Cinsiyet (eşey ya da cinslik) erkek ve kadının arasındaki cinsellik temelli, biyolojik farklılığı ve feminist teoride kadın ve erkek davranışı arasındaki sosyal olarak inşa edilmiş farklılıkları gösteren ve bu yönüyle farklı bağlamlarda farklı kullanımlara sahip bir kavram.
Her şeyin en başındaki sebep bu olabilir mi?
Genel bir tanımlama olarak ‘cinsiyet’ kavramı bu şekilde tanımlanıyor. Fakat ortada ana rahmine düştüğümüz andan itibaren oluşan, inanılmaz bir kafa karışıklığı var. Evli bir bireyi ele alalım. Kadın ve erkek, birbirlerine aşık bir şekilde uzun bir süre geçirirler. Geçirilen bu süre boyunca, atlatılan bütün badirelerden sonra bir gün, dış mihrakların da etkisiyle evlenmeye karar verirler. Nitekim evlenirler. Kadın ve erkek artık, birbirleri için ‘karıcım’ ve ‘kocacım’ sıfatlarına bürünmüş bireylerdir. Gözlemlediğim kadarıyla, birbirinden sıkılan bireyler, biraz olsun kendi çocukluklarına da geri dönebilmek adına ‘çocuk’ yapmaya karar verirler. Çocuk yapma fikri bir süre sonra, ‘erkek çocuk’ yapma veya ‘kız çocuk’ yapma fikrine bürünür.
Ana rahmine düşen bebek, bir kadına otobüste yer verdirecek kıvama gelince, kadının karnı okşanmaya başlanır. Türevinde geçen zamanların ardından gelişen bütün olaylar, doğmamış bir çocuğa don biçmekle geçen zamanlardır. Ve 9 ayın ardından, nihayet kundaklanabilen bebek, çoktan öğrenilmiş cinsel kimliğiyle hayatı boyunca sürecek olan bir ayrımın önce nesnesi, sonra öznesi olmaya başlar.
Eğer bebek bir kız çocuğu ise, bütün bir oda pembeye boyanır, pembe ve türevi bütün oyuncaklar odanın her yerine şekerli bir hava katar. Özellikle oyuncak bebekler, kız çocuğun ileriki yaşlarında oynaması için bolca alınır, stoklanır. Eğer bebek erkekse, bütün bir oda maviye boyanır, mavi ve türevi bütün ocaklar odanın her yerine asil bir hava katar. Pembeden özellikle ve kesinlikle uzak durulur, mavi oyuncaklar alınıp stoklanır.
Tarihte pembe ve mavi
19. yüzyılın sonlarına doğru, pastel renkler, tüm bebek dünyasını etkisi altına almış. Bu tarihlerden önce, hem kız hem de erkek çocuklarının kıyafetlerinde kullanılan tek renk beyazmış. 20. yüzyıla girerken, tekstil dünyasının yenilenmesiyle bebek giysilerine de bir renk gelmiş. İşin ilginç yanı, başta erkek çocuklara pembe, kız çocuklarına ise mavi renkler giydiriliyormuş.
Earnshaw Bebek Mağazası’nın 1918 yılında yayınlanan bir gazete reklamında şöyle bir metin bulunuyor; “Erkek çocuklarınıza pembe giydiriniz. Pembe güçlü bir renktir ve erkeklere daha uygundur. Mavi ise narin olduğundan kız bebeklere uyar.” Sanırım, renklerin güçlü etkisi, erkek vücudunun şekliyle özdeşleştiriliyormuş. Oysa vücut dediğiniz şey, ait olduğunuz cinsiyetle bir ayrışsa dahi, süregelen yaşamınız boyunca yeniden ve yeniden şekillenen bir şey. Bir erkeğin güçlü bir vücuda sahip olma olasılığı, bir kadın için de geçerli. Tıpkı aşık olmak gibi, tıpkı kitap okumak gibi…
Yine 1918‘e denk gelen bir başka reklamda ise, cinsiyet ayırımı olmadan şekilsellik ön plana çıkartılmış. Mesela, sarı saçlı çocukların mavi renkli kıyafetler giymesi, pembe renginin ise kumrallara yakıştığı ile ilgili ifadeler kullanılmış.
