Şubat 2011 doğumlu ilk bebeğim Ali’ye hamileyken onun gelişimini takip etmek için internetten bir şeyler okuyor, doğum normal ve rahat olsun diye yine internetten okuduğum hamile yogalarını yapıp insanlara nasıl doğurduklarını soruyordum. Pek kaygılı değildim. “Kedi köpek nasıl doğuruyorsa ben de bir şekilde doğururum nasılolsa.” diyordum. Özenli ama rahattım. Hamilelik ve doğum konusunda bunun çok faydasını gördüm. Ama bu çocuk doğduktan sonra ne olacak diye hiç düşünmemişim galiba. Çocuğumu seveceğimi biliyordum ve bu da ona iyi bakmama yetecek zannediyordum.
Tabii ki yeter aslında. “Mükemmel annelik” diye bir şey yok, öyle olmaya çalışanların çok fena durumlar yarattıklarını görüyoruz. Çocuğunu seven bütün anneler iyidir işte. Ama bazı şeyleri bilmek işi kolaylaştırıyormuş herkes açısından, bunu da gördüm deneyerek. Kendi çocuğum olmadan önce tanıdığım çocuklar, anneanne, babaanne ve dedelerin tecrübeleri, komşu teyzeler ve arkadaş önerileri iyi de, bu yine de sınırlı bir mecra. Yüzlerce çocuk gördüğünü söyleyen ve kendine güvenerek konuşan birinden fikir alabilmek önemli bir nimet.
Tracy Hogg tam da böyle biri ve fikirlerinin bazıları da gerçekten çok işe yarıyor.
Bebek Bakım Sorunlarına Mucize Çözümler kitabını okumaya başladığımda Aralık 2012 doğumlu küçük oğlum Cemo dört aylıktı. Hogg’un bazı gözlemlerini, önerilerini yersiz, fazla ukalaca, kasıntı ve mükemmeliyetçi buldum, evet. Ayrıca bana yabancı bir kültürden ve çok farklı fiziksel şartlardan bahsediyordu: nerede çocuğun ayrı odası olmasının çok normal olduğu, çocuğu rahat rahat bahçeye salabildiğin ama başka çocuk görsün diye oyun gruplarına yazıldığın Amerika ve İngiltere ortamları, nerede benim nohut oda-bakla sofa, kağıttan duvarlı, komşu gürültülü apartman dairem. Cemo’yu doğurmadan bir ay önce taşındığımız bu evin iki odası var. Böylece doğumdan önce Ali’nin odasını ayırabildik…
Lafı kalabalıklaştırmayayım. Bebek hemşiresi Tracy Hogg’un Bebek Bakım Sorunlarına Mucize Çözümler kitabı yeni doğanından üç yaşına kadar türlü çeşit bebekten, akla hayale gelmeyecek bebek dertlerinden örneklerle dolu. Böylece bebeğinizden ne bekleyebileceğinize dair fikir ediniyorsunuz, o yaşta bir çocuk neyi anlıyordur aşağı yukarı, neyi istese de yapamaz ve farkında olmadan dertsiz başınıza dert açmamak için neleri yapmamalısınız. Ben okurken sık sık şükrettim çocuklarımın haline. Uyumak için ille de annesinin veya babasının kulağını tutan bir tanesi vardı mesela, aman yarabbi!
Kitap asıl olarak çocuğun gününü bir ritme, sıraya göre düzenlemeye dayanıyor; böylece çocuk ne bekleyeceğini bilecek, siz de önünüzü göreceksiniz ve büyümek engebeli bir yol olsa da daha az dolambaçlı olacak. Hogg kendi önerdiği rutine E.A.S.Y. (kolay) adını takmış: eat (yemek), activity (aktivite), sleep (uyku) ve your time (sizin zamanınız) kelimelerinin baş harfleri. Yani öğle yemeğini ille de 12.00’da yesin demiyor ama çocuk yemeğini yiyecek, oynayacak, altı değişecek, yerlerde sürünecek, uyuyacak; o uyurken siz işinize bakacaksınız ve uyandığında aynı döngü yine başlayacak. Kesin bir program değil, yaptığınız şeylerin bir sırası olsun ki kaybolmayın, çocuğunuzun neye ihtiyacı olduğunu ve o sırada neden ağladığını daha kolay anlayın, diyor. Daha önemlisi bu döngünün hangi yaşta aşağı yukarı ne kadar sürdüğünü söylüyor. Dört aylık bir bebeğin aşağı yukarı ne kadar zaman uyanık kalabileceğini ve toplam ne kadar uyuyabileceğini bilmek benim işimi çok kolaylaştırdı. (bu bilgileri uykusuz anneler sitesi de Tracy Hogg’dan alarak yayımlamıştı). Ali kolay ve rahat uyuyan, emzirirken uyuyakalıp iki saat devam eden bir bebekti. O zaman böyle bilgilere hiç ihtiyaç duymadım ama bu Cemo’cuk dertli. Kitabı zaten bu yüzden aldım. Gündüzleri 45 dakikadan uzun uyuyamayan çocuğun uykularını nasıl uzatabileceğimi anlatıyor (bunu da uykusuzanneler.com’da okudum, minnettarım).
