Her annenin bir doğum öyküsü vardır. Detaylarda boğularak anlattığımız, hiç unutmadığımız bir öykü. Her doğum tıbbi açıdan farklı olmakla birlikte her anne adayının da doğumdan beklentileri farklıdır.
Kendi öyküm, normal doğum isteği ile başlayıp sezaryen ile sonuçlanan bir öykü. Kendi tecrübesizliğim, doktorun aceleciliği, hastanenin özensizliği gibi klasik nedenlerle sezaryene dönmüş olmak, bir bilinç kazandırmakla beraber hiç pişmanlık yaratmadı. Öyle içimde kaldı, normal doğuramadım duygusunu yaşamadım. Sağlıklıydım ve bebeğim de sağlıklıydı. Ama çevremde aynı benimki gibi bir hikâyesi olup yeniden denemek isteyen tanıdıklarım vardı. Bir kısmı ikincisini normal doğum olarak istemesine rağmen riskleri konusunda ikna olarak sezaryen ile gerçekleştirirken bir kısmı her şeye rağmen normal doğuracağım diye diretti, üstelik literatürde bu risklerin her doğumda karşılaşılabilecek risklerden farklı olmadı bilgisine de hâkimlerdi. Onlardan biri geçen gün doğurdu.
Normal olması yönünde onu teşvik ve telkin edebilecek bir doktor bulması kolay olmamıştı. Türkiye’de doktorlardaki genel eğilim risklerin çok büyük olduğu ve ikincisinin de sezaryen olması zorunluluğu üzerineydi. Böyle düşünmeyen bir doktor buldu, Alman ekolünden gelen bir doktordu. Doktorunun ilk tavsiyesi “Kendine iyi bir ebe bul” olmuştu ve “Doğumun aslında doktorun işi olmadığı çünkü bir hastalık olmadığı” gibi bir radikal laf etmişti.En son telefonla konuştuğumuzda 40+2’deydi. Çok sıkılmıştı. Onu çok iyi anlıyordum çünkü bende 40+2’yi beklemiş ama yine de sezaryenle doğurmuştum. “Bu kadar bekledim normal olsa bari yine sezaryene dönmesek” diyordu. İlk çocuğu henüz 3 yaşına basmadan ikinciyi doğuracaktı. İlkini çok bilinen bir hastanede çok bilinen bir doktorun hastası olarak tüm isteğine ve çabasına rağmen sezaryen ile dünyaya getirmişti. Ziyaretine gittiğimde çok üzgünde ve doktorunu suçluyordu. İkincisini normal yapabilmek için doktorunu değiştirdi.
Tavsiyeyi dinledi ve işinde iyi bir ebe ile görüşmeye başladı. Tüm hamilelik sürecinde normal doğum için danışabileceği ve onu bu yönde yönlendirecek biriydi. Doğuma ebe ile birlikte girdi, yanında kocası, ailesi ve fotoğrafçısı olmadan. Saatler süren sancı ve defalarca tekrar eden rahim ağzı açıklığı muayenelerinden sonra doğuma alındı. Doğuma girerken çok yorgundu, “Bıraksan uyurum saatlerce” diyordu. “Acaba ıkınabilecek miyim? Gücüm yetecek mi?” sorularını ebesine sorup duruyordu. Ebe büyük bir motivasyon ile başaracağını söylüyordu. Üstelik tüm bunlar olurken kafasında hala, “Acaba doğru mu karar verdim? Sezaryen mi olmalıydı?” soruları vardı.
Türkiye’de sezaryen ile doğum yapıp ikincisinde normal doğumu tercih edenlerin sayısı oldukça az. Avrupa’da böyle bir eğilim olmamakla beraber aksine birtakım koşullar uygun ise normal doğuma teşvik söz konusu. Türkiye’de sezaryen daha çok kentsel alanda görülüyor. Annenin eğitim düzeyi arttıkça sezaryene olan eğilimim arttığı da araştırmalarda ortaya çıkan bir faktör. Sezaryen aslında oldukça büyük bir kesi ile yapılan ciddi bir ameliyat.
Her ameliyatın da kendine özgü bir takım riskleri var. Normal doğum ise oldukça ağrılı ve korkulu bir süreç. Her iki doğum türünde de, anne adayının bu kadar çok bilmesi de iyi gelmiyor insana. Araştırmalar, vaka analizleri, tecrübeler, doğum hikâyeleri, bloglar, forumlar derken bir sürü enformasyon ile doğuma giderken bile, “Acaba?” soruları ortalıkta uçuşuyor.
Normal doğum yapacak olan arkadaşım tüm bunları bilerek ve isteyerek ama son derece kızgın bir şekilde doğuma girdi. Kızgındı çünkü ilkini sezaryen ile doğurmuştu, kızgındı; çünkü “İkinciyi normal yapamazsın ölürsün, ben bu riski alamam” diyen doktorlar duymuştu. Tüm bunları düşünürken ıkınmasını isteyen doktorun sesi çok uzak gelmişti, gücü kalmamıştı. Ona 20 saat gibi gelen ama aslında 20 dakikalık bir sürede oğlunu kucağına aldı ve göbeğini kendisi kesti.
Neyse ki her şey yolunda gitmiş 4 kg 200 gr. bir oğlan çocuğu daha dünyaya getirmişti. Hepimizin korkuları, kafasındaki sorular uçup gitti. Bana doğumdan az bir süre önce detaylı bir şekilde anlattığı normal doğum planı gerçekleşmişti. Aslında beni çok korkutan bu planın onu da korkuttuğunu doğumdan sonra öğrenmiştim. Tüm bunları ona düşündüren her şeye çok kızgın olduğunu söylüyordu. Her iki tecrübeyi de yaşayan bir anne olarak tabii ki ona, “Sezaryen mi normal mi?” diye sordum. Sezaryenin daha kolay olduğunu ama normal doğumu da yaşadığı için mutlu olduğunu söyledi. Başa dönecek olursak herkesin bir doğum öyküsü var. Normal ya da sezaryen, sağlıklı son bulması esas olan.