Evvel zaman içinde, uzun zaman önce, zamanın birinde, bir ana söyleniyor, dinleyin!
“Çok değil, birkaç zaman sonra; kendimize dönmeyi bilemeyenler olacağız. Bilemeyenler! Kendi kuyruğumuzu kovalayacağız. Nefes almayı unutacağız. Şehirli olacağız. Ha bu burunlar, şehirli burunlar olacak. Öyle kolay mı şehirli burun olmak? Burunlarımız birer kara delik! Kara delikte bir devlet. Burnumuzun ucunda, burnumuzun içinde.”
İçimizdeki ilahi bir ses, ses verecek:
‘TOKİ TOKİ TOKİ’ diye kapımızı çalacak. Kapıyı açacağız. Severiz insan sevmeyi. Anadolulu, kendi gibi sanıp sevecek bu sesi. O ses, kendine inandırıp, sel felaketine sürükleyecek giriş katlarını… Can vereceğiz. Bugün 5, yarın 15! Her eve düşen 3 çocuk kurtaracak bizi, yenisini yapacağız… Suçlayamayacağız içimize yerleşenleri!
O ilahi ses, bir daha seslenecek;
Eğilip kulağımıza fısıldayacak bir Topbaş’lı adam; “İster misin ha? Askıları bile yatık olacak. Sabah akşam trafik akıcı olacak… İstersin istersin!” deyip, diretecek. Daha fazlasını söylemeyecek. “He diyecekler, he olur.” 1.6 milyon ağacın kesilmesine ‘he’ diyecekler. Gün geçecek ‘he’ diyenler bile bin pişman olacak ilahiyat mezunu ilahi sese kulak verdiğine. İş işten geçecek, köprüyü dikecekler burnumuzun ucuna. İki gözümüzü şaşı yapıp göreceğiz. Şaşı bakıp, şaşıracağız.
Ey ulu insan!
Şimdi ben, kendi çapımda, çapımdan çıkmadan, naçizâne hırsımla nefes alamıyorum. Her sabah uyanıp, evimden çıkıp köleliğe giderken, tüm ciğerlerimi dolana kadar egzoz dumanlarını yutuyorum. Öyle fazla, çoklar ki… Çok sıkılıyorum. Otobüse biniyorum. İnsan yumağı oluyorum. Kalan beynimi otobüsün içindeki hava yutuveriyor. Nihayet iniyorum otobüsten. Her yer asfalt. Asfaltın sıcağı tüm bedenimin içinde debeleniyor. Terim bile motor yağı gibi akıyor. Tiksiniyorum kendimden… Etrafa bakma gafletinde bulunmayayım. Yeşil yok burnumun ucunda. Asfalt var! Asfalt, 50 dereceye yakın sıcağı yutuyor. Yutup yutup suratımıza püskürtüyor. Asfaltlar, o kadar çok taş binalar, kentsel dönüşümler, dönüşemeyenler suratımıza püskürtüyor tüm sıcağı!
Binalar çoğalıyor. Binalar büyüyor. Her yer ‘bir şey merkezi’ oluyor. Birileri bu durumdan epey mutlu. Nasıl mutlu oluyorlar anlamıyorum! Parklar var diyorum. Parklara gidelim. Para kokulu şenliklerini es geçelim. Parklardaki ağaçları sevelim, kestirmeyelim. Kulak asmıyorlar. Kulak asmayanlar, tüm yıllık izin için para biriktiriyor. Bodrum’da yağlı tenler buluşması yapıyorlar. Yüzüyorlar. Canım sıkılıyor. Kaçmak, koşup koşup kaçmak istiyorum!..