Bizim kız oyuncaklarıyla oynuyor odasında, dinliyorum bir köşede. Hiç susmuyor, durmadan konuşuyor.
Oyunlarda hep anne oluyor ve bebeklerini yedirip içiriyor. “Kızım” diyerek seviyor, saçlarını tarıyor. Erkek bebekleri de var ama onlarla ilgilenmiyor.
Sonra kendi çocukluğum canlanıyor kafamda. Ben hep bir oğlum olsun istemiştim çocukken. Az sayıda olan bebeklerim zaten kel bebeklerdi. Öyle saçları falan yoktu tarayıp okşayacak.
Günlerden bir gün annem bana bir barbie bebek aldı. Çok şaşırmıştım. Saçları, makyajı, ağzı burnu, göğüsleri, giysileri, gerçeküstü gibiydi bu nedenle de çok değerliydi. Büyüyünce Barbie bebek gibi mi olacağım acaba? diyerek merak ederdim. Öyle olmadı tabii.
Ama değişmeyen, bir erkek çocuk sahibi olma isteğiydi. Ben, “oğlum” diyerek severdim oyuncak bebeklerimi. “Gel oğlum git oğlum”, hep ağzımda oğlan kelimesi.
Masallarda bile kız çocuğu olmak zordu o zamanki aklımca. Kurt’un kandırdığı, cadının zehirli elma yedirdiği, prensin öptüğü, kurbağayı öpecek, ailesinden kaçacak deniz kızı olacak, annesiz babasız kalıp külkedisine dönecek, hep kız çocuklarıydı.
Ergenlikle beraber kesinleşti kafamda oğlan olmanın güzelliği. Güzel olmak kolay değildi. Kız çocukları acımasız ve rekabetçiydi. Kimin saçı daha uzundan tutun da kim daha çok sevilesi tartışma konusuydu o yaşlarda.
Kız çocuğu olmak zordu zaten. Evde annenin yardımcısı, hanım hanım olmak dayatması, uzaklaşmadan oynamak, göz önünde durmak gibi belli başlı kuralları vardı.
Genç kız olunca, ilk adet tecrübesi, ağrısı, sızısı, utanması…
Güzel olmak zorunluluğu ile ağdası, saçı, kaşı…
Genç kız olmak da zordu. O zamanlar daha da emin oldum dünyaya erkek olarak gelmenin avantajlı olduğuna. O yüzden benim oğlum olsundu.
Sonra kızım oldu. Dünya güzeli kızım dört sene önce bu ay doğdu. Adını “hep Gülse keşke” diyerek bir temenniden aldı.
Benim kızım, dünya güzelim, dört yaşında tam bir kız çocuğu oldu. Hiçbir dayatma ve yönlendirme olmadan kendi cinsel kimliğini buldu. Minicik, narin adımları var kocaman ayaklarında saklı. Öyle hızlı koşamaz, yürüyemez, sıkıntıya gelemez. Kibar kibar açar ağzını. Upuzun saçları olsun ister, hep elbise giymek, eteklerini döndürmek ister. Büyüyünce ne olacaksın diye soranlara “peri olacağım” der. Baba diyerek ağlar nazlanınca. Elini beline koyar kızınca. Benim bir kız çocuğum var her bir zerresine bayıldığım ve kıyamadığım.
Ve bir dizi temenni var aklımda, o büyüdükçe içimde büyüyen korkuyla yeni yaşında sıraladığım.
Yaşama hakları ellerinden alınmayan kadınlar, kızlar olsun.
Kız çocuğu, genç kız, kadın olmak artık kolay olsun.
Eş olmak, anne olmak, kız çocuğu sahibi olmak istenir olsun hayatta.
Kız çocukları arzu nesnesi olmasın, çocuk olsun.
Dünya değişsin, yerinde saymayan akıllar, adaletli insanlar olsun.
Yeni yaşın kutlu olsun kızım!
***
Kız çocuğu
Kapıları çalan benim,
Kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem,
Göze görünmez ölüler.
Hiroşima’da öleli,
Oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım.
Büyümez ölü çocuklar.
Saçlarım tutuştu önce,
Gözlerim yandı kavruldu
Bir avuç kül oluverdim.
Külüm havaya savruldu.
Benim sizden kendim için
Hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki kaât gibi yanan çocuk.
Çalıyorum kapınızı,
Teyze,amca bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
Şeker de yiyebilsinler.
Nazım Hikmet Ran