Arjantin’de, 2008 yılında gerçek bir Tarzan hikayesi yaşandı. Bu defa mekan orman değil, ülkenin kuzeydoğusundaki Posadas kentiydi. Kimliği belirlenemeyen, terkedilmiş iki yaşlarında bir çocuk bir kanal kenarında bulundu. Hayatta kalmasını sokak kedilerine borçluydu.

Çocuğu bulan polis ekibinden Alicia Lorena Lindgvist hikayeyi şöyle anlattı: “Bulduğumuzda çocuk kurumuş bir hendeğin içinde yatıyordu. Etrafındaki kediler onu yalayarak temizlemeye çalışıyorlardı, çünkü gerçekten çok kirli görünüyordu. Çocuğa doğru yürüdüğümde kediler savunmaya geçip bana saldırdılar. Sıcak tutmak için birkaçı da ona sarılmış uyuyordu.”

Memur Lindgvist hikayenin devamında çocuğun en az bir haftadır kedilerle birlikte yaşadığını düşündüklerini söyledi. Kediler çöpten buldukları yiyeceklerle onu beslemiş, yalnızca sıcak tutmaya çalışmamış, aynı zamanda temizliğine de özen göstermişlerdi. Çocuğu bölgede tek gören kediler değildi, insanlar da görmüş, kedilerle yaşadığını fark etmiş, ama çocuğa sahip çıkmak yerine durum birkaç gün uzayınca polise haber vermişlerdi.

Bu hikaye insanlar ve hayvanlar hakkında önemli bir şey söylüyor: İçgüdüleriyle yaşadıklarını düşündüğümüz hayvanlarda şefkat duygusu, akıllı insanlara oranla çok daha güçlü. Aslında bu hikaye kainatın canlılar tarihinde ne ilk ne de son olacak.

Evde kedi besleyenler bilirler. Kediler yakaladıkları fareyi ev sahibine getirirler. Her ne kadar bu rahatsız edici bir davranış gibi görünse de, aslında buldukları yemeği paylaşma isteğinin ifadesidir. Kendine dönüklüğüyle, bağımsızlığıyla tipikleştirdiğimiz kedi, bencil, kibirli ve merhametsiz pek çok insandan daha şefkatlidir ve bulduğu en iyi yiyeceği paylaşarak gösterir bu duygusunu.

Hikayenin evsiz kedileri, mahallenin “ev”li insanlarından fazla bir şey yapmış, çocuğu adeta evlat edinmişler. Sokak kedilerinin, onların baş belası olduklarını düşünen sözde eşref-i mahlukat arasındaki karşılaştırmayı varın siz yapın…

Kaynak: Moonraker