Cinselliğin tabu olduğu bir ülkede, evlenmeden cinsel birliktelik yaşamak zordu bizim zamanımızda. Normalde zaman bu konularda ileri işlerken bu ülkede her şey tersine gittiği için şimdi kızlarım için en azından kendi gençliğimde içinde yaşadığım koşulları sağlamaya çalışıyorum ya, çok kızgınım.

Annelerimizle babalarımızın birbirine hiç dokunmadığı, kanepede bile yan yana oturmadığı bayramlar hariç birbirlerini hiç öpmediği -o da yanaktan ve alelacele- bir neslin çocuğuyum ben. Vardır istisnalar elbet ama ben konu komşuda da birbirine dokunan, dudaktan öpüşen, birbirine sarılan bir anne-baba figürü de hatırlamıyorum. Üstelik babam kendi çağına ve hatta şimdiye göre bile çok açık fikirli ve rahat bir adam olmasına rağmen.

Yine de babam ve annem bize kütüphanedeki kitaplar aracılığıyla kendi yaşayamadıkları ve utandıkları bilgileri verdiler. Ben elimde Attila İlhan ya da Çetin Altan okurken 13-14 yaşımda “aa güzel kitaptır oku” dediler, içindeki tüm “açık saçık” satırlara rağmen. Ben babamın Duygu Asena’nın bekaretin saçmalığı ile ilgili yazısını evin içinde “çok cesur, çok güzel yazmış” diye sesli okuduğu zaman anladım aslında babamın içinde olduğu çelişkiyi. Aklı yazılanları doğru buluyor ama senelerin içine yerleştirdiği “ayıp”lardan kurtulamıyor ancak bizlerin bu çemberi kırmasını da içten içe istiyordu.

Cinselliği ancak köşe bucak saklanarak, boş ev bulmak için fırsat kollayarak yaşayan bizler, şimdi tam da kendi çocuklarımız için daha rahat ortamlar yaratmaya çalışacakken kürtaj mevzuu ortaya çıktı.

Ben bu tanımla iki çocuk annesi, dört çocuk katiliyim. İlk kürtajımı 24 yaşında yabancı bir ülkede ailemin haberi olmadan ve çok korkarak yaşadım. Travmayı atlatmak çok uzun sürdü, çok ağladım, çok yalnızdım. Denilebilir ki “kızım dikkat etseydin, bir sürü yöntem var”, cinsellik böyle planlı programlı bir şey değil ki hele o yaşlarda. Üstelik öyle de olmalı bence.
Yıllar sonra anneme çocuklardan önce iki kürtaj geçirdiğimi söyleyince şaşırdı ama yine de bunu ona söylemememi yadırgamadı. Çünkü bu onun bildiğinde rahat edeceği bir konu değildi. İşte ben bu nedenle o yalnızlığı, o korkuyu kızlarıma yaşatmayacağıma kendi kendime söz verdim.

İkinci cinayetim tamamen devletin eliyle oldu. Bebeğin babası evliydi ve ben eğer o çocuğu doğursaydım -ki çok istemiştim doğurmayı- zina suçu kanıtlandığı için 6 ayla 3 yıl arası hapis cezası alacağımı ve hemen aldırmamı söyledi avukat, sene 1996’ydı ve zina suçtu. Ve ben sünnet edilen çocukların tam teşekküllü ameliyathanelere alındığı bir ülkede, bir küçücük odada, bir masanın üzerinde aldırdım bebeğimi, uyandığımda yine haykırıyordum “bebeğim” diye.

Sonra anne olmaya hazır hale geldim, istedim ama olmadı, kader bu ya, dediler ki “senin önceki kürtajlardan tüplerin tıkanmış, çocuğun olmaz” Uzun, zor bir tedaviden sonra tüp bebekle ikiz kızlarıma kavuştum. Ee ama olay burada bitmedi. Doğum sonrası kadın doğum doktoru “senin korunmana gerek yok, tüplerin tıkalı, hamile kalamazsın” dedi ve hatta bunu rapor olarak yazıp verdi. Bilin bakalım sonra ne oldu? Kızlarım 4 aylıkken ben ikiz bebeklere hamile kaldım! Son cinayette de yardım ve yataklık doktorda o zaman.

Şimdi geriye dönüp bakıyorum, tüm bebekleri doğursaydım hayatım nasıl olurdu diye? İlkini doğursaydım, asla mutlu olamayacağım birisi ile evli olacaktım, ikincisini doğursaydım hapis yatacaktım, sonuncuları doğursaydım içinden çok zor çıktığım depresyondan kurtulamayacaktım.

İşin bir de ezoterik tarafı var. Ruh bedenlenmeyi öğrenmek için geliyor ve sadece bu duyguyu deneyimledikten sonra düşük ya da kürtaj yoluyla ayrılıyor, ta ki bir bedenle hayat sürmeye hazır olana kadar. Bu arada hamile kalan kadın da pek çok şey öğreniyor, dersler alıyor.

Kürtajın yasak olduğu dönemlerde de yine istenmeyen bebekler, şişlerle, sabunlarla düşürülmeye çalışılmadı mı? Bundan sonra da böyle olacak. Çünkü cinsellik devleti, dini, kuralları, ayıpları dinlemeyecek kadar güçlü bir içgüdü, o nedenle rahat rahat, keyifle yaşanmalı. Elbette kürtaj bir doğum kontrol aracı olmamalı ama kişi kendi hayatına dair kararları da -günahıyla, sevabıyla, acısı ve travmasıyla- kendi vermeli.

Bu hayatta çok sevdiğin bir insana dokunmaktan, onu öpmekten, kokusunu içine çekmekten, yanında çırılçıplak, savunmasız, olduğun gibi kalmaktan, tüm maskelerden soyunmaktan güzel bir şey yok. En azından benim kızlarıma cinselliği anlatışım böyle, böyle de kalacak kim ne derse desin.