Tracy Hogg’un en parlak numarası E.A.S.Y rutinini veya başka bir rutini oturtmak için çocuğa kendi kendine uyumayı öğretmek için bir yöntem öneriyor olması. Bu yöntemin adı “yatır kaldır”. Uyku saatinde çocuğa uyuyacağını anlatan bir ritüeli sürekli tekrar ediyorsunuz (ben onu kucağıma alıp odanın panjurlarını ve perdelerini kapatıyorum mesela, bunu çok küçükkenden beri “pış pış” diyerek yaptığım için bu iş bitince uyuyacağını biliyor). Sonra onu yatağına bırakıyorsunuz ve başlangıçta, sallanarak, emzirerek filan uyutulmaya alışmış çocuk yatakta debelenip uyuyamayınca ağlıyor. Hep yanında durup onu sakinleştiriyorsunuz, kucağınıza alıp seviyorsunuz, yine yatağa yatırıyorsunuz, yine ağlıyor… böyle yazınca saçma durduğunun farkındayım ama kitabı dikkatle okuyup yöntemi uyguladığınız zaman işe yarıyor. Yine de eğer arkadaşım Emel bunu bizden önce denemiş olmasa kendisine göre esnettiği bir “yatır kaldır” düzenlemesi ile kızı Leyla’yı altı aylıkken kendi kendine uyumaya alıştırmış olmasa hayatta kalkışmazdım böyle bir şeyi denemeye. Leyla bir haftada üç il dolaşıp bize geldi, yeni gördüğü evimizde ilk defa bırakıldığı bir yatakta pıt diye uyudu. Ben de Tracy Hogg’u okumaya böyle karar verdim işte. Kitap beni Cemo’ya büyük bir iyilik yapıp “yatır kaldır” yöntemini denemeye ikna etti. Sonuç olarak, Cemo’nun uyuduktan 45 dakika sonra uyanma meselesi çözüldü mü? Evet, büyük oranda çözüldü. Sindirimi problemli oğlum hâlâ bazen 45. dakikada uyanıp, kendi kendine geri uyumak yerine kaka yapıyor. Ama artık çoğu gün, uyandıktan iki buçuk saat sonra onu yatağına koyduğumda dönüp kendi kendine 1,5 – 2 saat uyuyor ve böyle iki gündüz uykusuyla günü geçirip, aşağı yukarı akşam 07.00’dan sabah 07.00’a kadar gece boyu iki kere kalkarak uyuyor. Canıma minnet!
Kitabı okumaya başladıktan kısa bir süre sonra iki yaş krizleri tavan yapan oğlum Ali beni ısırma huyu edindi. Yapmak istediği bir şeye izin vermediğimde ya da kendisi başka birine kızdığında da gelip beni ısırıyordu, kollarımda morluklarla dolaşıyordum. Beni ısırdığında canımın acısıyla bağırıp Aliş’e kızıyor, ona beni ısırdığı için o gün dondurma yememek gibi cezalar veriyor ama ısırmasına engel olamıyordum. Ali sanki “aslında ben de seni ısırmak istemiyorum ama kendimi durduramıyorum, sen beni durdur” der gibiydi. Onu durdurma yolunu bulmakta da faydası oldu Tracy Hogg’un çeşitli durumlar için koyduğu teşhisleri okumanın. Hogg küçük çocukların başkalarına vurmak, burun karıştırmak, ısırmak gibi davranışlarının “engellenmişlik hissi”nden kaynaklandığını yazmış ve örnek vakalarla bu durumları nasıl çözdüğünü anlatmış. Annenin ısıran çocuğa “ısırmak mı istiyorsun, al bu topu ısır” dediği örneği kullandım. Karşısına bir çözüm önerisiyle çıkmam Ali’yi çok şaşırttı ve kesinlikle iyi geldi. Saçma ama, beni ısırmak yerine eline tutuşturduğum şeyleri ısırmayı kabul etti (bir oyuncağı ısırsa da, sonra onu bırakıp yine beni ısırır sanıyordum, hiç öyle olmadı). Hiçbir şey bulamadığımda üstündeki tişörtün ucunu verdim ağzına. Kitabın başka dertlere önerdiği çareleri kendi bildiklerim ve sezdiklerimle birleştirip verdiğim cezaları ödüle çevirdim (“eğer anneannen bir daha gelene kadar beni hiç ısırmazsan sana yine dondurma alırım”). Birkaç gün içinde Ali beni ısırmaz oldu.