Time Dergisi, 1940 yıllarının başlarında bir tablo yaparak hangi mağazanın hangi cinsiyete ne rengi önerdiğini okurlarına duyurmuş. 1950’lere gelindiğinde, kız çocuklarına ‘uygun’ rengin pembe, erkek çocuklarına ‘uygun’ rengin mavi olduğu konusunda herkes hemfikir olmuş.
Nihayet renk karmaşası son bulduktan sonra, bebek, çocuk dünyasının her yanına pembe ve mavi renkleri yayılmaya başlanmış. Fakat, oyuncak dünyası kısa bir süre bu cinsiyet ayırımından etkilenmemiş. Her iki cinsin büyüme sürecinde, hem kız çocuklarının hem de erkek çocuklarının oynayabileceği oyuncak türevleri çocuklarla paylaşılmış. İçi doldurulmuş hayvanlar, zeka geliştirici küpler vb.
1970’lere doğru gelindiğinde ise, kız çocuklarını sarmalayan pembe çılgınlığı tetiklenmiş. Tüketim toplumunun ipleri eline almasının ardından, bebek kıyafeti ve oyuncak üreticileri cinsiyete özel oyuncak ve kıyafet üretimini artırmışlar.
Yine 1970’lerde gebelik takibinde gelişen teknoloji, anne ve baba adaylarının bebek doğmadan cinsiyeti ile ilgili bilgi sahibi olabilecek bir hale getirdi. Anlayacağınız, pembe ve mavi çılgınlığı bebek dünyasının her yanına sıçramış oldu böylece.
Oyundan gerçeğe
Bebeklik dönemlerinden itibaren üzerimize giydirilen kıyafetlerin rengi ve şekliyle, ellerimize tutuşturulan oyuncaklarla, sevilecek ve sevilmeyecek, sürekli olarak yapılacak şeyler ve asla yapılmayacak şeylerin sınırı ile çiziliyor. Bir kız çocuğu iseniz, itfaiyecilik oynayamazsınız. Çünkü toplumun öngördüğü rol paylaşımında sizin payınıza itfaiyecilik düşemez. Bebeklerinizle oynamalısınız. Erkek çocuksanız da bebekle oynayamazsınız, ille de itfaiyeci olursunuz günün birinde. Çünkü bebekler kızlar içindir. Kız çocuğu bebekle oynayarak, müstakbel annelik rolüne ısındırılır.
Kız çocuklarına dikte edilen giyinip, süslenip ve beyaz atlı prenslerini bekleme yaşam döngüsü bir rüya gibi sunulur. Hiçbir masalda, bir prens şatosunda oturup da kurtarıcı olarak beyaz atlı bir prenses beklemez. Çünkü prensler güçlüdür. Çünkü masalda yer alan canavarlarla savaşmak için erkek olmak gerekir. Çünkü erkek, güçlü olmak zorundadır. Bir prenses güçlü olamaz. Prenses yalnızca kötü bir kızsa güçlüdür, ve sonunda nasılsa yenilir. Dahası hem iyi hem de güçlü prenseslere bir tek uyduruk masallarda rastlanır.
Janese Swanson bu durumu çok güzel özetlemiş:
“Erkekler doktor olurken, kızlar hemşire oluyor; erkekler futbol oyuncusu iken, kızlar amigoluk yapıyor. Erkekler yeni icat yaparken, kızlar icat edilen cihazları kullanıyorlar. Erkekler tamirat yaparken kızlar bozulan şeylerin tamir edilmesini bekliyor. Erkekler cumhurbaşkanı olurken, kızlara first lady’lik düşüyor.”
