Ebeveynlik iki ucu keskin bıçak… Kendisi de anne ya da baba olana kadar hemen herkes bir fikir geliştiriyor ebeveynlik hakkında. Çocuklarım doğmadan önce erkek arkadaşımla etrafta dolaşıyor ve tanıdığım anne ve babaları gözüm kapalı eleştiriyordum. İkimiz de aynı fikirdeydik: “Biz asla böyle olmayacaktık.” Çocuklarımıza ve kendimize saygımızdan asla ödün vermeyecektik.
13 yıldır bizim de çocuklarımız var. Ama hâlâ yeni bir şeyler okumaya, duymaya ve fikir paylaşmaya ihtiyacım var. Çünkü hâlâ ne yapacağımı bilemediğim durumlarla karşılaşabiliyorum onlarla ilişkimde. Şu kadarını söyleyeyim, ebeveyn-çocuk ilişkileri, genel olarak birbirimizle nasıl ilişki kurduğumuza ilişkin binlerce ipucu taşıyor.
Ebeveynlik felsefelerini, bakış açılarını ve kavramlarını araştırdığımda şunu düşünüyorum: Eğer şansım varsa çocuklarımla karşılıklı sevgiye dayanan bir ilişki kurar, bütün bu bilgiyle bu şekilde başa çıkarım. Baktığım zaman dört temel ebeveynlik stili olduğunu görüyorum: Otoriter, disiplinci, hoşgörülü ve lakayt -kimin hangi kategoriye girdiği ise hangi gelişim psikoloğuyla konuştuğunuza bakar). Ayrıca bunların her birinin altında da binlerce farklı kategori oluşturabilirsiniz. Fakat sahici ebeveynlik her türden tarz tartışmasının ötesinde yaşanır ve bu kategorilerin tamamı için zorlayıcı tecrübeler barındırır. Bu yüzden, bu profesyonel kategoriler arasında kendime en yakın bulduklarımdan söz edeceğim…
Paylaşımcı yaşam felsefesinin amacı, birlikte yaşama durumunu ailedeki herkes için anlamlı ve yararlı kılmaktır. Dolayısıyla ailedeki herkesin ihtiyaçları, arzuları yaşa ya da ailedeki role bakılmaksızın göz önünde bulundurulur. Ne demek istediğime ilişkin daha ayrıntılı bir tanımlamayı Alife Kohn’un yazılarında bulabilirsiniz. Bu yaşama biçimi ya da anlayışıyla ilgili en temel tartışma, birlikte yaşama olgusunun problem çözme olgusu etrafında kilitlenip kalması. Ayrıca çocuklara ebeveynlerle eşit sorumluluk ve özerklik verilmesi de tartışmalı. Teoride demokrasiden yana insanlar için bebeklerle ve ergenlerle iletişim kurarken bu türlü bir anlayış büyük bir problem yaratmayacakmış gibi gelebilir. Hatta pek çok aile bu bakış açısının zorlayıcı ama aynı zamanda aile ilişkilerini güçlendiren bir tarafı olabileceğini düşünecektir. Çünkü paylaşımcı yaşam çocukluktan erişkinliğe geçişi kolaylaştırmak gibi muhteşem bir özelliğe sahip olabilir. Ama ne olursa olsun gerçekte aile bireylerinin tercihleri ve davranışlarıyla ilgili olarak asıl sorumlu tutulacak olanlar ebeveynler olacaktır.
İlgili ebeveynlik
Bu ebeveynlik felsefesi öncelikle ebeveynle çocuk arasındaki bağları güçlendirmek üzerine kurulu. Pediatrist William Sears’ın tarif ettiği bu felsefede çocukla aile arasındaki ilişkinin doğal, içgüdüsel ve biyolojik taraflarından kaçmak yerine, bunlar aracılığıyla çocuğun dünyaya alışması sağlanır. Çocuk henüz küçükken çok işe yarayabilecek bu ebeveynlik anlayışı, büyüme evresinde sorun çıkarabilir gibi görünüyor. Bu felsefenin belirgin bir disiplin anlayışı da yok. Öyle ki bu felsefeyi paylaşan anne babalar bebekleriyle birlikte bir kez daha doğar ve yine onlarla birlikte yeniden büyürler. Daha çok çocuklarının büyük ağabeyleri ya da ablaları gibi davranırlar.