Tracy Hogg’u yer yer katı ve mükemmeliyetçi bulduğumu söylemiştim. Aslında bu çocuk bakım kitapları gibi paket programların sizin evde işe yarayıp yaramayacağı sizin ve çocuğunuzun nasıl insanlar olduğunuzla ve şimdiye kadar ne yaptığınızla alakalı. Biz Tracy Hogg’un ve başka pedagoji önerilerinin (mesela Waldorf) hiç desteklemediği bir şey yapıyoruz baştan beri: çocukla her şeyi konuşmak, ona açıklamaya çalışmak, rızasını almak. 2 yaşında bu, çocukla tartışmaya girmek demek oluyor, evin içinde bitmez tükenmez ikna etme çabaları. Tuvalet işine girerken kitabın bu konudaki bölümüne sıkı sıkı sadık kalarak yavrumuzun elinde maymun olmaktan kurtulmaya karar verdik. Kitapta dediği gibi bir şeyler içtikten 40 dakika sonra çiş yapılacaktı, evden çıkarken, uyumadan önce çiş yapmak kesin olacaktı. Gelgelelim, ilk iki gün “don giymeyi öğrenme” hevesi ve heyecanıyla sözümüzü dinleyen Aliş, bu zırt pırt tuvalete gitme ve sık sık bizim dediğimiz şeyi yapma durumundan sıkıldı. Meseleyi hemen anladı ve bizimle inatlaşmak adına çişini uzun süre tutmayı da hemen öğrendi (Dört saat, beş saat, altı saat!), ama Tracy Hogg yöntemleri hep yaptığımız şeylerin çok dışında kaldığı için tuvalet olayında pek tutmadı. Artık hiç çiş kazası olmuyor ama öğle uykusundan önce çiş şöyle yapılıyor: “Beeen çiş yapmicam çünkü benim çişim yok!” “Aliciğim, geçen gün anneannenin başına ne gelmiş, biliyor musun?” “Ne? Sen onu bana anlat.” “Anneannen geçen gün öğlen uyumadan önce çişini yapmayı unutmuş. Unutunca çişler birikmiş birikmiş, anneannen çişini tutamamış, pembe donu ıslanmış…” Bunları dinlerken tuvalete götürülüp çişini yapan Ali’den yorum: “O anneanne uyurken bez bağlasın bence.”
Her tavsiyesini birebir uygulayamasanız da Tracy Hogg’u tavsiye ediyorum . Hele de bebeğiniz henüz doğmadıysa aklınıza yattığı kadarıyla baştan itibaren izlenebilecek bir bebekleri anlama yaklaşımı olarak çok işinize yarayabilir. Her zaman her konuda anne-babasını mutlu edecek şekilde davranan, yemeğini kendisi yiyen ve elbette iki yaşındayken tabağını bardağını yere atmayan, kendi yatağında kendi kendine güzel güzel uyuyan, bir buçuk yaşında bez devrini çoktan kapatmış, “hayır” denince burnunun dikine gitmeyen ve bütün diğer çocuklarla oyuncaklarını paylaşan “Tracy Hogg çocuğu” bana zorlama geliyor. Ama çocuğunuzun en büyük dertlerini çözmek veya size en zor gelen davranışlarını değiştirebilmek için yardım arıyorsanız, okurken sık sık “vay be, bu kadın bunu nasıl anlamış” diyeceğiniz tespitlerle dolu hem de çoğu zaman gerçekçi Mucize Çözümler’i okuyun.
Tracy Hogg ile ilgili diğer yazılar: Milliyet