Etrafımız bu gibi örneklerle çevrelenmiş durumda; kız çocukları oyuncak bebeklerle oynarken, erkek çocukları bilim kurgu türevi şeylerle ilgilendirilir. Erkek çocukları yemek yapmayı bilmezken, kız çocukları erken yaşta mutfakla haşır neşir olur. Hatta ilkokulda sınıf başkanları genellikle erkek olurken, sınıf başkanı yardımcısı bir kız olur. Oysa, sağlıklı bir psikolojik gelişim için her iki cinsin de, o cinse ait olduğu dikte edilen şeylerle haşır neşir edilmesi gerekmektedir. Özellikle beyinlerinin en hızlı geliştiği okul öncesi çağda çocukların her deneyimi, her aktiviteyi birbiriyle paylaşması gerekir. Yapılan çalışmalar, kızlarla birlikte veya bebeklerle oynayan erkeklerin büyüdüklerinde kendi çocuklarına karşı daha sevecen olduğunu, abileriyle ve erkek çocuk oyuncakları ile oynayan kızların ise üç boyutlu düşünce yetilerinin diğer kızlara göre çok daha güçlü olduğu saptamış. Bir bakıma şöyle de düşünebilirsiniz; insanların şu zamanlarda yaşadığı en büyük sorun olan sevgisizlik, tam olarak cinsiyet rollerinin saçma bir düzlemde dağıtılmasıyla alakalı…
Veriler, erkek çocukların ilk bilgisayarlarına kızlardan daha erken yaşta sahip olduğunu, bilgisayar oyunları ve lego gibi modüler oyuncaklarla oynamalarının bir sonucu olarak daha iyi mekanik ve soyut düşünme yetileri edindiklerini gösteriyor. Bu özellikler bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik ile ilgili kariyerler için hayati öneme sahip. ABD Ticaret Odası verilerine göre, bu mesleklerde çalışan kadınların sayısı toplam iş gücünün yüzde 20’sinden az. Kız çocuklarının çoğu bilim ve mühendislik konularına ilgileri olmadığını beyan ediyorlar. Amerika Kalite Topluluğu’nun 2009’da gençler üzerinde yaptığı araştırmada, erkeklerin yüzde 25’ine karşılık kızların sadece yüzde 5’i mühendislik kariyeri ile ilgilendiklerini beyan etmişler. Bir başka güncel ankete göre, üniversiteye gitmeyi planlayan 13-17 yaş erkek çocukların yüzde 74’ü bilgisayar mühendisliğinin kendileri için iyi bir kariyer olduğu görüşünü beyan ederken, kızlarda bu oran sadece yüzde 32’de kalmış. Kızlar, ergenlik çağından itibaren her yaşta bilim ve matematikle daha az ilgilendiklerini ifade ediyorlar, hatta okulda matematik dersinde çok başarılı olan kızlar bile, yaşları büyüdüğünde kariyer olarak bilim veya mühendislikten ziyade sosyal bilimler alanında çalışmayı seçiyorlar.
Halbuki, hiçbir erkek güçlü olmak zorunda değildir. Her erkek, tıpkı bir kadın gibi ağlayabilir. Her kadın, hayatında güçlü bir erkek olmadan da yaşayabilir. Güçsüz erkeklerle de yaşanılabilir.
İnsanlar birbirlerinin hayatlarında var olarak birbirlerini bütünlerler. Biri yazar, biri çizer. Biri şarkı söyler, biri dinler. İnsanlar kendi hayatlarını ancak ve ancak başkalarıyla birlikte olduklarında yaşarlar, onlardan kopup yalnız başlarına kaldıklarında değil. Kendi hayatımızı, toplumun dayattığı cinsiyet rollerinden arındırarak yaşayabileceğimiz günlerin şerefine!
Kaynaklar:
Smithsonian Magazine. When did girls start wearing pink?
The Mary Sue. Tracing the origin of gender specific clothing for children
Swanson, Janese. “What’s the Difference?” Raising Healthy Daughters.
Orenstein, Peggy. Cinderella ate my daughter.
Goldstein, Dana. Beyond Pink vs. Blue: Why Gendered Toys Really Matter?