Neden anneliğin meslek yanı ile bir çocuğa canından can vermenin duygusal yanı birbiriyle aynıymış gibi gösteriliyor?

Neden ben o mesleğin gerektirdiklerini çok sevmek, şahane yapmak ve hiç şikayet etmemek zorundayım? Neden bunu yaptığımda sanki çocuğumdan şikayet ediyorum, onu sevmiyor, onu istemiyorum gibi davranılıyor?

Neden mama hazırlamaktan, belli rutine sahip olmaktan, erken kalkmaktan, alt değiştirmekten, bebeği dışarı çıkarmaktan, emzirmekten, elini tutup gezdirmekten, uyku, ilaç saatini takip etmekten çok hoşlanıyormuş gibi, en azından bir şikayetim yokmuş gibi davranmak zorundayım? Tüm bunlardan nefret ediyorum ve neden bundan utanmam gerekiyor? Neden açıkça söylemekten ve daha az anne bulunmaktan korkuyorum?

Neden bebekten önceki alışkanlıklarımı hiç özlemiyormuşum gibi yapmam ve bebekten ayrıldığım her an “hiiiii çok özledim, vicdan azabı çekiyorum, bir an önce kavuşmayı diliyorum.” demem gerekiyor? Neden “Ohhhh iki dakika beynim dinlendi, aa normal hayat ne ilginç!” demem çok ayıp?

Neden konu annelik olunca herkes ama herkes, sokaktaki teyzeden mahallenin bakkalına kadar herkes her şeye karışma hakkına sahip oluyor? Emzirip emzirmediğimden, bebeğimi nasıl giydirdiğime, “aaaa bebeğini yalnız nasıl bırakırsın?”dan neyi yedirip yediremeyeceğime kadar her şeye nasıl karışabiliyorlar? Ve neden ben tepki gösterdiğimde “tuhaf” oluyorum?

Ve neden en çok daha çok anlaması gereken diğer anneler sürekli kınıyor-yargılıyor-yerden yere vuruyor?

– Ben de hamilelik yaşadım ama bunun/senin kadar naz niyaz yapmadım, yatmadım…
– Biz de çocuk büyüttük ama bu kadar kapris, buldumcukluk yapmadık.
– Aaaa sen çocuğuna televizyon mu seyrettiriyorsun? Bilmem kaç yıl oldu bizimki hiç izlemedi.
– Aaaa demek sezaryen yaptın doğumu. Hımmmm. Ben bilmem kaç saat sancıyla normal doğum yaptım.
– Aaaaa emzirmiyor musun? Ben 1,5 sene emzirdim.
– Nasıl yani? Bebeğinden o kadar gün ayrı kalabiliyor musun? Ama yazık değil mi? Ben bir saniye ayrılamıyorum valla.
– Aaa kendi kendine uyumuyor mu hala? Benimki aylardır yapıyor.
… Ve daha neler neler…

Daha çok diğer anneler yapıyor bunu çünkü aslında hiçbirimizin kendimizi öldürsek beceremeyeceğimiz ama işte kendimizi öldürmeye çalıştığımız mükemmel anne olma yarışındayız hepimiz. Kendi başımıza ne kadar uğraşsak mükemmel olamayacağımıza göre en azından çevremizdeki tüm annelerden daha iyi olalım ve bunu da nasıl yaparız, onların açıklarını bulup onun ve herkesin gözüne sokmalıyız ki en azından o anneden iyi olalım.  Her annenin iyi yaptığı, kötü yaptığı, eksik yaptığı şeyler olduğu -insanız yahu- gerçeğini redderek sürekli en şahane, en yorulmayan, en fedakar, en şikayetsiz, en her şeyi doğru yapan, anne olmaya, olamadığımız yerde öyleymiş gibi yapmaya kasıyoruz. Neden? Çünkü bizi buna zorluyorlar. Koccaa bir toplum bizden bunu bekliyor.

Toplum her adımımızı en detayına kadar belirliyor. Lohusalık süremizden, o süre içinde ne yapmamız gerektiğine kadar. Öyle ezberler yaratıyor ki doğum ertesi yeni duruma alışamamanız hormon artı toplum baskısıyla uzun sürdüğünden en yakınlarınız dahil olmak üzere sizin halinizi gören tüm koro başlıyor tek ses: “E ama lohusalık dediğin en fazla 40 gün sürer.”, ” Emredin komutanım! Madem öyle derhal rol yapmaya başlamalıyım. Kimse ağzını açıp aksini söylemediğine göre demek ki bende bir tuhaflık var. Çaktırmamalıyım. Zaten her haltı bir yanlış yapıyorum, bebeğime bakamıyorum, onu doyuramıyorum, hayatım alt üst oldu, kahrolayım en iyisi ben. Kahrolamıyorsam da her şey şahaneymiş gibi davranayım.” Tebrikler nur topu gibi bir geleneksel stepford kadını sahibi oldunuz.

Olsa olsa bir erkeğin işidir kadınların aklına bebek bakımının kadının işi olduğunu ve üstelik bunu mükkemmel yapmak zorunda olduğunu sokmak. Bununla uğraşsın da beni rahat bıraksın diyedir herhal. Her ne ise, doğduğumuzdan beri kafamıza sokulmaya çalışılan iyi anne; hiç şikayet etmeden, “Aman allahım annelik ne şahane şey” diye ortalıkta dolanandır. “İyi anne kendinden çok bebeğini düşünen, her şeyi mükemmel yapan, hiç şikayet etmeyen ve hatta yeri gelince kendini hiç düşünmeyendir”, yargılarını kırmadığımız sürece, “Başka bir annelik mümkün arkadaş” demedikçe, bu acayip yarış içinde gerektiğinde en yakınındaki arkadaşına, kardeşine bile “Aaaa sen bıdı bıdı yapmıyor musun, halbuki ben….” li cümleler kurmaya devam eden, o “saçını süpürge etmek” deyimini aynen gerçekleştiren, hayatını yer bezi eden, içine atıp içine atıp kendini depresyonlarda bulan, mutsuz anneler olmaktan başka yolumuz kalmaz. Bunun en kötü yanı da yarın o çocuklar büyüdüğümüzde tümmm bu “fedakarlık”larımızın karşılığını istemeyi kendimizde hak görüp, “yemedim yedirdim…”li şahane cümleler kurmaya başlamamız olacak. Sözde bebeğimizi iyi yetiştirmeye, şahane annnelik etmeye çalışırken onun ergenliğini, gençliğini mahfedecek bela anneler olup çıkacağız, hazır mısınız?

Ve sen sürekli yeni anneyi kendinle kıyaslayarak kendi şahaneliğini ispatlamaya çalışan anne. Seni affediyorum.  Sana dayatılan bu role itiraz edememiş, sen de altında kalmışsın. Mutsuzluğun o kadar derinde ki, kendine güvenin öyle az ki, ancak başkasını aşağı çekerek yukarı çıkmaya çabalıyorsun. Kasma bu kadar. Bırak diğer anneyi, kendine, kendi hayatına bir bak. Bir bak ki sen de mutlu ol, çocukların da mutlu olsun. Mükemmel olmak zorunda değilsin.

Mükemmel olmak zorunda değiliz. Ki aslında bir bakın etrafınıza: Mükemmel anne diye bir şey yoktur!

Ve ben kızımı dünyalar kadar çok seviyor fakat annelik mesleğinden nefret ediyorum. Üstüme çıkıp tepinmek serbesttir.

http://baskaanne.com