Gezi protestoları sürerken Hürriyet Daily News için Barçın Yinanç’la gerçekleştirdiğimiz bir söyleşide şöyle demiştim:
“1980 darbesi olduğunda 5 yaşındaydım. Nelerden yoksun olduğumuzu bilmeden büyüdük biz. Tek bir televizyon kanalı vardı, dünyayı takip edemiyorduk.”
Hakikaten, ne dünyayı ne de Türkiye’yi takip edebiliyorduk.
Hadi, haksızlık etmeyeyim, Mehmet Ali Birand’ın 32. Gün’ü ile Barış Manço’nun 7’den 77’yesi, bir ölçüde de Hey! gibi, Blue Jean gibi müzik dergileri ve biraz da sinema kısıtlı da olsa bir dünya algısına sahip olmamızı sağlıyordu.
Fakat Türkiye’nin geri kalanında, örneğin bizim, İzmir’in dışında ne olup bittiğine dair gerçekten hiç mi hiç bilgimiz yoktu.
Yalnızca içinde yaşadığımız coğrafyanın değil, içinde yaşadığımız zaman diliminin öncesinde ne olup bittiğinden de habersizdik. Okulda biraz tarih öğreniyorduk tabii de yanlış hatırlamıyorsam o da 1930’ların sonunda bitiyordu. Milli tarih, İnkılap tarihi… Tarih dediğin Dandanakan’dan, Malazgirt’ten bir de basit bir ikili karşıtlık anlatısından ibaretti: Kötü, yaşlı, köhne, İslami Osmanlı’ya karşı iyi, genç, modern, laik Cumhuriyet.
Ben İlkokul 2. sınıftayken, 7 Kasım 1982’deki halk oylaması ile 1982 Anayasası yüzde 8.63 ‘hayır’ oyuna karşılık, yüzde 91.37 ‘evet’ oyuyla kabul edildi. Yüzde 91.37! Kenan Evren 1987’ye kadar cumhurbaşkanı olarak kaldı. Yerine Özal geldiğinde orta birdeydim. Referandumda anayasaya ‘hayır’ oyu verdiğini söyleyen biriyle ilk defa o yıl tanıştım: Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenimle.
Yanlış hatırlamıyorsam ortaokula gelene kadar yaşadığım ülkede kendilerine ‘Kürt’ diyen birileri olduğunu da duymamıştım. Bunu duymamı sağlayan okuduğum okuldaki Fransız öğretmenlerden biriydi. Çok şaşırdığımı hatırlıyorum. O da ağzından çok büyük bir sır kaçırmışçasına tedirgin olmuştu.
1936’da faşit İtalyan Ceza Kanunundan alınan TCK’nın 141. ve 142. maddeleri, yerine Terörle Mücadele Kanunu konmak koşuluyla, biz lise çağına geldiğimizde 1991’de kaldırıldı. Nazım Hikmet’i, Ahmet Arif’i, Hasan Hüseyin’i filan okumaya, Denizler’i öğrenmeye neden sonra merak saldık. Eş zamanlı olarak dünya değişti, soğuk savaş filan bitti. Üniversiteye başladık.
1990’ların ortalarıydı. Mehmet Ağar – Tansu Çiller diyeyim siz gerisini anlayın. Artık pek çok özel kanal vardı ama 1991-1994 yılları arasında 3 bin köy haritadan silinirken Güneydoğu’da ne olup bittiği hiç bir kanalda yoktu. Gece jimnastiği vardı.
Öyle böyle değil, büyük büyük hocalardan dersler alarak dört yıl boyunca okuduğumuz Uluslarası İlişkiler ve Siyaset Bilimi Bölümü’nden, derslerin hiçbirinde bir kez olsun Ermeni meselesine değinmeden mezun olduk. 1997’de 28 Şubat olduğunda 3. sınıftaydık, hiçbir derste 28 Şubat’ı tartışmadık.
Mezuniyet sonrası yurt dışlarına filan gittiğimizde -ki doksanların sonundan bahsediyorum- internete yeni yeni girmeye başlamışken, birbirimize “yahu şu Ermeni meselesi tam olarak neydi, tarihte ne olmuştu, buralarda herkes bize bu konudaki fikrimizi soruyor, biliyorsan anlatıver” deyip duruyorduk.
Pazar gecesi yerel seçim sonuçlarını televizyonlardan izlerken, twitter henüz yasaklıyken ama sayımların perde arkasını an be an twitter’dan takip ediyorken, bir çırpıda aklıma bunlar ve daha neler neler geldi. Buydu benim ülkem. Bu iktidar benim ülkemin iktidarıydı. Bu, benim ülkemin hikayesiydi. Benim de hikayemdi. İki çocuğumun hikayesi de öyle veya böyle, bu ülke olacaktı.
Biz nelerin değişmesi gerektiğinin farkına çok geç vardık. Nasıl değiştirebileceğimizi düşünmeye çok geç başladık. Hani şu penguenler var ya, o penguenler bizzat kendimizdik. Başta değindiğim söyleşide söylediğim gibi, nelerden yoksun olduğumuzu bilmiyorduk, olup bitenleri takip edemiyorduk, etmiyorduk ya da.
Aynı söyleşide şunu da söylemiştim: “Apolitik olan bizdik, bugünkü kuşak ise sanılanın aksine son derece politize. Gezi bize bunu gösterdi. Ellerindeki akıllı telefonlarla sürekli dünyayı takip eden gençlerin politize olmaktan anladıkları demokratik sürece katılmak, mobilize olmak, ses çıkarmak.”
Bu ülkede artık bir hareketlenme var. Bu ülkede bir şeyler değişmeye zaten başladı.
Yüzde 45’e rağmen şimdilik karamsar değilim. Uruguay’a gitmeyeceğim.