Tatildeydim. Akşam yemeğini anneannemin odasında beklerken gözüme raflardan bir başlık ilişti: Dan Brown, “Cehennem”

Çok uzun zamandır okumak istediğim bu kitabı orada görmek beni çok sevindirdi. Hemen elime alıp okumaya başladım ve çok sevdim. O andan sonra da kitabın akışına kendimi kaptırıp kitabı elimden bırakamadım.

Profesör Langdon bir sabah Floransa’da uyanır. Oysa aslında Langdon, Amerika’da öğretmenlik yapmaktadır. Elinde birkaç halüsinasyon ve sayıklamadan başka hiçbir şey yoktur. Bu sayıklamalar ve rüyalar onu gittikçe daha korkunç bir yola doğru götürmektedir. Bu sırada ise, arkasında dünyanın en gözü pek seri katili vardır…

Kitap içerik açısından güzel ve sürükleyici. Fakat fazla genel kültür ve bilgi gerektiyor. Bunları söylememin bir sebebi de çocuk olmam olabilir, kitabın biraz karışık bir anlatımı var. Ayrıca kitabı okurken yazarın güvenilirliğini ve bilgisini hissediyorsunuz. Tarihi eserlerle ilgili araştırma yaptığını anlayabiliyorsunuz. Bütün yerler ve nesneler gerçeği yansıtıyor. Örneğin hastanenin içindeki nesneler ayrıntılı ve bilimsel bir dille anlatılmış.

Yazar, özellikle İtalya’daki yerler için çok fazla araştırma yapmış. Karakterler gezerken sokak sokak, bina bina her şeyin tarihini anlatıyor.

Yani bu kitabı okurken normal bir kitabı okuduğunuzdaki gibi heyecanlanıyorsunuz ve ayrıca bilgi de ediniyorsunuz. Bir diğer özelliği de çok sürükleyici olması. Ben mesela üç günde bitirdim. Yemek, su, tuvalet ve uyku dışında hep elimdeydi. Aslında kitabın sürükleyici olmasının sebeplerinden biri de fazla bilgi vermesi ve genel kültürünün yoğunluğu olabilir.

Yazarın güvenilir olduğu hissi ve bilgi edinmenin güzelliği sizi kitabın daha da içine sokuyor.

Kitabın bazı bölümlerinde çok gerildim. Ancak bu gerilme beni daha çok kitabı okumaya itti.

Cehennem’i okurken yazar size kendinizi kitaptaki karakterlerin yerine koyma fırsatı tanıyor. Mesela ben kendimi Profesör Langdon’un yerine koyduğumda ona acıdım. Çünkü hafızasını yitirmiş ve kendisini bile hatırlamıyor. Bu yüzden en sevdiğim karakter o.

Kitabın son kısmı İstanbul’da geçtiği için ve o yerleri bildiğim için gözümün önünde daha iyi canlandı.

Tahminimce kitabın ilk bölümü olan Profesör Langdon’ın hastanede olduğu bölüm için yazar gerçekten çok uğraşmış. İlk bölümünü okuduğunuzda kitap sizi içine çekiyor. O hastane ortamı ve Profesör Langdon’un duyguları o kadar iyi anlatılmış ki korkuyu ve heyecanı siz de yaşıyorsunuz. Bu yüzden en sevdiğim bölüm, o bölüm.

Cehennem’i okuduktan sonra anlatımını o kadar sevdim ki diğer kitaplarını okumaya karar verdim ve “İhanet Noktası”nı okudum. O kitapta da aynı şekilde karışık bir anlatımı var yazarın, ancak yine size de o heyecanı yaşatmayı başarıyor. İhanet Noktası’nda yazarın, özellikle, bilimle, NASA’yla, silahlarla, coğrafi özelliklerle ve çeşitli astroloji dallarıyla ilgili çok iyi araştırma yaptığını düşünüyorum. Bu kitabı da belki başka bir yazımda sizlerle daha ayrıntılı bir şekilde paylaşırım.

Sizin de bu Dan Brown’ın kitaplarını okumanızı isterim. Ben de şu an okuduğum kitap olan Metro 2033’ü bitirdikten sonra Dan Brown’ın başka bir kitabı olan Da Vinci Şifresi’ne başlamayı düşünüyorum. Babam o kitabın biraz karmaşık olduğunu söyledi, ama ben okuyup düşüncelerimi sizinle paylaşırım.

Cehennem’i okurken sıkılmamanızı ve benim düşüncelerimi paylaşmanızı dilerim.