Çok sıcak yaz akşamında evin damına çıktık. Elimizde çay bardağımız, oyuncak bebeğimiz, kitabımız.

Güneş, işte batıyor. Birazdan bu çok iyi bildiğimiz bahçemiz bize yabancılaşacak kararan gökyüzüyle birlikte. Sokak lambaları yanacak, evlerin ışıkları aydınlatacak dağları. Bir dağ boyunca sıralanmış yazlık evler ışıl ışıl yapacak etrafı ve gelecek aşina olduğumuz soru:

– Neden bu kadar çok lamba yanıyor akşamları?

– Geceden korktukları için.

Rengin ortadan kalktığı, siyahın hakim olduğu sokaklardan, bahçelerden geçmek masallarda mümkündü biz kadınlara.

Bir zamanlar güzel mi güzel bir ülke ve bu ülkeyi yöneten bir padişah vardı. Bu padişahın da birbirinden güzel on iki kızı vardı. Ülke de ülkedekiler de mutluydu mutlu olmasına ama padişahın bir derdi vardı. Padişah on iki güzel kızına her gün bir ayakkabı almak zorundaydı. Çünkü kızların sabahleyin giydikleri yepyeni ayakkabılar ertesi gün kırk yıl giyinmiş gibi eskiyerek paramparça olurdu. Padişah ayakkabı almaktan bıkmıyordu ama bir gece içinde nasıl eskittiklerini merak ediyordu…

Bu masalı okumaya devam ettikçe gecegezen kızların nasıl da gizlice sokaklara çıktığını, sabahlara kadar dans edip dolaştıklarını, sanki çok da yaşadığımız bir şeymiş gibi dinliyoruz.

Ya da Tomris Uyar anlatıyordu öyküsünde bize geceyi:

…Oysa gece uzun ağırlıksızdı. İçinde kolaylıkla her yana her yöreye yol alınabilirdi. Ayaklar, hemen yumuşaklığa gömülür, iki yana uzatılan körebe eller, boşluğu yoklardı.

Gece bedeninden soyulmuş, boşalmış bir iç gömleğiydi. Herkesindi.

Gecegezen Kızlar, önce çanağın ebruli toprak ibrişimlerini yokladı, araştırdı, zorladı, zamanın açtığı incecik bir çatlaktan geçti. Epeski, bildik bir gecede her geceki gibi sakınarak ilerledi.1

Gece, biz kadınlar evlerimizdeyizdir. Güneşin aydınlattığı, ezberimizdeki sokaklar bize yasaktır. Gece üçte denize girmek, güneş doğarken sohbet etmek ya da sokaklarda başıboş yürümek kadın arkadaşlarımızla mümkün müdür?

Gece gezginleri

Büyücüler,

Bacchus rahipleri,

Şarap fıçısı rahibeleri,

Gizli ayin tacirleri.2

Oysa, benim bir günüm 24 saat değildi. Çıkart geceyi, topla 365 ile, gör işte benden çalınan zamanı.

Eşitlik, gece ile gündüzün aynı olduğunu kabul etmekle başlayacaktı.

 

***

1. Tomris Uyar, “Bütün Öyküler, Gecegezen Kızlar, YKY

2. Herakleitos, “Kırık taşlar”, Can Yayınları