tehlike içeriyor. Ama gerekli önlemleri alıyoruz. Ayrıca henüz küçük olmalarına rağmen çocuklar da oldukça dikkatliler. Asla çiğnenmeyen kurallarımız var. Can yelekleri olmadan bota binip inmek yok. Güvertede onları yalnız bırakmak yok. İskelede tek başına yürümek yok gibi.

Açıklama yapmak zor oluyor mu yurdum teyzelerine? “Aaaa üşür onlar evladım teknede hasta olur” cümlesine hazır bir cevabınız var mı artık?

Bizim cevaplarımız var ama onlar anlamamakta ısrar ediyor. Bir de bizi çatısı olmayan bir sandalda hayal ediyorlar sanki. Toplum olarak denizle ilişkimiz pek iyi olmadığı için bilmeyenlere anlatması zor oluyor.

Az eşyalı olmanın lüksünü bize anlatır mısınız? Diğer çocuklu ailelere bakınca neler üstünüze üstünüze geliyor?

Çocuklara mama sandalyesi ve çocuk arabası dışında bir şey almadık. Kaldı ki arabalarını da pek kullanmadık. Emekleyene kadar kucağımızda taşıdık, sonra kah kucakta, kah omuzda. Zaten artık yürüyorlar. Kıyafet olarak çoğunlukla arkadaşlarımızın çocuklarının küçülenlerini kullandılar. Zaten çok temiz ve lekesiz olma gibi takıntılarımız yok. Haliyle az kıyafetle idare edebiliyoruz. Çocuk meselesi de ciddi bir tüketim tuzağı. Evet çok eğlencelik şeyler var, ama gerekli mi. Bizce hayır.

Karada hayata dönmeyi düşünüyor musunuz?

Bazen toprakla uğraşmayı çok istiyorum kendi adıma ama sabit bir yerde yaşama fikri iyi hissettirmiyor. Şu an için denizde çok mutluyuz.

Çocuklarla büyük turlara ne zaman ve nasıl bir rota ile çıkmayı düşünüyorsunuz?

Biraz onlar belirleyecek zamanlamayı. Şu an uzun seyirlerden keyif almıyorlar. Herhalde bir iki seneye değişir bu durum. Acelemiz yok, kendimizi zorlamak istemiyoruz.

Bizde pek rastlanmasa da dünyayı tekneyle dolaşan bir sürü çocuklu aile mevcut. Bildiğim kadarıyla çocuklar ev eğitimi alıp, varılan limanlarda uluslararası geçerliliği olan sınavlara girip eğitim hayatlarını sürdürüyor. Sizin benzer bir arzu ya da planınız var mı?

Mevcut eğitim sistemine hiç inancım yok. Yaşadım, biliyorum. Tüm yaşam coşkumuzu öldürmek ve bizi birbirine benzer sistem parçaları yapmak üzerine kurulu bir düzen. Hâliyle çocuklarımın en değerli zamanlarını o ruhsuz duvarlar arasında geçirmelerini istemiyorum. Türkiye’ de okula gitme zorunluluğu var ama koşullarımızı zorlayıp okulsuzluğu becereceğimize inanıyorum.

Nedir okulsuzluğun alternatifi ya da nasıl bir eğitimdir hayal ettiğin?

Okul ve belli bir müfredat dışında çocuğun potansiyeline dayalı, onun merakına güvenen bir eğitim düşlüyorum. Karşılaştırma ve yarıştırmanın uzağında farklılıklara saygılı bir öğrenme hali. Ev okulu hatta daha radikali okulsuzluk. Bence denemeye değer.

Sizin gibi yaşamaya niyetlenenlere tavsiyeniz var mı?

Bence her zaman başka bir alternatif var. Hayatımızdan memnun değilsek sızlanmayı bırakıp neler yapabileceğimize bakmalıyız. Özellikle çocuklu aileler kendilerini mevcut sisteme daha bir mecbur hissediyorlar. Bence ebeveyn mutluysa çocuk da mutlu oluyor. Yalan bahanelere kanmayıp cesaretli olmalıyız.