Kalıtsal metabolik hastalıklar nadir görülen hastalıklardır. Metabolik hastalıkların hemen hepsi otozomal çekinik yolla kalıtılır. Anne ve babanın taşıyıcı olması halinde bu çiftin her çocuğunda bu kalıtım şekliyle geçen kalıtsal hastalıkların görülme olasılığı %25’tir. Ülkemizde akraba evliliklerinin sıklıkla yapılması metabolik hastalıkların görülme sıklığında artışa neden olmaktadır.
Fenilketonüri (PKU) diğer birçok doğumsal metabolik hastalıkta olduğu gibi otozomal çekinik kalıtım gösteren kalıtsal bir metabolik bir hastalıktır. Cinsiyet ayırımı yoktur, erkek ve kız çocuklarda aynı sıklıkta izlenir. İsmini hastaların idrarında saptanan bir maddeden almaktadır.
Hastalık ilk olarak 1934 yılında Asbjörn Fölling (1888-1937) isimli Norveçli bir hekim tarafında zihinsel geri olan sarışın, mavi gözlü iki kardeşte tanımlanmıştır.
Hasta kişiler proteinli besinlerde bulunan fenilalanin amino asitini tirozin amino asitine çeviremezler. Fenilalanini tirozine çevirmek için gerekli olan ve karaciğerde işlev gören “fenilalanin hidroksilaz (PAH)” enzimi bu hastalarda aktif değildir. Vücutta biriken fenilalanin ve türevleri beyin omurilik sıvısına geçer, burada bileşiklerin düzeyi yükselir ve hasta bireyde zeka geriliğine, sinir sistemini ilgilendiren birçok bulguya ve nörolojik gelişim geriliğine neden olur. Hayatın ilk birkaç ayında hastalık neredeyse hiç bulgu vermez ve fenilketonüri hastalığı olan bebekleri sağlıklı bebeklerden ayıran özellikler fark edilemez. Zamanında tanı konularak tedavi uygulanmayan fenilketonürili çocuklarda 5-6 aylardan sonra zeka ve motor gelişimdeki gerilik dikkati çekmeye başlar. Yaşıtlarından farklı olarak destekli desteksiz oturma, emekleme, yürüme, konuşma becerilerini geç kazanırlar ya da kazanamazlar. Hastalık yenidoğan taraması ile saptanıp ilk 3 ayda tedaviye başlanmaz ise hastalığın şiddetine uyan zihinsel özür gelişmesi kaçınılmazdır. Yine tedavi edilmemiş hastaların yaklaşık %60 kadarında ailesine oranla açık saç rengi, açık göz rengi, açık cilt rengi saptanmaktadır. Hastaların vücüt sıvılarında özellikle idrarda özel bir koku dikkati çeker.
Tedaviye mümkün olduğunca erken başlanması zihinsel performansı olumlu etkileyecektir. İlk hafta tedaviye başlanan olgular ile yaşamın ilk ayı içinde ama daha geç haftalarda tedaviye başlanan olgular arasında, hepsi normal sınırlar içinde olsa bile, zeka gelişimlerinde farklılıklar gösterilmiştir.
Fenilketonürili çocuğun anne ve babasında fenilalanin hidroksilaz enzimi yapımından sorumlu, biri normal, biri bozuk iki gen vardır. Hasta çocuk anne ve babasından bu bozuk iki geni alır. Anne ve babasından bir bozuk gen alan çocuksa anne ve babası gibi hastalığı taşır ancak hastalık belirtisi göstermez. Anne ve babasının her ikisinden de sağlam genleri alan bir çocuk ise tamamen sağlıklıdır.
Türkiye fenilketonüri hastalığının en sık görüldüğü ülkelerin başında gelmektedir. Ülkemizde her 20-25 kişiden biri hastalığı taşımaktadır. Taşıyıcılarda herhengi bir klinik bulgu yoktur. Taşıyıcı olduğu bilinen çiftin her bebeğinde hastalığın görülme olasılığı %25’tir. Hastalığın ülkemizdeki sıklığı 4500 yeni doğumda 1 olarak belirlenmiştir. Yani her yeni yıl ülkemizde 350-400 çocuk bu hastalıkla doğmaktadır.
Fenilketonüri tedavi edilebilir bir hastalıktır. Amaç bebeğin beyni etkilenmeden en erken dönemde tedaviye başlanılması ve bebeğin sağlıklı gelişmesi sağlamaktır. Yenioğan taraması ile saptanıp yaşamın ilk aylarında (ilk 3 ayda) tedavi başlanan hastalarda daha sonra tedavinin aksamaması kaydı ile zihinsel özür gelişmesi beklenmez.
