Suriye’deki iç savaşta yaralanan ve zor şartlar altında yaşamaya çalışan çocuklar, hem bedenlerinde hem de psikolojilerinde silinmesi zor izler taşıyorlar.
İç savaşta yaralanan, anne ve babalarını kaybeden, evleri zarar gördüğü için zor şartlar altında yaşam süren çocuklar, savaşın acı izlerini bir ömür boyu taşıyacak. Washington Post muhabiri Carol Morello Antakya’daki kamplarda yaşayan çocukları anlatıyor…
Suriyeli çocuklar için açılmış herhangi bir okula gidin. Sınıf duvarlarının rengarenk resimlerle dolu olduğunu göreceksiniz. Şehirleri bombalayan uçakların, sivillere ateş açan askerlerin, alevler içinde yanan evlerin, çiçekleri ezen tankların resimleri. Bu resimlerdeki kan rengi, bir parça beyaz kağıdın üzerinde olabileceği kadar görünür durumda.
Mustafa Shakr, Damascus’ta bir okulun müdürüyken, şimdi Antakya’da mülteci çocuklar için açılmış bir okulu idare etmeye çalışıyor. Diyor ki: “Çocukların düşünceleri kıpkırmızı. Yaptıkları resimlerde kullandıkları tek renk kan rengi.”
Suriye’deki iç savaş 21 ayını doldurmak üzere. Hem ülke hem de çocuklar üzerindeki etkileri derinleşmeye devam ediyor. Yüzbinlerce insan evlerini terk etmek zorunda kaldılar. Ve aylardır hem şiddete maruz kalıyor hem de yakınlarının ölümlerine tanıklık ediyorlar. Pek çok Suriyeli çocuk bombardıman tecrübesine sahip artık. Açlığın, susuzluğun, ölümün ne demek olduğunu bu erken yaşta öğrendiler.
10 yaşındaki Mahar, Yayladağı’ndaki kampta kalıyor: “Kız kardeşim kötü bir rüya gördü önceki gece. Rüyasında Suriye’ye gitmiş güya, Beşar’ı öldürüp geri gelmiş.”
Aileler ve yardım kuruluşları çocuklara destek olmaya çalışıyor. Mülteci okullarında oyun odaları, sanat programları ve çocukları kendilerini ifade etmeye teşvik edecek etkinlikler düzenleniyor. Bir şekilde normal hayata dönmeleri için çaba gösteriliyor.
Fakat buradaki psikologların sayısı yeterli değil. Okullardaki öğretmenler de çocuklar gibi travmatize olmuş durumda. Gönüllüler ise yeterli olmuyor.
Gönüllülerden Manar anlatıyor: “Ben jinekoloğum. Arkadaşım da inşaat mühendisi. Biz bu konularda uzman değiliz. Burada oluşumuzun tek sebebi yardım etmek isteyişimiz. Onlara söyleyebildiğimiz ‘arkadaşlarına iyi örnek olman lazım’dan ibaret. Bir de Suriye hakkında anlattıkları öyküleri dinliyoruz. Elimizden başka bir şey gelmiyor.”
8 yaşındaki Halepli bir oğlan kampa geldikten 15 gün sonrasına kadar hiç konuşmamış, hep susmuş. Nihayet konuşabildiğinde kurduğu ilk cümle ise “Okulumu yaktılar” olmuş.
Bir başka çocuk askercilik oynuyor… “Ben Suriye Özgürlük Ordusu’ndanım” diye bağırıyor. Sınıfa öğretmenin geldiğini görünce de masanın altına saklanıp ağlıyor bu defa: “Ne olur orduya şikayet etmeyin beni.”
Bu kamptaki okulda 290 öğrenci eğitim görüyor. Hemen her gün okulda bir Esad protestosu düzenliyor, sloganlar atıyorlar.
Velilerden Um Muhammed anlatıyor 9 yaşındaki bir çocuğu işaret ederek: “Oğlum gösterilere liderlik ediyor. Oğlumun ülkesinden nefret etmesini istemiyorum. Ama o ülkesinden ve devletinden nefret ediyor ve geri dönmek istemiyor.”
Kimi çocuklar bariz şekilde travma sonrası stres bozukluğu belirtileri gösteriyorlar. Okul yöneticileri ve psikologlar bu çocukların azınlıkta olduğunu söylüyorlar. Nikaragua, Kamboçya, Batı Şeria ve Gazze tecrübeleri, çocukların böylesi bir travmadan sonra normal hayata dönmelerinin erişkinlerden daha kısa sürdüğünü gösteriyor. İngiliz-Arap Psikiyatristler Derneği Başkanı Nadim Almoshmosh’a göre çocuklar bütün hayatları boyunca bu izleri taşıyacaklar. Ancak en kısa zamanda normal hayata dönmek için de yine en çok onlar uğraşıyorlar. Almoshmosh ayrıca Suriye toplumunun kimi özelliklerinin bu çocuklar için hem avantaj hem dezavantaj oluşturduğunu söylüyor. “Suriye’de çocukların kendilerini ifade etmeleri için fırsatları olmaz. Fakat geçtiğimiz 20 ay boyunca insanlar ortak bir düşman karşısında birbirlerine yaklaşmayı, anlatmayı ve dinlemeyi öğrendiler. Çocuklar da bu topluluğun bir parçası ve bundan güç alıyorlar.”