Devamlılık kavramı
Jean Liedloff’un ortaya attığı “devamlılık kavramı” aslında insanlığın binlerce yıllık ebeveynlik tecrübesinden neler öğrenebileceğimiz üzerine kurulu. Özellikle bebeklik döneminde, ilgili ebeveynlik felsefesiyle pek çok ortak yönü olduğunu görüyoruz. Liedloff, devamlılık kavramını, dünyanın pek çok coğrafyasındaki yerli kabilelere, özellikle de Güney Amerika’da yaşayan Yequana kabilesine bakarak geliştirmiş. Buna göre biz kendimizle ne kadar uyumlu yaşarsak, çocuklar da uyum ilkesini o kadar çabuk kavrıyor ve kendilerini dünyanın bir parçası olarak görmeye başlıyorlar. Devamlılık felsefesi, çocuk-merkezli hayata dair pek çok eleştiri de getiriyor.
Eşitlikçi ebeveynlik
Bu ebeveynlik stili, çocuğa nasıl davranıldığından çok, ebeveynlerin birbirlerine nasıl davrandıklarıyla ilgili. Adından da anlaşılacağı gibi çocuk büyütmeyi, anne ve babanın eşit sorumluluğuna dayandıran bir anlayış. Bu felsefenin hedefi çok basit: Çocuğun kendisini yalnızca anneye ya da yalnızca babaya bağımlı hissetmeyeceği bir gelişim ortamı yaratmak.
Yavaş ebeveynliğin hedefi, çocukların olabildiğince doğal bir ortamda gelişmelerini ve olgunlaşma süreçlerini kendi deneyimleri etrafında şekillendirebilecekleri bir ortam hazırlamak. Bu felsefeyle hareket eden ebeveynler çocuklarının her anını programlamaya çalışmazlar. Okul harici programlarla her anı doldurmayı düşünmezler bile. Bunun yerine çocuklarına dışarda oynayabilecekleri daha çok zaman tanır, kendi ilgileri ve merakları çerçevesinde dünyayı keşfedebilecekleri ortamlar sağlarlar. Bu felsefe radikal okulsuz ya da ev-okul eğitimi anlayışıyla yakından ilişkili. Ve bu her iki sistemde de ebeveynlerin hedefi çocukların kendi eğitim süreçlerinde mümkün olduğu kadar aktif olmalarını sağlamak.
Herkes için ebeveynlik
Simon Soloveychik’in yazdığı bir kitabın adı Herkes için Ebeveynlik (Parenting for Everyone). Ebeveynliği üç ayrı başlık altında inceliyor ve daha çok ebeveynliğin düşünüldüğü ve abartıldığı kadar zor bir iş olmadığı yolunda ikna etmeye çalışıyor insanları. Bu felsefenin hedefi ebeveynliğin insanlık tarihi kadar eski bir tarihi olduğunu hatırlatarak, müstakbel anne-babaların ebeveynlik korkularını teskin etmek. Dolayısıyla bir felsefe olmanın ötesinde, bir tür rehberlik de ediyor…
Çocukları ciddiye almak
Çocukları ciddiye alma (taking children seriously-TCS) yıllardır tartışılmakta olan bir yaklaşım. Paylaşımcı yaşamla aynı endişelere dayanıyor. Çocukları üzerlerinde baskı olmadan, herkesin eşit muamele gördüğü, gücü ölçüsünde eşit yetki ve sorumluluk aldığı bir ortamda büyütmeyi öneriyor. Bunun için de çocukların fiziksel, duygusal ve zihinsel gelişim süreçlerini merkeze alıyor. Ebeveynleri çocuklarına iradeleri dışında bir şey yaptırmamayı öğütlüyor aynı zamanda. Bu türden bir yaklaşım kuşkusuz ebeveynle çocuk arasında sürekli gelişen bir iletişim ortamı yaratmayı gerektiriyor.
Kaynak: hippymom.com