Tedavide genel ilke besinlerle alınan fenilalanin miktarını azaltarak kandaki fenilalanin düzeyini normal sınırlar içinde tutmak ve çocuğun normal gelişmesini sağlamaktır. Vücudun gereksinim duyduğu diğer protein yapıtaşlarının gerekli miktarları ancak bu hastalık için üretilmiş fenilalanin dışındaki diğer protein yapıtaşlarını içeren özel diyet ürünleri ile sağlanabilir. Bu amaçla fenilalanini çok azaltılmış ya da fenilalanin içermeyen özel ve ilaç niteliğinde mamalar ve tıbbi ürünler kullanılır. Tedavi ömür boyu sürdürülür. Diyet tedavisinin aile, metabolik hastalıklarda uzmanlaşmış çocuk hekimi, diyet uzmanı ve laboratuvar uzmanlarından oluşan bir ekip tarafından izlenmesi gerekmektedir. Son yıllarda hastaların bir kısmında enzimin kofaktörü olan tetrahidrobiopterin (BH4) uygulamasına yanıt alınmıştır. İlacın kullanımında amaç yanıtlı hastalarda diyetin mümkün olduğunca serbestleştirilmesini sağlamaktır. Ancak tüm hastalarda benzer yanıtlar alınamamaktadır. Üzerinde çalışmaların sürmekte olduğu “fenilalanin aminoliyaz” enzim uygulaması ise henüz klinik uygulamaya geçmemiştir.
Hastalığın taranarak erken tanı konulabilmesi için yaşamın ilk günlerinde bebek en az 24 saat beslendikten sonra özel bir filtre kâğıdına alınan 2 damla kan teşhis için yeterlidir. Gelişmiş ülkelerde tüm yenidoğanların fenilketonüri yönünden taranması zorunluluğu vardır. Ülkemizde fenilketonüri taraması ilk olarak 1986 yılında Ankara’da Hacettepe Üniversitesi katkıları ile başlamıştır daha sonra ülke çapına yayılmasına çalışılmıştır. Ancak taramanın tam olarak ülke çapına yayılması 25 Aralık 2006 tarihinde T.C. Sağlık Bakanlığı tarafından “Ulusal Yenidoğan Tarama Programı” başlatılması ile mümkün olmuştur. Bu program dahilinde önce ülkemizdeki yenidoğanların Fenilketonüri ve Konjenital Hipotiroidi yönünden taranmasına başlanılmış, 2008 Ekim ayı sonunda da panele Biyotinidaz Eksikliği eklenmiştir. Günümüzde hastalığın “Ulusal Fenilketonüri Taraması” kapsamında doğum hizmeti veren tüm sağlık kuruluşlarında taranması zorunludur. Ek olarak ülkemizde doğumların evde gerçekleşmesi sıklığının halen oldukça yüksek olması nedeni ile tarama amaçlı kan alımı genellikle sağlık ocakları ve ana-çocuk sağlığı ve aile planlaması merkezlerinde yapılmaktadır.
Annenin ilk çocuğu hastalıklı olarak doğmuş ise ikinci bebeğin daha anne karnında iken hasta olup olmadığının belirlenmesi yani anne karnında erken tanı mümkün olabilmektedir. Fenilketonürili çocuğu olan ailenin gerekli genetik çalışmaları yapılmış ve genetik defekt saptanmış ise ailenin bir sonraki çocuğunun hasta olup olmadığı anne karnında tanı yöntemi ile saptanabilir. Genetik çalışması olmayan ya da bu tür çalışma yapılmış olsa bile genetik bozukluğun hangisi olduğu saptanmamış ailelere anne karnında tanı uygulanamaz. Bugün için Fenilketonüri taşıyıcılığını saptamaya yönelik bir test yoktur.
Ülkemizde fenilketonürili hastalara yardım amaçlı kurulmuş olan “Fenilketonürili Çocukları Tarama ve Koruma Derneği” ile “Fenilketonüri ve diğer Kalıtsal Metabolik Hastalıklı Çocuklar Vakfı-METVAK” adlı sivil toplum örgütleri bulunmaktadır. Bu sivil toplum örgütleri:
•Fenilketonüri hastası olan kişilerle ailelerini bir araya toplayarak tanışmalarını ve dayanışma sağlamalarını teşvik etmek,
•Fenilketonürili olan çocuk, genç ve yetişkinlerin diyet uygulamaları konusunda yeni gelişmeleri izlemek, diyet ürünleri ve gerekli ilaç ve mamalar konusunda ilgili kurumlarla ortak çalışmalar yapmak,
•Fenilketonürili bireylerin tedavi ve yaşama uyumları konusunda eğitim çalışmaları yapmak,
•Hastalık nedeniyle özürlü duruma düşenler için özel eğitim ve rehabilitasyon programları hazırlamak ve uygulamak amaçları ile çalışmalarına devam etmektedir.
Ülkemizde ayrıca her yıl 1 Haziran “Ulusal Fenilketonüri Günü” olarak kabul edilmiş olup bu günde konunun önemini anlatan bazı etkinlikler gerçekleştirilmekte, toplumumuz hastalık hakkında bilgilendirilmeye ve bilinçlendirilmeye çalışılmaktadır.