36. haftadan sesleniyorum, hani karaciğer dediğim acı var ya, hıh, o organ karaciğerim değil safra kesemmiş. Zira karaciğerde sinir hücresi olmadığından ağrımazmış.
Adının değişmiş olması o organı elimi sokup çıkarıp köpeklere yem yapma isteğimi değiştirmiyor elbette.
Üstelik arada bir olan acı artık her gün var. Sırf bu yüzden sadece sırtüstü yatabiliyorum, çünkü yan yatınca sıkışıp acıyor. Gün içinde de işleri halledip böyle zaman geçirmeye çalışıyorum. Ama hasta filan olmadan sadece kalkınca acıyacak diye yatay takılmam gerekmesi o kadar saçma ve sıkıcı ki.
Çoğunluğun aksine ne gebelikte ne de emzirme işinde zevkli ve manevi duygular bulamıyorum ben. Biri hamallık diğeri de çok önemli bir görev benim için.
Tabii, buradan annelik kutsallığı mevzunun da ayrı bir zırvalık olmasına gidip uzun uzun yazabilirim ama canım acıyor, sabrım sınırlı.
Bu hafta sonuna kadar bebek için hazırlık yapmamanın doruklarındaydım.
Metin de, ben de Facebook’tan birer anons yaptık, beşik ve anakucağı gibi iki mühim şeyi bulduk ama İlyas’ta yağan kıyafet bu sefer az çıktı. Ben de “anam, çocuk doğdu doğacak çarşafa mı saracaz” diye bir telaş Sultanhamam’a Havuzlu Han’a gidip 3 tanesi 10 lira ortalamasıyla biraz bir şeyler aldım.
Gitmeden ne gerekiyordu yahu diye internetteki ihtiyaç listelerine bir göz attım ve insanların delirmiş olduğuna bir daha kanaat getirdim. Bizim sitemiz ve yazarımız diye demiyorum, valla en iyisi Ayşenur’un listesi. Basit, net ve gerçekten gerekenlerden ibaret.
Ben zaten ihtiyaç hissetmeden alınan şeylere gıcık olur ve dolayısıyla alışveriş manyaklığına da çok kızarım, evlenmeden evin sarımsak eziciye kadar döşenmesi gibi. Bir yaşa gör, bakalım lazım mı? Bir de alışveriş yapılan yerden ne kadar uzak olduğunla da alakalı bu durum. Büyükşehirdeysen, internet kullanıyorsan eksik bi’ şi olduğunda o gün olmadı ertesi gün o şeye ulaşabilirsin ne bu telaş?!
Hastane çıkışı takımı ne mesela?! 20 cm ötesini görmeyen ve sadece temasa, memeye, tanıdık seslere ihtiyacı olan birinden bahsediyoruz. Hastaneden eve giderken herhangi bir şey giymesinin nasıl bir mahsuru olabilir?
Kıyafet listesinden zıbın ve bütün tulum da bana kullanışsız gelir. Çıtçıtlı body ve ayaklı altla ben daha rahat etmiştim. Bebeler pek umulmadık bir sıklık ve kıvamda kaka yaptıkları için parça parça giydirmek daha iyi gelmişti bana ama bu kişisel bir tercih elbette.
Eski bir kuyumcu olarak ve eldivenden kurtarmak istediğim için hemen çat çat kesmiştim İlyas’ın tırnaklarını o yüzden eldiven de çok gerekmemişti.
Bebek eşyası için satılan çantaları da kullanışsız buluyorum çünkü (sanırım hepsi) omuz askılı ki öyle olunca eğilip doğrulmak sıkıntılı oluyor. Onun yerine sırtta çanta önde de sling yada kanguruda bebek (benim durumumda elimde de pusetle İlyas:) daha pratik.
Geçen yazıda bahsetmiştim ya sakin, ısrarsız, dur bakalım şeklindeki yaklaşımın devamı bu eşyalar ve gerekenler mevzuu da.
Az eşya, bol alaka, birbirini tanıyıp ihtiyaçlarını önemsemek, basite indirilmiş bir hayat tüm aile üyelerini ve dolayısıyla da hiçbir şeyden habersiz bebeği rahat ettiriyor.
Evde böyle bir kısır döngü vardır. Bebek mutluysa ana babası, ana babası mutluysa bebek de mutlu ve dertsiz (gazsız, koliksiz, iyi uyuyan, güzel yiyen) olur.
Birbirimizi zorlamadığımız, önemsediğimiz, endişesiz, sağlıklı ve mutlu günler dilerim.